Braudel'in Ekonomi Tarihi ve Biz
Fernand Braudel ekonomi tarihinin henüz inşa aşamasında olduğunu söyledikten sonra sanayi öncesi ekonomiden "Bir yanda köylüler kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılarken diğer yanda içinde yaşadığımız dünyayı belirlemeye başlayan bir pazar ekonomisi ve gelişmekte olan bir kapitalizm vardır." şeklinde bahseder.
"Der Mensch ist was er isst. (İnsan ne yiyorsa odur)" sözüne atıfta bulunarak ve "Toprağı yutan, toprağın düzenli biçimde dinlenmesini gerekli kılan buğday, hayvan yetiştirme faaliyetinin de bir unsurudur ve bu faaliyeti mümkün kılar: evcil hayvanları, sabanları, koşulu hayvanları, arabaları olmayan bir Avrupa Tarihi düşünebilir miyiz?" yorumuyla ticaretin temelini oluşturan üretimin köyde gerçekleşen boyutuna dikkat çekmiş ve önemini belirtmiştir.
Braudel, "Eski rejim yüzyıllarında, 1400-1800 arasında son derece yetersiz bir değiş tokuş ticareti vardı." diyor ve süreci "üretilen kadar tüketimin olmadığı" dönemden alıp gezici zanaatkarların yaptığı katkılara, pazarların oluşmasına, panayırlara ve gelişe gelişe günümüzdeki halini alan borsalara kadar götürüyor. Mesela 17. yüzyılda artık dükkanların çoğaldığını, panayırların belirli bölgeler dışında önemini kaybettiğini, bu dönüşüme ayak uydurmak için Londra, Paris, Cenevre ve Cenova gibi şehirlerde çalışmalar yapıldığını söylüyor.
Braudel tüm bu tarihi okumalarını Avrupa'yı merkeze alarak yapar. "Bunun sebebi çok pratik bir Avrupa vizyonu aracılığıyla her şeyi Avrupa'nın özel yaşamına indirgemiş olmamız değil." der ve sebebini şöyle açıklar: "Tarihçilik, Avrupa'da gelişmiştir ve tarihçiler kendi geçmişlerine bağlanmışlardır. Yirmi otuz yıldan beri bir köklü değişim gerçekleşmiştir; Hindistan'da, Japonya'da, Türkiye'de kaynak metinler, bilgiler sistemli bir biçimde incelenmiştir ve bu ülkelerin tarihini seyyahların anlattıkları ve Avrupalı tarihçilerin kitaplarında yazdıklarından bağımsız olarak öğrenmeye başlıyoruz. Bu sorunu irdeleyecek kadar bilgiye sahibiz artık: sadece Avrupa için anlattığımız değiş tokuş çarkları Avrupa dışında da -Çin'de, Hindistan'da, İslam dünyasında, Japonya'da- görülüyorsa bunlardan karşılaştırmalı bir analiz denemesi bağlamında yararlanmak mümkün müdür? Bu bağlamda amaç, mümkünse eğer kabaca Avrupa dışını Avrupa'ya göre değerlendirmek, 19. yüzyılda Avrupa ve Avrupa dışı arasında gittikçe derinleşen uçurumun sanayi devriminden önce belli olup olmadığını, Avrupa'nın dünyanın öteki bölgelerine göre ileri olup olmadığını anlamaktır."
Şimdi bu Braudel denen adam, yani dünyanın hatırı sayılır tarihçilerinden kabul edilen şahıs bütün bunları 70'li yıllarda söylüyor. O dönemde biz henüz arşivlerimizde bulunan belgeleri tasnif etmeye başlamamışız ve belgeler atıl durumda.
İlk adım 1985 yılında rahmetli Prof. Dr. Halil İnalcık'ın bu sorunu dile getirmesiyle Turgut Özal döneminde atılıyor. Bugün bu tarihi belgeler ve defterler bakımsız ve uygun olmayan ortamdan alınıp uygun nem ve ısı dengesinin olduğu ortamlara taşınmış durumda. Gerçi bununla ilgili de çeşitli eleştiriler yapıldı. Zira arşivlerin şu anda korunduğu bina dere yatağına inşa edilmiş.
