Sorular ve Cevaplar
Umberto Eco, katıldığı bir televizyon programında şunları söylüyor: "50.000 kadar kitap barındıran küçük bir kitaplığım var ve bunların sadece 30.000 tanesi Milan'daki ana dairemde. Ve herkesin başına şu gelmiştir, gerzeğin biri çıkar 'Kaç kitap okudun, hepsini mi?' diye soruverir. Bunun için 3 tane standart cevap vardır. Bir tanesi arkadaşımın söylediğiydi: 'Çok okudum beyefendi, çok'. İkinci cevap şudur: 'Hayır. Yoksa tüm bu kitapları niye burada tutayım ki?'. Üçüncü cevap: 'Hayır. Okuduklarım halk kütüphanesinde. Bunlar gelecek hafta okuyacaklarım.'. Böylece perişan olur, çılgına dönerler, tamamdır."
Eco son cümlede "tamamdır" diyor ya, burada tamam olan ne? Neden "Kaç kitap okudun, hepsini mi?" diye soran kişileri perişan edip çılgına çevirmemiz lazım? Çünkü kitaplığınıza bakıp sorulan "Kaç kitap okudun, hepsini mi?" gerzekçe bir sorudur. Bu soruyu soran, yaptığınız iş hakkında hiçbir fikri olmayan kişiye sorunun manasızlığını anlatmaya çalışırken kaybedeceğiniz vakti, yaptığınız işe ayırmak daha mantıklı olacaktır. Perişan olup çılgına dönsün ki zamanınızı boşa harcatıp sinirlerinizi bozamasın.
Bu ahmaksavar yöntem, sadece kitaplarla ve okuma eylemiyle ilgili mevzularda değil birçok şey için kullanılabilir. Yaptığımız işin muhtevasını kavrayamamış, iyi niyetle veya kötü niyetle önümüze taş koyacak insanların sorularına verecek bıçak gibi keskin cevaplarımız olmalı. Böylece sinir olmaktan, zaman ve enerji israfından kurtulmuş oluruz. Bunu yaparken esprili bir dil kullanmanın da kimseye zararı olmaz. Hatta faydalı olur. Misal İlber Ortaylı çoğu zaman bunu çok iyi kullanır. Yüzüne karşı sen geri zekalısın dese "Ay hocam teveccühünüz!" deyip sırıtacak yüzlerce insan var.
Nizamettin Hayyam VURAL