Emanet Gözlük

Mazhar F. Gür

Aralarında yakın ilişki bulunan kişilerin zamanla yaydıkları beyin dalgalarının birbirine benzediği tespit edildi. Bu, yakınlık duyduğumuz insanların kaderimizde ne kadar büyük bir belirleyici olduğunun ispatı. Bu da beynin yakınlık duyulan kişinin beyniyle aynı şekilde çalışması, aynı şekilde verileri işlemesi, aynı sonuca varması, aynı çıkarımı yapması, aynı şeyleri hissetmesi ve aynı kararları vermesi demek oluyor.

Bu mekanizma doğru insanlarla iletişim içinde olunduğunda büyük kazanımlar sağlayabilir. Uyum, senkronizasyon mükemmeldir, iletişim kopukluğu yaşanmaz, gereksiz tartışmalara girilmez. Ama yanlış kişilerle yakınlık kurulduğunda kendinizi bataklığın dibini boylarken bulabilirsiniz.

Peki hayat şartları bize zarar veren insanlarla aynı ortamda bulunmamıza neden oluyorsa ne yapacağız? Duygudurum kontrolüyle bu handikapı aşabiliriz. Burada mesele sedece aynı ortamlarda sık bulunmak değil. O kişiyle bağ kurma biçimimiz bu etkileşimde asıl belirleyici oluyor. Muhatabımızın akıl zaaflarının ve duygusal gelgitlerinin farkında olduktan sonra onu sevmenin sınırı yok. Tabii kelimenin tam anlamıyla “farkında olmak” lazım.

Duygusal bağ kurduğumuz insanların bu türden zaaflarını görmekte zorlanırız. Hele de muhatap bizim için “baba figürü” gibi bir figürse, onu zihnimizde “yanılamaz, doğrusunu bilir” şeklinde kodlamışsak ve üzerimizde bir otoritesi varsa daha da zorlanırız. Görmek yetmez, fark edip gerekli zihinsel tedbirleri alabilmek gerekiyor. Bu da kolay anlatılamayacak bir şey, hissedebilmek lazım.

Kendinizde ve çevrenizde bunu doğrulayan birçok şeye rastlamışsınızdır aslında. Mesela evli çiftlerin zamanla mimikleri, verdikleri tepkiler, hayata bakış açıları benzemeye başlar. Mesela dedesini hiç izleme imkanı olmadığı halde ve babasında öyle bir huy olmadığı halde yeğenim, 3-4 yaşlarındayken aynen babam gibi yere uzanıp ayaklarını koltuğa dikerek uyurdu. Tuhaf huylar bile dededen toruna genetik yolla geçiyor olabilir yani. Kurdun oğlu akıbet kurt olur.

Bireysel planda aile içinde nesilden nesile geçen zihin kodlarının olması gibi, toplumsal boyutta da nesilden nesile aktarılan zihin kodları vardır. Sosyal normları belirleyen bu kodlar o toplumun her bir ferdini etkisi altına alıyor ve hayata nasıl baktığını belirliyor. Türklere atfedilen işini son ana bırakma, kurallara uymama eğilimi, "bilmiyorum" diyememe gibi özellikler, bu miras zihin kodlarından kaynaklanıyor. Bu kodların kendi kendine birdenbire yok olması mümkün değil. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu, toplum üzerindeki etki gücü potansiyeli yüksek insanların başta bireysel boyutta bu işi çözmelerinden geçiyor. Bu insanlar bireysel anlamda bu problemi çözüp birlikte iş yapmaya başlar ve halkça da takdir edilirlerse, onları rol-model olarak görenler kısmen de olsa - en azından alışık olmadıkları bu tarzı artık tehdit olarak görmeyeceklerdir - dönüşecek ve değişen kültürle beraber zihin kodları da yenilenecektir. O sayılı insanlardansan, aldığın kararların ve davranışlarının ne kadarının etrafındakilerin hiçbirinin etkisinde kalmadan şekillendiğine bir bak. Sana ipucu: Bir olaya sözel tepki gösterirken tercih ettiğin kelimeler akıl yürütme biçimin, etrafındakilerden birininkine benziyorsa, işte o kişinin etkisi altındasın demektir. “İnsan, birlikte en çok zaman geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır.”

(Link eksik)

Mazhar F. GÜR 07.12.2019 (Proje 99)