Beklerken
Beklemek kelimesi üzerine düşünüyorum. Şimdi beklemek dediğimiz zaman ilk akla gelen boş boş ve sıkılarak yapılan bir şeydir. "Şey" demek zorundayım çünkü boş boş beklemeye iş veya eylem yükleyemem. Halbuki insan bir şeyi beklerken bir işle meşgul olabilir. Ne de olsa aynı anda birden fazla işi yapabilecek şekilde yaratılmışız, kullanalım şu özelliğimizi.
Peki neden beklemek kavramını boşluktan ve sıkıntı yükünden kurtarmalıyız? Çünkü o anlamda beklemek insan fıtratına, yaratılmış her şeyin temel yapısına aykırı. Evren kocaman bir atom havuzundan ibaret değil mi? Elektronlarımız sürekli hareket halinde değil mi? Yani senin parçacıkların sürekli hareket halinde, titreşiyor. Bütün, parçaların özelliklerini taşıdığına göre... Öyleyse durmak nedir? Burada şunu söylemem gerekiyor: İnsan duramaz.
Durakta dolmuş, otobüs, tramvay veya metro mu bekliyoruz? Açıp şu kitabı okuyabiliriz. Bu saydığımız toplu taşıma araçlarında yolculuk mu ediyoruz? Boş boş, gideceğimiz yere varmayı beklemek yerine, yine şu kitabı açalım ve okuyalım. Yanımızda kitap taşıyamıyor muyuz? Cebimize küsmüş, elimizin ayasıyla dost olmuş şu telefonumuzu biraz da lüzumlu işler için kullanalım. Gazete okuyalım, dergi okuyalım, hatta kitabımızı bile telefonumuzdan okuyabiliriz.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hastanede, okulda, sokakta, evimizde, her yerde bekleme eylemini vücudumuzun ve evrenin çalışma sistemine ters düşmeyecek hale getirebiliriz. Getirmeliyiz. Çünkü özelde otobüsü boş boş beklemeyi alışkanlık haline getirmiş insan, genelde doğumuyla başlayan ve beklediği ölüm ile son bulacak hayatını (bekleme süresini) yeterince iyi değerlendiremeyecektir.
Nizamettin Hayyam VURAL