Prof Dr. Halil İnalcık 1951 yılında Bursa'da toz toprak içindeki Kadı ve Şeriye sicillerini incelerken Amerikalı bir adam ve kadın başına dikilip burada ne yaptığını sormuşlar. O da inceleme yaptığını söylemiş. Düşünebiliyor musunuz yani elin Amerikalısı bir Türk'ü kendi toprağında, kendi belgeleriyle alakalı araştırma yaparken görünce şaşırıyor. Daha sonra Amerika'da aynı adamla karşılaştığını söylüyor İnalcık Hoca. Adam Amerika'nın prestijli üniversitelerinden birinde tarihçiymiş.
Yaklaşık 6 sene önceydi. Tasnif çalışmalarını yürüten ekibin içinde yer alan üniversitede İnkılap Tarihi dersi aldığım Hocam Doç. Dr. Nejdet Gök, iki ders saati boyunca Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile ilgili bilgi vermişti bize. Dersin başında böyle bir yerin varlığından haberdar olup olmadığımızı sormuştu. Kimse bilmiyordu. Bu belgelerin ne kadar önemli olduğunu anlatıp, bu arşivden nasıl yararlanacağımızla ilgili konuşmasını tamamladığında sınıftan homurtular yükselmişti. "Hocam sanki sınavda çıkacak mı bu söyledikleriniz? Ders anlatmaya ne zaman başlayacaksınız?" demişlerdi hep bir ağızdan. Kafaya bakar mısınız? Arşivlerle ilgili bilgi sahibi olmadığım için utanmıştım dersin başında. Dersin sonunda da öğrenci demeye bin şahit isteyecek, aynı sınıfı paylaştığım insanların kafa yapısından utandım.
Şimdi Braudel'den yaptığım alıntıların ışığında bazı sorular sorma gereği duyuyorum: Avrupa'nın, Çin'in, Japonya'nın, Hindistan'in pazarları koca borsalara dönüşürken, zamanının önemli iktisadi kuruluşlarından birisi olan İstanbul Bedesteni neden Kapalıçarşı ve Çemberlitaş gibi küçük esnafların yuvalandığı bir yer olarak kalmış? Bugün kaba tabirle "gelişmiş" deyip geçtiğimiz ülkelerde kurumsal şirketler mantar gibi çoğalırken neden biz hala dükkan seviyesindeyiz?
"Avrupa ekonomisi dünyanın öteki ekonomileriyle karşılaştırıldığında daha hızlı gelişmesini büyük olasılıkla 'enstrümanlarının' ve 'kurumlarının' üstünlüğüne borçlu olmuştur." diyor Braudel.
Biz bu adamların yaptığını yapamayacak aciz insanlar değiliz. Bakın ne diyor aynı gavur: "1759'da Hindistan'dan dönen ve Basra'dan İstanbul'a geçmekte olan bir İngiliz seyyah parasını Surat'taki East India Company'ye yatırmak istememiş ve 2000 kuruşunu nakit olarak Basralı bir bankere vermiş; bu banker de karşılığında ona Halepli bir bankere hitaben 'Frenk dilinde' kaleme aldığı bir mektup vermiş." Aynı mekanizmaya, kurumlara İslam coğrafyasında da rastlamak mümkünmüş demek ki bir zamanlar!
Peki son cümlelerim. Bir zamanlar günümüzün borsalarının işlevini gören panayırlara İslam coğrafyasından örnekler verilmek istendiğinde Mekke örneği veriliyor. Son Peygamber bu şehre gönderiliyor. Peygamber Efendimizin mesleğinin tüccarlık olması, direk ekonomiyle iç içe olması, Yesrib'e hicret edilmesi ve adının Medine (şehir, medeniyet) konması, Peygamberimizin Medine'deki icraatlarından birisinin bir pazar kurdurması ne anlam ifade ediyor?
Şu tarihi kendimizi merkeze koyup okumayı bir de biz denesek fena olmaz mı? Belki o zaman dilimize doladığımız "tarih yazmak" deyimi gerçekleşir.
Nizamettin Hayyam Vural