Fakat Mihriban Bu Tutku Akışkan Değil

Nizamettin Hayyam Vural

Her gün sabahın erken saatlerinde Mihriban ile uyanıyorum. Yatağımdan kalkıp o gün yapacağım şeyleri planlarken yolum balkona düşüyor. Mihriban balkonda çıkıyor karşıma. Peki kim bu Mihriban Allah aşkına?

Mihriban'ı başıma saran, ikamet ettiğim sokakta esnaflık yapan, dert yumağına dönmüş bir pir-i fani. "Sarı saçlaaarını deli gönlümeeee bağlamışım çözüülmüyoor Mihribaaan dirururururuuu!" diye bir veriyor sesi müzik çalarına... Adam Mihriban'ın derdini çekiyor, ben bir milletin acısını yaşıyorum sabah sabah. Ülkemin en ücra köşesinden bir kardeşim bağırıyor sanki "Yardım et gardaaaaş! Yiyecek ekmek bulamıyoom!" diye.

Bugün plan yaptım, bir sabah uygulayacağım. Çalışmaya giderken bu amcanın dükkanının önüne dikilip Pavarotti'den gireceğim olaya "Mamma son tantofelice/Perchéritorno da te" diye.

Çünkü biliyorum, eğer "Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseeeeleeer!" diyorsa biri, ona kaybolan yıllarını versek yine aynı haltları yiyecektir. Çünkü bu arabesk kültür “Çareleri çaresiz, imkanları imkansız yapar.” Sizi kendi silahınızla vuruyorum: Dışşş!

Nasrettin Hoca'ya "Hocam sen beni gençliğimde görecektin" demiş birisi, Hoca da "Ben senin gençliğini de bilirim bir .ok değildin" demiş. Nasrettin Hoca kadar realist olalım geçmişimize.

“Ah bir geçmişe gidebilsem… Şimdiki aklımla ama!” bir klişedir. Ha unutmadan söyleyeyim: Mihriban da bir klişe artık. Şu klişeleri bitirecek Klişaman Avcıları* diliyorum Allah’tan. Olay bu.
Nizamettin Hayyam VURAL

*Klişaman Avcısı: Klişeleri, sahiplerini kristalize ederek tarihe gömen kahraman. Bkz: Mazhar F. Gür-Klişaman Avcısı