Büyülü Dere
Sağlık ocağının önündeki kamelyada oturan birkaç kişinin telefon ekranına kilitlenmiş bir şekilde bir video izlediklerini gördüm. Bir güvenlik görevlisi, bir tekniker, bir de hasta yakını vardı. İzledikleri videoda bir adam bir derenin içinden taş alıp elinde ufalıyor ve “Bakın su taşı ne hale getirmiş.” diyordu. “Bu ne?” diye sordum - izledikleri şeye saygı duymadığımı belli etmek için özellikle sert bir ifade kullandım çünkü hallerinden bir yalanı yaşadıkları belli oluyordu -, adam “Derenin suyu böbrek taşını eritiyormuş.” dedi. Videoyu diğerlerine gösteren adam “Çok fayda gören olmuş, yorumlara yazmışlar.” dedi. Hasta yakını da heyecanlandı ve bu derenin nerede olduğunu sordu çünkü karısının böbreğinde kum varmış. Telefonu elinde tutan güvenlik görevlisi videoya tekrar baktı: Derenin nerede olduğu söylenmemişti. Videoyu yayınlayan sadece kendi konum bilgisini paylaşmıştı. Sonra adam videonun altına yapılan yorumdan okuyarak “Kayseri’yle Nevşehir arasında bir yerdeymiş.” dedi. Hasta yakını da tuhaf bir yüz ifadesiyle boşluğa bakarak “Kayseri’yle Nevşehir…” diyerek dereyi gözünde canlandırmaya çalıştı.
Derede akan suyu bile kullanarak insanları dolandırmanın yolunu arayanlara mı üzülelim, “Deredeki taşı eritiyorsa böbrekteki taşı da eritir.” düşüncesiyle heyecanlanan, videonun altına yapılan olumlu yorumları da güvence olarak kabul eden insanlara mı üzülelim? Normalde içerikten bağımsız olarak videodaki adamın konuşma tarzından, ifadelerinin net olup olmamasından, neyi söyleyip neyi atladığından, hatta videonun çekim kalitesinden bile anlatılanların hakikatten uzak olduğu anlaşılabilir. Ama bu seviyeye gelmeden önce “Gösterilen taşın yapısı nasıl ve derede hızla akan suyun bir taşı yumuşatmış olması böbrek taşını da eriteceği anlamına gelir mi? Böbrekte dereden akar gibi su mu akıyor?” gibi sorular sorulamaması üzücü bir tablo.
Büyük bir çoğunluğu oluşturan, altkültürün tesiri altındaki insanlarda, sunulan şeye körü körüne inanıp bir tür büyünün etkisinde kalmış gibi kendini derenin suyuna bırakıverme hali var. Halbuki sunulan bir şeye körü körüne inanmadan önce sorulabilecek bir iki basit soru, olayı net bir şekilde görmeyi sağlayabilir. Ama insanlar, bu soruları sormaya adeta erinip birilerinin onları yönlendirmesini bekleyebiliyorlar. Basit muhakeme kurallarının uygulanmaması, bir anlamda insan olmayı reddetmek demek. Çünkü insan irade sahibidir ve doğruyu yanlıştan ayırt etmeye çalışarak seçimler yapmak zorundadır.
Mazhar F. GÜR 29.07.2020 (Proje 99)