Chernobyl Dizisine Bir Bakış
Craig Mazin’ın yapımcılığını üstlendiği beş bölümlük Chernobyl dizisi, 26 Nisan 1986’da, Sovyetler Birliği döneminde Ukrayna’nın Pripyat şehrindeki nükleer santralde gerçekleşen Çernobil felaketini konu alıyor. Komünizmin çarpık yönetim anlayışının eleştirildiği dizide, nükleer reaktörü yöneten ekibin göstermelik bir başarıyla terfi etme uğruna ölümcül risk alarak tehlikeli bir test yapmaları sonucu patlamanın gerçekleştiği anlatılıyor. Test esnasında reaktörlerde reaksiyonun aşırı yükselmesi üzerine, acil durumlarda kullanılan kontrol çubuklarının tamamı devreye sokuluyor. Normalde reaksiyonu dindirmesi gereken çubuklar tam tersi etki göstererek reaksiyonu daha da azdırıyor ve patlama gerçekleşiyor. Çünkü kontrol çubuklarının uç kısmında sırf ucuz diye riskli madde olan grafit kullanılmış.
Sosyalist bürokratların sabit fikirlilikleri ve bilim insanlarının uyarılarını ciddiye almamaları yüzünden felaket büyüyor. Herkes üstündeki bürokrattan korktuğu için gerçeği örtbas ediyorlar ve felaketin sonuçları daha da katlanıyor.
Başlarına gelecek felaketten bihaber bir şekilde bir havai fişek gösterisiymiş gibi nükleer santralden çıkan alevleri izleyen halkın ironik mutluluk tablosu çok güzel tasvir edilmiş. Nükleer santralden gelen radyoaktif madde yüklü küller insanların gözünde konfeti oluyor. Öldürücü konfeti…
Radyasyondan etkilenen itfaiyecinin karısı, rüşvet vererek kafasına göre kocasını ziyaret ediyor. Gebe olan bu kadın, normalde gebe olmasa da yanına yaklaşmaması gerekirken ağır radyasyona maruz kalan kocasının yanına gelip ona dokunabiliyor. Böylece bu irrasyonel diktatörlük yönetiminde tıbbi önlemlere yeterince dikkat edilmediğini, rüşvetin büyük ihmallerin kapısını açtığını görüyoruz.
Legasov’un içki içmek için otelin barına gittiği sahnede, felaketin farkında olan sayılı insanlardan olan ve aslında en çok farkında olan fizikçinin sosyal ortamda içine düştüğü durum gösteriliyor. Bu sahnede, bir felaketin insanın temel karakter özelliklerine zıt davranmasına neden olabileceği çok iyi tasvir edilmiş. Fizikçinin çevresinde felaketten bihaber olan insanlar var ve her ne kadar bir bilim insanı olarak gerçekleri olduğu gibi aktarmaya alışmış olsa da onlardan gerçekleri saklamak zorunda ve bu gerçekler o insanların can güvenliklerini etkiliyor. Barmen tam içkiyi bardağa dolduracakken yıkanıp ters şekilde konmuş bardakları göstererek “Onlardan birini tercih ederim.” diyor. Elbette ki radyasyondan bu şekilde kurtulamayacağını biliyor ama bu histen de kendini kurtaramıyor. Bardaki bir kadın, Legasov’un bardağı değiştirttiğini fark ederek ona “Batıl inanç?” diye soruyor ve Legasov, bir bilim insanının düşmek istemeyeceği en kötü durumlardan birine düşmüş oluyor. Yani bir bilim insanı olarak batıl inanca sahip biri imajı vermiş oluyor. Onun fizikçi olduğunu öğrenen kadın korkacak bir şey olup olmadığını soruyor ve Legasov yalan söylemek zorunda kalarak korkulacak bir durumun olmadığını söylüyor.
