Estetik Düşünce
Hayatta önemli yerlere gelmiş, belli başarılar elde etmiş insanlara baktığımızda bu insanların estetik anlayışlarının da iyi olduğunu görürüz. Niye böyle? Prestijli bir ekonomi uzmanını düşünelim. Rakamlarla ve piyasayı takiple işi olan bu adamda niye illa ki estetik anlayış da gelişmiş oluyor?
Estetik algı ile analitik düşünce arasında bağlantı var. Çünkü estetik anlayış beş duyuyu iyi kullanabilmekle ilgili. Beş duyuyu iyi kullanabilmek de her türlü başarının olmazsa olmaz anahtarı. Beş duyusunu iyi yönetebilen bir insan beynini sürekli aktif kullanabiliyor demektir. Çevreyle ilişki kurduğumuzda beyin, beş duyuyu etkin kullanarak ana çatısını, binbir farklı zihinsel süreçte görev alan sinir ağını sağlam hale getiriyor. Bu sağlam altyapıyla da her türlü zihin faaliyetinin daha rahat üstesinden geliyor.
Estetik anlayış, aynı zamanda prensip sahibi olmayı gerektirir. Eğer glikoz şurubunun adi tadını gerçekten algılayabiliyorsanız, bu ihsan yerine kolaycı anlayışla üretilmiş, tahrif edici maddeyle yapılmış mamülleri tüketmekten hazzetmezsiniz. Aldığınız yapay ve bir gıda grubunun alt çeşitleri (mesela tatlı çeşitlerinden baklavayla kadayıf tatlısı) arasındaki sınırı silikleştirecek kadar baskın ve bayağı olan tat sizi tatmin etmez, rahatsız eder. Böylece, doğal olarak, glukoz şurubu kullanılan ürünleri tüketmeme prensibi edinmiş olursunuz. Maddi imkanların darlığı da bu prensibe engel teşkil etmez. Çünkü gerçekten “ağzınızın tadını biliyorsanız” sahte bir baklavaya hakiki bir tulumba tatlısını tercih edersiniz. Bu duruş da sizi eylemlerinde kontrol sahibi ve çok boyutlu düşünmeye açık bir insan haline getirir.
Bu işin bir de kandırmacaya razı olma yönü var. Bir ürünün kalitesini umursamadan onu tercih ediyorsanız “yalan”a ortak olmuş oluyorsunuz. Yalanların dünyasına adım attığınızda sizde bazı psikolojik ve manevi değişiklikler (Aslında muhakkak fiziksel değişikler de olur ama fark edilirliği değişkendir.) olmaya başlar. Yalanların dünyasına adım atmak, antibiyotikli tavuk döner yemek kadar basit bir şey yaparak bile mümkün olabiliyor. O tavuk döneri sipariş vermeye niyetlendiğiniz anda yalanların dünyası size kapılarını sonuna kadar açar. Bu dönüşüm, bakmayı bilen gözlere belirgindir. O zehirli şey, olağanüstü lezzetli ve besleyici bir şeymiş gibi aceleyle, adeta avını kaptırmamaya çalışır gibi bir halde yenir. Yüzdeki ifade ve alınan büyük ısırıklar dışarıya çok itici bir görüntü verir. Bu görüntü, yalanların dünyasına katılmanın bir göstergesidir. Nesneye abartılı bir değer biçme hali hasıl olur. Çünkü nefis intihara meyillidir. İnsan, fıtratının bir parçası olarak kendine zarar veren şeylere coşkuyla, taşkın duygularla sarılır.
Verdiğiniz bu “küçük” tavizle mavi hapı bir kere yutmuş olursunuz. İradenize göre ve karakterinize göre bunun devamı farklı sürelerde ve biçimlerde gelir. Akıl yürütme tarzınız, tavırlarınız ve temayülleriniz değişir. Hormonal olarak da ciddi dengesizlikler oluşur ve aslında bu sayılan değişiklikler, değişen hormon dengesinin eseridir. Evet, “duruş”unuzu kaybetmek, örneğin tükettiğiniz şeyin içerdiği maddelerden bağımsız olarak hormon dengelerinizin bozulmasına sebep olur.
Değişen sadece iç dünyanız ve bedeniniz değildir. Çocuklar size yabancı gözlerle bakar, köpekler huzursuz olup size havlar. Yolda yürürken yalanların dünyasına ait olanlar çok daha sık karşınıza çıkmaya başlar. Adeta aynı arayüzden farklı bir ağa bağlandığınız için içerik tamamen değişir ve dış dünyada varlığınızla başkalarına ifade ettiğiniz anlam, zihinlerde bıraktığınız intiba değişir. Dolayısıyla başınıza gelecek olan şeyler de değişmiş olur.
Tüm bunları düşündüğümüzde, estetik algının insanın kaderini etkileyecek kadar mühim bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Mesele şık giyinmek, fiziksel görüntüye önem vermek, en iyisini tüketmek değil. Mesele, insanlarla ve eşyayla yalan üzerine temellenmiş ilişki kurmamak.
Mazhar F. GÜR 18.01.2020 (Proje 99)