Bir Aile Trajedisi: Force Majeure

Nizamettin Hayyam Vural

Dikkat! Bu yazıda Force Majeure filmini izlemeyenler için filmin tadını kaçıracak bilgiler bulunuyor.

Force Majeure İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği filmi. Filmde İsveçli bir aile (Tomas, Ebba ve çocukları Vera ile Harry) beş günlük kış tatili için Fransız Alplerine gider. Aile öğle yemeğini yerken kendilerini tehlikeyle burun buruna getiren bir çığ vakasıyla karşılaşır. Korkuya kapılan Tomas, eşini ve çocuklarını orada bırakıp kaçarken, Ebba çocuklarını korumak için orada kalmıştır. Film boyunca baba ve anne figürünün bu olay karşısında verdikleri tepkilerden dolayı hesaplaşmasını izliyoruz. Filmin ismi İngilizceye “Turist” olarak çevrilmiş fakat bu, filmin amacını, konusunu katletmekten başka bir işe yaramamış.

Filmin ismiyle başlayalım işe. Force majeure Fransızların kullandığı hukuki bir terim. “Sözleşme taraflarının denetimleri dışında oluşabilecek ‘savaş, doğal afetler’ gibi olayları kapsayan mücbir sebepler için kullanılıyor. Force majeure eğer üstesinden gelinemeyecek boyuttaysa sözleşme hükümsüz hale geliyor. Eğer aşılabilecek boyuttaysa sözleşme yeni koşullara göre düzenlenerek taraflar yeni koşullara göre hayatlarına devam ediyorlar”.

Filmde sözleşmeye karşılık gelen şey Tomas ve Ebba’nın evlilikleri. Tomas’ın evlilik hayatında yaptığı hatalar (çığ tehlikesine karşı ailesini bırakıp kaçması ve eşini aldatmış olması) senarist tarafından “içgüdü”ye bağlanarak, mücbir (zorlayıcı) sebepler kategorisine sokuluyor. (Filmdeki çığ bu anlamda metaforik bir anlam da taşıyor olabilir.). Mücbir sebeplerden dolayı Tomas ve Ebba’nın önünde evliliklerinin gidişatını belirleyecek üç seçenekleri var artık: Ya mücbir sebepleri aşılmaz görüp sözleşmeyi hükümsüz hale getirecekler yani boşanmayı seçecekler (Bu durum daha önce eşinden boşanmış olan Mats karakteriyle örneklendiriliyor.), ya geleneksel aile kavramının dışına çıkarak evli oldukları halde rahatsızlık duymadan başka ilişkiler de yaşamayı seçecekler (Bu seçenek Charlotte karakteriyle örneklendiriliyor. Bkz: Ebba ve Charlotte’un aile kavramıyla ilgili lafladıkları sahne.), ya da evliliklerini yeni koşullara göre düzenleyip, yüklendikleri yeni sorumluluklarla evliliklerine devam edecekler (Bu tercih ettikleri seçenek.).

Film, “aile” kavramını irdeleyip “Sağlıklı aile nasıl olmalı?” sorusunun cevabını arıyor. İsveçli yönetmen aile kurumundaki çözülmelere sebep olan hatalara ve bu hataların çözümlerine odaklanıyor. Filmdeki aile bireyleri simetrik bir yapıya sahip: Anne-Kız Çocuk-Baba-Erkek Çocuk. Filmin açılış sahnesinde otelin fotoğrafçısı çekeceği fotoğrafın “mutlu aile” tablosu olabilmesi için elinden geleni yapıyor. Fotoğrafçının ilgisinin erkek çocuğunun üzerinde toplanması toplumun erkek egemen bakışının bir göstergesi. Ebba çekilen fotoğrafları almak için gittiğinde otel görevlisinin sadece erkek çocuk Harry’nin fotoğrafları ile ilgili yorumlarda bulunması da aynı bakışın yansıması. Filmin sonraki sahnesinde yönetmenin Harry’yi tuvaletini yaparken göstermesi tesadüfi bir şey değil. (İlerleyen sahnelerde Ebba’nın dağın tepesinde tuvaletini yaparken kocasına ve çocuklarına bakarak ağladığını görüyoruz ki tuvalet eğitimi çocuk psikolojisinde özerklik ve utancın oluştuğu dönemdir.) Aynı sahnenin devamında aile lobiden ayrılırken erkek çocuk elinden tutulup götürülüyor fakat kız çocuğu arkada bırakılıyor ve kızın “Yardım edin” çağrısı sadece “gel buraya” denerek geçiştiriliyor.

Ebba filmin ilk sahnelerinden birinde eşinin iş temposundan dolayı ailesiyle yeterince vakit geçirmediğinden yakınıp bu beş günlük tatilin bunun için bir fırsat olduğunu dile getiriyor. Yani Ebba bu tatili, aile içi iletişimsizliğin bir çözümü olarak görüyor. Tomas’ın aileyle iletişimi zayıf çünkü o kapitalist sistemin içinde ailesine yeterince tüketebilecekleri imkanları sağlamak için çalışan bir baba ve telefonundan bir türlü kopamıyor. (Zaten çığ üzerlerine doğru gelirken telefonunu ve eldivenlerini kapıp ailesini orada bırakıp kaçıyor.).

