Mazhar F. Gür

Mazhar F. Gür


Kök Kod

17 Kasım 2021 - 06:45

Yeni günün, öncekinin tıpkısı gibi başlamasına alışmış biri olarak Tahsin, bu sabah güne garip hislerle uyanmıştı. Karısında bir tuhaflık yok, kahvaltı sıradan, hava alıştığı şekilde hafif bulutlu, evin duvarı hala buz mavisi… Ama bir şey farklıydı, hissediyordu. Bir siber güvenlik şirketi çalışanı olarak, bilgisayarının güvenliğine saldırılmış olabileceğini bile düşündü, kontrol etti ama sistem temizdi.

Kapıdan çıktı, işe geç kalmamalıydı. Adımladıkça içindeki tuhaf his gittikçe artıyordu. Sonra bahçe duvarının sol köşesinde bir kedinin tuhaf bir halde, çember çizecek şekilde kendi etrafında dönüp durduğunu fark etti. Sonra birden bire “pıhhh” diye bir ünlem kullanıp sırtını dikleştirdikten sonra duvara zıplayıp hızla kaçtığına şahit olunca, duvarın sol köşesine gitme konusunda içinde karşı konulamaz bir istek duydu. Yaklaşınca duvarın köşesine, orada daha önce hayatında benzerini görmediği bir cisim buldu. Kapalı midye kabuğuna benzer bir şekle ve boyuta sahip, rengi turkuaz ve açık yeşil renklerinin asimetrik karışımından oluşan bir ovoid cisim buldu. Ovoide dehşet içinde bir süre baktıktan sonra bu tuhaf cismi eline almayı başarabildi.

Bu bir çipti, ama ne tür bir cihaza takılabildiğini kestiremiyordu. Ama kesinlikle tek başına bir anlam ifade etmeyen bir cihaza benziyordu. Üzerinde ne bir tuş, ne bir dokunmatik yüzey, ne herhangi bir sensör, ne de bir ekran vardı. Ovoidi cebine atıp iş yerine götürmeye ve arkadaşlarına göstermeye karar verdi. Bahçeden çıkacakti ki bacaklarının feri birdenbire kesildi ve ağır bir uyku bastırmaya başladı. Kendini zar zor bahçedeki küçük kulübeye atabildi ve yere uzanır uzanmaz uykuya daldı.

Gözünün önünden binlerce farklı ağaç görüntüsü saniyede en az on tane geçecek şekilde hızla akıyordu. Görüntüler o kadar canlıydı ki nefessiz kalacak gibi oluyordu. Sonra ağaç görüntüleri, yerini pek aşina olduğu kaynak kodu görüntülerine bıraktı ve bir anda uyandı. Uyandığında kalp atışlarının şiddetinden gözlüğü yerinden oynuyor gibiydi. Hemen elini cebine attı ve ovoidi çıkardı. Ona ovoid biraz ısınmış gibi geldi.

Evinin arkasında asırlık ağaçların olduğu bir orman vardı. Sanki ovoid, oraya gitmesini istiyor gibiydi. Hafif ürperse de ormana gitmeye karar verdi. Aracına atlayıp soluğu ormanın girişinde aldı. Ormanı dolaştı, dolaştı. Her şey yerli yerinde gibiydi. Sonra yorulup bir ağacın gövdesine sırtını vererek oturdu. Gördüğü rüya – ya da ilüzyon- üzerinde düşündü. Anlamı neydi, ne demek istiyordu ona bu görüntüler? Sanki mesajı daha kolay anlayabilsin diye özellikle uzmanlık alanı üzerinden bir metafor hazırlanmıştı. Ağaç ve yazılım… Bu iki metafordan hangi hakikate ulaşması gerekiyordu?

Ağaçlar en yalın, insan eli değmemiş haliyle doğayı temsil ediyordu. Kökleri sıkı sıkıya toprağa bağlanmış, direngen, durağan, çok yavaş değişime uğrayan yapılar... Sarsılmaz bir katılıkları var. Yazılım ise tam tersiydi: Tamamen insan ürünüydü. Bir harf değişikliği bile aniden her şeyi değiştirebiliyordu. Yazılım kolayca manipüle edilebilirdi, tamamen soyut bir şeydi.

Tahsin gökyüzüne baktı. Gökyüzü bir an için gözüne ince mavi bir kağıt gibi göründü. Sanki elini uzatıp bu mavi dokuya tırnağını geçirse delinecek, kavrayıp çekmesiyle yırtılıp gidecekti. Yoksa bize bu kadar yıkılmaz, sabit, katı gelen dünyanın her an yok olabilir olduğunu kabul etmemiz mi bekleniyordu? Bir anda içini büyük bir huzur kapladı. Artık ne yaptığının gayet farkında olduğunu hissetmeye başladı ve hiç kafa patlatmasına gerek kalmadan doğru cevabı bulabileceğine inanacak kadar büyük bir özgüven hissetti.

Nörolog olan bir arkadaşının giydiği, üzerinde ağaç motifi olan bir tişört gözünün önüne geldi. Birden ağaçların şekliyle, daha önce arkadaşının üzerinde beyinle ilgili bir şeyler anlattığı sinir hücresi illüstrasyonlarının benziyor olduğunu fark etti. Ayrıca bir yerlerde, ağaçların birbirleriyle kökleri vasıtasıyla iletişim kurup ihtiyaç durumlarına göre birbirleriyle besin alışverişi yaptıklarını okumuştu. Elindeki ovoide baktı ve gülümsedi. Ayağa kalkıp sırtını dayadığı dev ağacın gövdesine baktı. Ağacın gövdesinde bir kovuk vardı ve evet, tam da ovoidin sığacağı büyüklükteydi. Ovoid bu ağaca yerleştirilebilen bir çipti.

Tahsin çipi ağacın kovuğuna yerleştirdi. Ovoidin rengi kararmaya başladı ve simsiyah hale geldi. Konveks yüzeyi de çökmeye başladı ve siyah bir zar haline geldi. Etrafında bir hareketlenme başlamıştı. Ufka doğru baktı. Karşıdaki dağ uzamaya ve incelmeye başlamıştı. Evine baktı, ev de incelmeye ve uzamaya başladı. Ağaçlar eğilmeye ve incelmeye başladı. O kalın gövdeli, sarsılmaz katılıktaki ağaçlar rüzgarda çırpınır gibi hareket eden bir tül gibi narin hale gelmişti. Her şey, ama her şey uzayıp inceliyor ve lif lif kara deliğe doğru uzanıyordu. Sonra ellerine baktı: Parmakları inceliyor, uçlarından toz zerreleri halinde doku eksiliyordu. Ayakları tükendi, gövdesi tükendi. Vücudu tükendiği halde hala görebiliyordu. Görüntü gittikçe kara deliğe yaklaşıyordu. Bir süre sonra kara deliğin siyahı tamamen görme alanını kapladı. Şimdi her yer zifiri karanlıktı. Sonra birdenbire bembeyaz bir ekran belirdi. Ekranın beyazı yavaş yavaş açık maviye döndü. Sonra bulutlar seçilmeye başladı. Sonra ekranda bir kedi göründü. Kedi çember çizecek şekilde kendi etrafında dönüp duruyordu.

Mazhar F. GÜR 25.06.2019 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum