Zaman Zaman
Yaşadığın her şey için artık çok geç. Geçmiş değiştirilmesi mümkün olmayanlar bütünüdür. Onun için "hiçbir şey için geç değil" düşüncesi geçmişi hesaba katmadan kullanılırsa tehlikelere gebe hale gelir. Her haltı yedikten sonra arkasına saklanılacak bir duvar haline gelebilir. Hatamı düzeltme şansım var fikrini, değerlendirilmesi gereken bir fırsat olmaktan çıkarıp bir kısır döngüye çevirme riskini taşır. Hatalarımızı görememe tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
Hata, pişmanlık duyarak ve bir daha tekrarlamamaya gayret ederek telafi edilir. Yani ilk hata orada öylece durur aslında. Bizim onun bir hata olduğunu idrak etmemiz, pişman olmamız ve tekrarlamamak için gayret göstermemiz bir erdem olarak hatamızın üstünü örter. Buna tövbe diyoruz. Tövbe, geçmişi ve içinde barındırdığı hatalarımızı tahammül edilebilir hale getiren yegane şeydir.
Hatasından dönmek erdemini de şüphesiz geçmişle doğru bağı kurabilen insanlar yerine getirebilir. Bu bağlamda geçmişin tekrar edilemezliğini ümitsizlik sebebi olarak görmemek gerekir. Geçmişi sadece oldu bitti olarak da görmemek lazım.
Geçmişi baş ağrısı haline gelmiş insanlar için iki ağrı kesici vardır: Tövbe ve umursamazlık. İkincisi çoğunlukla uzunca zaman sürdürülemez. Tövbe, içinde, "doğru bir umursama" barındırır. Hatanın hata olduğu kabul edilir, pişman olunur, bir daha aynı hataya düşmemek için gayret gösterilir, hatanın kendisinde takılı kalma hali değil, doğru davranış umursanır ve doğru olana yönelinir.
Geçmişe, şimdiyi ve geleceği şekillendirmeye muktedir olabilecek gücü elinde bulundurabilecek bir şey olarak bakmalıyız.
Geçmişle ilgili "Hiçbir şey için geç değil." denemez. Geçmişte yaşadıklarımız için çok geçtir. Ancak kısmen şimdi için ve gelecek için geç değildir. Kısmen diyorum çünkü geçmişten bağımsız bir şekilde kesinkes aydınlık bir gelecekten söz etmek "neredeyse" imkansızdır.
Geçmiş şimdiye ve geleceğe etki eder. "İnkar edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, asla iman etmezler. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır." mealindeki ayetlerde bahsedilen insanları bu hale getiren yaptıkları kötü amelleri yani geçmişlerindeki bazı davranışlardır.
Neredeyse dememizi sağlayan şeyler ibadetlerimizdir. İbadetlerimiz kötü olan gidişatı tersine çevirmeye bir vasıta olabilir. İbadet derken namazı, orucu, zekatı kastettiğimiz gibi sözünde durmayı, yalan söylememeyi, işini hakkıyla yapmayı da kast ediyoruz. Bütün bunlar inandığımız ve samimiyetle yaptığımız sürece bizi geçmişimizin olumsuz tesirinden kurtaracaktır.
Özellikle "Sadaka ömrü uzatır." hadis-i şerifinden hareketle şimdi yapılan bir ibadetin geleceğe olumlu etkisinden söz edebiliyoruz. (Her şimdi bir geçmiş adayıdır.) Demek ki geçmişin şimdiye ve geleceğe olumsuz etkileri olduğu gibi olumlu etkileri de olabilmektedir. Dua ibadeti de insan hayatına aynı etkiyi yapar. Ve dua, sadece elleri açarak sözlü bir şekilde Allah'a yakarma şeklinde yerine getirilen bir ibadet değildir. Kavli dua olduğu gibi fiili dua da vardır.
Neredeyse diyoruz çünkü hepimizin şimdiye ve geleceğe dair ümitleri vardır. Bir şeylere inanan insan ümitlidir. Ve her insan şöyle veya böyle bir şeye inanır. Ümidimiz, inandığımız şeyin büyüklüğüne, bizim inanma derecemize, inanma şeklimize göre ümit olmaktan çıkıp bilinebilir, emin olunan şey haline gelir.
Nizamettin Hayyam VURAL