Almazlık Klasikleri

Mazhar F. Gür

Bir araya gelindiğinde konuşulan konular sizi sıkıyor mu?

Kısa vadede para getirmeyen hiçbir uğraşın değer görmediği bir çevreniz mi var?

Bir bilim dalıyla, bir işle ilgili ilmi merakla bir soru ortaya attığınızda size uzaylı gibi bakıp “İyi misin sen?” diye mi soruyorlar?

İdealistken insanların arasında idealistliğinizi saklamak zorunda mı kalıyorsunuz?

Bir bilim dalında derinleşmeye çalışınca “Bunlara fazla takılma kafayı yersin sonra!” mı diyorlar?

Siz öğrenmeye çalışırken çevreniz, yabancı dil öğrenmeyi gereksiz bulan ve hangi sınav için dil çalıştığınızı soran insanlarla mı dolu?

Sizin burnunuzu tutarak önünden zar zor geçtiğiniz tavuk dönercilerde arkadaşlarınız iştahla yemek mi yiyorlar?

İşten kaytarma yolları düşünürken kafaları zehir gibi çalıştığı halde iş problem çözmeye gelince özürlü gibi davranan insanlarla aynı iş ortamını mı paylaşıyorsunuz?

Siz uyumaya çalışırken kapıyı sert bir şekilde açıp ışığı yakarken bir yandan da yüksek sesle konuşan, işini bitirdikten sonra kapıyı ve ışığı açık bırakıp çıkan biriyle aynı odayı mı paylaşıyorsunuz?

Hayatınızda randevulara hep söylediği zamandan geç gelmeyi alışkanlık haline getiren biri var ve bunu sizle birlikte mağdur olanlar dahil herkesin normal karşılaması sizi çileden mi çıkarıyor?

Yalnız değilsiniz. Aynı şeylerle ilgilenen, aynı şeyleri dert edinen, aynı şeylerden rahatsız olan, sizin gibi olan başka insanlar da var. Çevrenizdekilere bakıp umudunuzu kaybetmeyin, eninde sonunda asil kodlara sahip olanlarla tanışacaksınız. Çevrenizdekilerin sizi dışlamaya çalışmasına aldırmayın, onların kanaatlerine göre kendinizi konumlandırmayın. Çünkü eninde sonunda onlar kaybedecekler.

Almazların özellikle hayatın bir kurallar bütününe göre ilerlediği, farklı iş kollarındaki süreçlerde, insanların davranışlarında, insanların görünüşlerinde benzer paternler olduğu fikrine içgüdüsel bir tepki gösterdiklerini fark ettim. En basitinden, birinin bir ünlüye benzediğini söylediğinizde ya “Ne alakası var!” diyerek reddediyorlar ya da tuhaf bir keyifsizlikle ve samimiyetsizce onaylıyorlar. Ben bunun, hayatta algılamamız gereken bazı örüntülerin, görmemiz gereken benzerliklerin olduğunu reddetmeye eğilimli bir bilinçaltından kaynaklandığını düşünüyorum. Beyin konforunu bozmamak, akıl yürütmek zorunda kalmamak için her şeyin rastgele, kuralsız olduğunu varsayıyorlar. O yüzden hiçbir konuda öngörülü olamıyorlar ve bu öngörüye göre kendini ayarlayıp zaman kazanmak veya en doğru tercihi yapmak yerine en az akıl yürütme gerektiren yolu seçip zamanlarını boşa harcamayı ve bilinmezliğin verdiği stresi yaşamayı tercih ediyorlar. Hatta bazılarında bu stres hali bağımlılık yapar ve günün her saati aynı stresli ifade yüzlerinde sabit kalır. Biri de çıkıp “Senin niye suratın hep böyle?” demez. En nihayetinde de en yanlış yolu seçiyorlar. Bu güdümsüz ve temas ettiği şeyin içini boşaltıp değersiz hale getiren hale “almazlık” diyoruz.

Almazlık, hayvanlardaki yeme - içme güdüsü, üreme güdüsü, hayatta kalma güdüsü gibi ilkel güdüleri ortaya çıkarır. Almazlar en hafif açlık halinde muvazenelerini kaybederler; agresifleşir, bencilleşirler. Sokakta eşiyle yürürken karşılaştığınız bir almaz selamınızı soğuk bir şekilde geçiştirir. En ilginci de akıl yürütme, analiz gerektiren mevzuları açtığınızda ya da mesela bir filmde zeka emaresi bir şey olduğunu hissettiklerinde – sadece bilinçaltı düzeyinde hissedebilirler, yoksa anlayamazlar - bu kişilerdeki hayatta kalma güdüsünün harekete geçip sizi ya da o zeka ürünü şeyi tehlikeli olarak tanımlamaları. Belki de o kadar ilginç değildir. Belki de gelecekte geride kalacaklarını hissettikleri için böyle tepki veriyorlardır.

Mazhar F. GÜR 26.10.2019 (Proje 99)