Vicdan: Almazlık Tiksintisi
Müslüman neden oruçluyken oruç tutmayanın yemesinden, içmesinden rahatsız olur? İnancı sağlam olan biri, bu duruma bilakis etrafında nefsini terbiye etmesine vesile olacak bir fırsat çıktı diye bakmalıdır. Bir insan bundan rahatsız olurken trafik kurallarına uyulmamasına, şehir düzenlemesindeki aksaklıklara veya yapılan dille ilgili, mantıkla ilgili hatalara tepkisiz ve duyarsızsa, her ne kadar ona sorsak bu tepkiyi inanca dayandırıyorsa da bence orada nefsi bir durum vardır. Çünkü oruçluyken yemek yiyen birini görmek, o anda sadece bunu yaşayanların açlık hissini etkiler. Fakat trafik kuralları, mantık kuralları, şehircilik ile ilgili kurallar milyonlarca insanı etkiler ve bu etkiler daha kalıcı ve uzun sürelidir.
Yaradan insana kaliteyi, zekice işleri algılama; ahmaklıktan, kalitesizlikten rahatsız olma “kudretini” emanet etmiştir. Bu yetenek, yanılmamızı engelleyen, doğru kararlar vermemizi sağlayan sağlam bir kılavuz niteliğindedir. Fakat insan zamanla ihanet hali içerisine girerse bu emaneti telef eder; kaliteyi algılayamamaya ve ahmaklıktan, paçozluktan rahatsızlık duymamaya başlar. Vicdansızlığın adı budur. Oruç tutmayandan rahatsızlık duymanın aklanacak hiçbir yanı yoktur. Defalarca akıl vurgusu yapan kitaba rağmen akılsızlıktan, intizamsızlıktan, kuralsızlıktan, disiplinsizlikten, kalitesizlikten rahatsız olmamak nedir peki?
Google'da "hasır halı" diye aratınca ayrı maddelerden yapılmış üç farklı halı türü çıkıyor. Hangisi hasır artık belirsiz hale gelmiş. Bir eşyaya neden hem koltuk hem kanepe denir, her eşyanın tek bir ismi olması daha doğru gelmiyor mu? Ya da soyunma odalarında birden fazla kişinin oturması için kullanılan uzun eşyanın ismi ne? Oturak veya iskemle deyince küçük, tek kişilik olanı akla geliyor. Onun da ayrıca bir ismi olması gerekmiyor mu? Ticari sitelerde “soyunma odası oturağı”, “soyunma odası bankı” hatta “soyunma odası oturma bankı” şeklinde isimlendirmeler yapılmış. Gördüğünüz gibi isimler en az üç kelimeden oluşuyor. Normalde tek kelimelik bir ismi olmalıydı.
Peki bunun önemi ne? Günlük hayatta sıkça kullandığımız eşyaların isimlerinde bile ortak bir dilimizin olmaması daha rahatsız edici bir şey değil mi? Bu kadar hayatın içinde olan eşyaların bile isimlendirmesinde bir ortaklık oluşmaması, o toplumun gerçek manada organize bir toplum olmadığını gösteriyor. O toplumlarda en ufak bir tesirden bile büyük bir kaos doğabilir. Bu durum, gevşek yapılı ve dayanıksız, temeli çürük bir iskelet üzerinde dengede kalmaya çalıştığımızı gösterir. Anlaşmazlıklar, iletişim problemleri bu tür belirsizliklerin toplamından meydana gelir. Bu dil arızası bilim adamlarına da yansır, bilimsel gelişmelere ket vurulmuş olur. Aynı zamanda bilimsel çalışmalarda geri kalınması da toplumdaki dil arızaların ortaya çıkması ve çoğalmasına sebep olur. Yani günlük dil ile bilimsel çalışma dili arasında çift yönlü bir etkileşim vardır (Bu arada etkileşim kelimesindeki “-şim” eki normalde çift yönlülük anlamı taşır. Ama tuhaf bir şekilde “tek yönlü etkileşim” diye bir kavram sosyoloji terminolojisinde geçiyor. Dil hatalarından birisi de bu.).
Bilim demek teknoloji demek, teknoloji demek güçlü ekonomi ve güçlü devlet demek. Bize basit gelen dil hataları aslında ülkenin geleceğini mahveden bir durum. Bunu niye hiç kafaya takmıyoruz? Vicdan, almazlığa tepki gösterme yeteneğidir. Vicdanımızın üzerini kaplayan uyuşukluktan kurtulmak ümidiyle…
Mazhar F. GÜR 06.05.2019 (Proje 99)