Kısalar
Geceleri evler ne kadar korkunç görünüyorlar değil mi? Suratını asmış bir adam gibi gözlerinin içine bakıyorlar insanın dik dik. Hele o gölgesiz halleri yok mu? Hava da sisliyse bir tanesine bakayım diye duraklasan olduğun yerde kalakalırsın korkudan. Adımların sana yabancılaşmaya başlar. Bütün vücut kendini güç tasarrufu moduna alır gözler daha iyi görsün diye. Gündüzü arar durursun o keskinleşmiş gözlerle ama ne mümkün? Gece evrensel küme olur sen de sınıftaki gözlüklü çocuklardan biri, kapsayıverir seni. Sonra eve varırsın. Yürüyüşün en hızlı zamanı kapının girişinde son bulur. En atik zamanını kapıyı açarken yaşarsın. Eve kendini attın mı zaman eski yavaşlığına doğru çeker. Üstünü değiştirir, yatağa yatar, rahatça uyursun. O koskoca, o ucu bucağı olmayan karanlığı aydınlatmak için bir floresan kafi gelmiştir. Ama sözde aydınlık bu. Şairin dediği gibi “Eve dönmek kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?”.
*
Ahmakları "Benim çok zeki arkadaşlarım var." diyerek tehdit edebiliriz. Dille söylemeye gerek yok. Zeki arkadaşlarınız olduğu sürece ahmaklar sizden cahilin bilgiden kaçtığı gibi kaçacaktır. Ama bunun adı ahmak, yani ne yapacağı belli olmaz. Bazen üstünüze doğru kaçabilirler. Bu vaziyette yapılacak tek şey matadorun boğaya yol vermesi gibi şöyle azıcık köşeye çekilmektir.
*
Biz, bir gece vakti yürümek yükünü omzumuzda taşırken arkamızdan baksın insanlar. Öksürüklerimiz bastırsın kornaları. Ayağımızdaki nasırlar sanayi inkılabını yeren bakışlar atsın toprağa. Biz, kocaman kayaların içinden fırlamış bitkiler kadar naif değiliz. O koca ağaçlar, o koca ağaçlarımız, yutuveriyor taştan kaleleri.
*
Toplumca çok derinlerde kalmış derinliğimizin şöyle bir kendini gösterip kaybolduğu şu üç ifadeyi yer yer kendime hatırlatma gereği duyarım: “Durduğu yerde duramamak, karşıdan karşıya geçmek, her yer her yerde.”.
*
Yaş ilerledikçe işlerin gitgide zorlaştığını bir gün anlatacağım. Ama yaş ilerledikçe bir şeyleri anlatmak zorlaşıyor. O halde şimdi anlatayım. Anlattım bile.
Nizamettin Hayyam VURAL