Maden alanının koyu kasvetiyle çelişen açık renkli takım elbisesiyle dikkat çeken Maden Endüstrisi Bakanı Shchadov’un maden işçilerini nükleer santraldeki göreve davet ettiği sahnede işçiler bu ölüm davetini kabul ediyor ve araçlara yürümeye başlıyorlar. Dizide bürokrasi, bilimselliğin ve toplumsal farkındalığın düzeyi sık sık eleştirilse de işçilerin ve madencilerin bile bile ölüme gitme fedakarlığı göstermesi işlenerek Rus halkının fedakarlığı da vurgulanıyor. İşçiler bakanın yanından geçerken kömür tozuna bulanmış ellerini teselli eder gibi bakanın omzuna, göğsüne vurarak takım elbiseyi karartıyorlar. Sonuncu işçi bakana “Şimdi maden bakanına benzedin işte!” diyor. Bakanın unvanını eksik söylemesiyle, işçilerin bürokrasiye yabancı oldukları ince bir şekilde veriliyor.
Dizide bir felaketin insanlarda yarattığı şoktan kaynaklanan “sessiz dehşet” hissi çok iyi işlenmiş. İnsanların ağlamasına, yakarmasına bile müsaade etmeyen çaresizlik duygusu, oyuncuların başarılı performansları sayesinde çok iyi yansıtılmış. Albert Camus’un Veba romanındaki sessiz dehşet atmosferini bu dizide de deneyimliyoruz. Oyuncu kadrosu gerçek kişilerle oldukça örtüşüyor. Gerçek mahkeme görüntülerindeki fizikçilerin görünüşlerinin ve mimiklerinin, dizinin oyuncularınınkiyle benzerliği göze çarpıyor.
Dizide işçi kökenli bürokratlarla bilim insanlarının arasındaki iletişim kopukluğu vurgulanmış. Bürokratların bilim insanlarını ve yaptıkları uyarıları ciddiye almadıklarını görüyoruz. Böyle bir düzenin bilimsel gelişimi engelleyeceği ve bu felakette olduğu gibi bu uyumsuzluğun büyük kâbuslara neden olabileceği anlatılmış.
Üstlerinden korkan yetkililerin gerçeklerin üzerini örterek, topu başkasına atarak kendilerini kurtarmaktan başka bir şey düşünmediklerini görüyoruz. Bu otorite korkusu o kadar büyük ki kapıdaki büyük felaket bile gözlerine daha küçük görünüyor. Bu türden bir korkunun, bilim insanlarının bile gözünü kör edebileceğini görüyoruz. Tabii bu bilim insanlarının yeterince donanımlı olmadıklarını ve aldıkları eğitimin sorgulandığını da görüyoruz. Özellikle Leonid F. Toptunov’un sadece 25 yaşında olmasına rağmen nükleer santralde kıdemli mühendis unvanıyla çalışabilmesine dikkat çekilerek bu fizikçilerin aldıkları eğitimin kalitesini sorgulamamız sağlanıyor.
Chernobyl dizisiyle, irrasyonel diktatörlük yönetimi yüzünden, eğitimsiz ve omurgasız insanlar önemli yerlere getirildiğinde birkaç saniyelik bir ihmalin bile nasıl etkisi asırlar süren büyük felaketlere sebep olabileceğini görüyoruz. İster istemez akla; politikadaki, hukuktaki, herhangi bir devlet kurumundaki, özel işletmelerdeki omurgasız insanların sebep olabileceği felaketler geliyor. Çernobil felaketi ile on binlerce insan kanserden öldü; binlerce çocuk sakat doğdu; bitki ve hayvanlar mahvoldu. Günümüzde tepelere çöreklenmiş olan omurgasız, paçoz yani almaz insanların sebep olduğu şeyler bunlardan aşağı kalır mı tartışılır. Sonuç olarak Chernobyl dizisi bir insanın hatasının zincirleme olarak milyonlarca insanın kaderini etkileyebileceğini çarpıcı şekilde hatırlatıyor. Geriye bakınca bir bakanın kameralar önünde radyasyonlu çay içmesini görmek pek umut vaadetmese de umarız ileriye bakınca farkındalığı yüksek bir toplum görebiliriz.
Mazhar F. GÜR 03.11.2019 (Proje 99)