Kocasının çığdan korkup kendilerini bırakıp kaçmasını hazmedemeyen Ebba, bu durumu çözmek için medeni bir şekilde kocasıyla konuşmak istiyor. Bu istek bir sahnede insanların doğum günü kutlarken yükselen “Mutlu yıllar!” sesleriyle sekteye uğruyor. (Toplumun ailenin iletişimsizliğindeki olumsuz faktör olarak temsili). Başka bir sahnede bu konuşmayı sekteye uğratan şey erkek çocuk Harry’nin odaya yolladığı bir drone (Burada da teknolojinin aile iletişimine olan olumsuz etkisine dair bir metafor var.). Yaşadığı şey Ebba’yı kocasından uzaklaştırıyor ve onu ilk kez makyaj yaparken, kendi kredi kartını kullanacağını söylerken, tek başına kayak yaparken görüyoruz.

Ebba konuyu açtığında Tomas ailesini bırakıp kaçtığını kabullenmiyor. Bu diyalog esnasında oyuncuların beden dilini kullanımı harika. Tomas eşini elleri ceplerinde dinlemeye başlıyor ve devamında kollarını göğüs hizasında birbirine kavuşturuyor. Savunmaya geçtiği esnada konuşurken burnuna dokunuyor. Tomas ilerleyen sahnelerde Ebba’nın konuyu bir kez daha açması üzerine yine kaçmadığında ısrar ediyor ve çığ düşmesi esnasında çekilmiş video kaydından Tomas’ın kaçtığını ona açık bir şekilde gösteriyor Ebba. Ve Tomas’ın kabullenişle birlikte yıkılış süreci başlıyor.

Harry’nin “Boşanmanızdan korkuyorum!” diye bağırması, Ebba’nın gönül koyması ve ortamda ha var ha yok diyebileceğimiz ihmal edilmiş bir kız olan Vera… Bu tablo Tomas’ı yıkıyor ve başlıyor çoluğun çocuğun eşinin önünde hüngür hüngür ağlamaya. Tomas’ın o ailenin direği, güçlü baba figürünü kazanması lazım ama nasıl? Filmin ilerleyen bölümlerinde Tomas ve Ebba’nın, sırf Tomas çocuklarının gözünde o eski güçlü baba figürünü kazanabilsin diye kurguladıklarını düşüneceğimiz bir olayla karşılaşıyoruz. (Burada Ebba, Tomas’la evliliklerini sürdürmek adına yeni bir anlaşma yapmaya hazırdır artık.). Sisli bir havada ailecek kayak yaparken Ebba kayboluyor, Tomas çocuklarına oldukları yerde beklemelerini söylüyor ve gidip annelerini bulup sislerin arasından kucağında Ebba’yla çocuklarının karşısında beliriyor.

Filmin son sahnesinde İsveçli aile, aynı otelde kalan diğer insanların bir kısmıyla birlikte otobüsle evlerine dönerken acemi şoförün otobüsü uçurumdan yuvarlamasından korkan Ebba, şoföre inmek istediğini söyleyip kapıyı açtırarak ailesini bu tehlikeyle baş başa bırakıp adeta kaçıyor. (Yani kocasının kızdığı davranışını tekrarlıyor.). Otobüstekiler galeyana gelip otobüsten inmek için ortalığı birbirine katınca Mats korumacı tavrıyla bütün yolcuların sakin olması gerektiğini söyleyip “Otobüsten önce kadın ve çocuklar insin.” diyor.
Kötüye giden aile anlayışını temsil eden otobüsten inmeyen tek kişi, geleneksel aile yapısını reddedip ailesini geride bırakıp gittiği tatil yerinde başka bir erkekle beraber olan Charlotte. Otobüsten inen yolcular hep beraber yolun geri kalan kısmını yürürken Tomas ile Harry, Ebba ile Vera yürümektedir. Tomas yanında oğluna kötü örnek olma endişesi taşımadan sigarasını yakar, Ebba Mats’den Vera’yı kucağına almasını rica eder.

Ruben Östlund, Charlotte karakterini o tehlikeli otobüsün içinde yolculuğuna devam ettirerek bize, evlilik dışı ilişkileri tasvip etmediğini söyler bir nevi. Tomas yaptığının hata olduğunu anlamış, Ebba, Tomas’a kızdığı davranışı kendisi de göstererek empati kurması gereken bir pozisyona gelmiştir. Günü kurtaran kişi daha önce evlenip boşanmış, aileyi kaybetmenin ne demek olduğunu bilen, bencilliği bir kenara bırakıp diğerkamlık gösterebilen Mats olmuştur.
Nizamettin Hayyam VURAL