İsimlerden Kurtulmak

Mazhar F. Gür

Alanında efsaneleşmiş markalar ürünlerini pazarlarken sıradan markaların kullandıkları tekniklere ihtiyaç duymazlar. Kendilerini tanıtan, tanımlayan, güven verici mottolara ihtiyaç duymazlar. Örneğin Google, Youtube gibi markalar, artık rakip çıkması söz konusu olmadığı için herhangi bir mottoya ihtiyaç duymuyorlar. Youtube "Broadcast yourself" mottosunu terk edeli çok oluyor. Önceden Youtube simgesinin yanında bu motto yazılıydı; şimdi ise buna ihtiyaçları kalmadı. Youtube sadece Youtube artık. Bazı köklü markaların ise tür adı yerine kullanıldığını görüyoruz: Tadelle sadece bir çikolata değildir, Tadelle Tadelle'dir. Cif normalde tür adı değil marka adıdır. Ama marka farklı da olsa kimse "krem yüzey temizleyici" demez cif der.

Bir varlık hayata ne kadar entegre olursa, o oranda isimlerinden kurtulmaya başlar. Sadece ismiyle zikredilir, hatta bir ileri safhada ismi bile zikredilmez. Örneğin kimse "bilgisayarı açayım" demez. Bilgisayar o kadar hayata entegre oldu ki, ismini zikretmek manasız hale geldi. "Bilgisayarı açayım" demeyiz; "Youtube'u açayım", "Facebook'a gireyim", "maillerime bakayım" deriz. İnsan için de aynısı geçerli. Bir insan eğer yeterince kendini kanıtlarsa, artık onu tanımlayan sıfatlar pek kullanılmamaya başlar. Örneğin onlarca patent alıp kendini kanıtladıktan sonra Tesla'ya "Sen çok çalışkan adamsın, dehasın!” demek çiğlik olurdu. Çünkü bir konuda kanaatlerimiz yeni oturmaya başladığında bunu ifade etme eğiliminde oluruz. Bu aşamada henüz öğrenme sürecinin devam ettiğinin farkındayızdır: Kanaatlerimizi paylaşarak etrafımızdakilerin yorum yapmasını bekleriz ve yorumları kullanarak konu hakkındaki kanaatimizi derinleştiririz. Çoktan benimsediğimiz bir şeyi ise ifade etmeyiz veya ifade etmeye pek hevesli olmayız. Yeni okuduğunuz bir makale hakkında arkadaşınızla konuşmak keyifli olur, ama çocuğunuzun “Kediler neden miyavlar?” sorusuna cevap vermekte pek hevesli olmazsınız. Dolayısıyla belli bir aşamadan sonra Tesla'ya sen dehasın demek, aslında deha olduğuna tam inanmadığımız veya neden deha olduğunu idrak edemediğimiz anlamına gelebilir. Bir aşamadan sonra başarılı insan isminden de kısmen kurtulur: Ona ismiyle hitap etmeye çekinir hale geliriz. Çünkü isimler tanımlayıcı niteliktedir. Bir insana ismiyle hitap ettiğimizde onu, ismini bilen tüm insanların ortak kanaatlerinin ortalamasına çekmiş oluruz. Yani kişinin ismine, onu tanıyanların onu tanımlayıcı kanaatleri adeta yapışmıştır. Bu durumu içten içe fark ettiğimiz için, kendini çoktan beri kanıtlamış bir bilim adamına ismiyle hitap etmeye cesaret edemeyiz. “Profesör” şeklinde daha nötr bir hitabı tercih ederiz.

Belki de bir şekilde bu sıfatlardan ve isimlerden kurtulmamız gerekiyordur. Bu bize atfedilen sıfatlar, daha ileri safhada da bize konan isimler bizi sınırlıyor olabilir. Bu kuvvete nazar diyoruz. İnsanların bize dair kanaatleri genelde bizi olumsuz etkiler. Bize dair olumlu düşünceler bile daha büyük işler başarmamızı engelleyebilir. Örneğin eğer deha sahibiysek ve muhatabımız bizim dehamızı fark edecek bir ufka sahip değilse, onun bize dair olumlu kanaatlerinin etkisi de ufuk seviyesinin izin verdiği sınırlara takılacak ve daha yukarıya çıkabilecekken bu sınırda kalmamıza neden olacaktır. Bu ironi gerçektir. Dolayısıyla kiminle yüz göz olduğumuza dikkat etmemiz lazım.

Mazhar F. GÜR 07.09.2017 (Proje 99)