Biz

Nizamettin Hayyam Vural

BİZ
Ümitsizliğe düştüğümüz anlar oluyor. Hemen hemen her konuda. Diyoruz ki eldeki imkanlar kısıtlı, şunu bunu yapabilmek için çok adama ihtiyaç var. Tamam nitelikli insan sayısı çok olursa işler daha güzel sonuçlar verebilir. Ama az sayıda insanın çok şey başarabileceği düşüncesini de yabana atmamak lazım.

Arızalarımızın fazla, imkanlarımızın olması gerekenin yanında kısıtlı olduğunu unutmadan elimizdekilerle neler yapabileceğimizi düşünebilmeliyiz. Bireysel olarak küçük de olsa herhangi bir gelişme yakaladığımızda bunu göz ardı etmemeliyiz, üstüne gitmeliyiz. İlk görevimiz bir birey olarak nerede durduğumuza bakmak. Ne yapıyoruz?

Bütün olumsuzluklara rağmen hala belli değerleri yaşayan, yaşatan, bunun için mücadele veren insanlar var. Bu insanlar bizim küçük hayatlarımızı sürdürmeye devam ettiğimiz, küçük ve basit düşündüğümüz günlerde büyük adımlar atabildiler, bize rağmen.

Rahmetli Ömer Lütfi Mete, bu güzel insanlardan bir tanesiydi. Bir televizyon programında milletin ekonomik sıkıntılardan, haksızlıklardan, baskılardan muzdarip olduğunu söyleyen sunucuya şöyle demiş: "Bu da gelir bu da geçer. Bunun türküsünü yapmış bir millete bu yakışmaz." Konuşmanın biraz öncesinde "Bu toplum yaşadığımız keşmekeşten daha iyisini hak etmek için ne yapıyor acaba?" şeklinde bir soruyla gayretsizliğimizi tespit edip konuşmanın ilerleyen kısımlarında çözüm olarak milletçe geçmişte sahip olduğumuz ve bugün hatırlamamız gereken bir özelliğimizi hatırlatıyor: "Sözünün eri olmak." Bugün hem mantıklı sorular soran, sorunlarımızı tespit eden hem de bu sorunlara çözüm üreten insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Ama bu insanlar gökten inmeyecek, ülke sınırları dışından çıkıp gelmeyecek yine bizim içimizden çıkacak. Sayıları az olsa da çıktı ve de çıkıyor. Onları fark edelim. Onların hasletlerine dikkat kesilelim, örnek alalım.

Sayılarda takılıp kalmamak, bir insanın bile ne kadar geniş bir çevreye etki edebileceğini göstermek için Ömer Lütfi Mete'nin sadece sinema ve dizi dünyamızda nasıl bir iz bıraktığına naçizane dikkat çekmeye çalışacağım. Tabi hala yapmalıyız, etmeliyiz evresinde olan ben, yaptığı somut işlerle örnek olmuş bir insanı ne derece anlatabilirim bilmiyorum.

Hepimizin bildiği ve milletçe bir zamanlar sıkı takipçisi olduğumuz üç dizinin senaryosunda emeği var. Deli Yürek, Ekmek Teknesi, Kurtlar Vadisi... Hepsi yayınlanmaya başladığı dönemden itibaren büyük ilgi gördü, Türk dizi tarihinde ezber bozdu. Bazılarımız etrafında Kuşçu, Nusret Baba, Ömer Baba gibi iyi insanlar aradı. Böyle adamlar olsa da oturup derdimizi anlatsak bizi dinleyip yol gösterseler dedik. Hiç demedik ki yahu bu karakterleri kim yazıyor? Ömer Lütfi Mete'nin kendisinden izler taşıyordu bu karakterler. Onunla diziler, filmler çeken insanların söylediğine göre öyle. Söylemlerine, hal ve hareketlerine, yaptığı işlere baktığımızda öyle.

İşte tam da gözlerimizin aradığı, tanışılacak, okunacak, dinlenecek, izlenecek adam gibi adamdı Ömer Lütfi Mete.

Gözümüzün önündeydi halbuki, neden göremedik? Yine her zaman olduğu gibi çoğu kişi yanlış şeye odaklandı. Yanlış yerden baktı bu dizilere. Yusuf Miroğlu'nun silahına, Kirli'nin oy oy oy nidalarına, Polat Alemdar'ın kabanına dikkat kesildi. Biz ne kadar yanlış yere odaklanırsak odaklanalım bu ortamdan bugün ayıla bayıla izlediğimiz filmleri ve dizileri yazan senaristler, yöneten yönetmenler, beğenerek okuduğumuz kitapları yazan yazarlar, hayranlıkla izlediğimiz oyuncular çıktı.

Bir kitap yazarsınız on binlerce kişi okuyabilir, bir film çekersiniz on binlerce kişi izleyebilir. Bir hayat yaşayıp bir sürü insana dokunabilirsiniz, dokunabiliriz. Biz olmadan da işler yürüyor görüyorsunuz ama neden biz de bir şeyler yapmayalım? Neden bulunduğumuz pozisyonların gereğini yerine getirip, ülkemiz adına faydalı olacak işlere katkıda bulunup işleri hızlandırmayalım? Yahu hiçbir şey yapamıyorsak alkışlayalım. Paçozluğun kol gezdiği ortamda zekayı fark edebilmek, ayırt edebilmek de büyük meziyet. Ne olur bir sefer de iyi bir insanın ölmeden kıymet gördüğünü göreyim şu memlekette!
Nizamettin Hayyam VURAL