Kaos Yürüyüşü

Behzat Malumaka

"Gürültü, filtrelenmemiş bir adamın düşünceleridir ve filtresiz bir adam sadece yürüyen bir kaostur…"

Kaos yürüyüşü, A tipi fikre sahip C tipi bir film. Yorgan için pirelere katlanabilirseniz filmi sonuna kadar izleyebilirsiniz. Film sektöründe tüm parçaları doğru şekilde bir araya getirerek kaliteli bir iş ortaya koymak oldukça zor. İçimizi ekşiten bir unsur ana fikre zarar verebileceği gibi ana damardaki tıkanıklıklar da çok iyi düşünülmüş tali unsurları gölgede bırakabiliyor. Kaos Yürüyüşü filmi buna iyi bir örnek. Aynı adlı kitap serisinden uyarlanan bu film oyuncu kadrosu ile parlayan bir ambalaja sahip olsa da filmin senaryosu fazlaca aceleye getirilmiş görünüyor. 

Film, 2257 yılında Dünya benzeri başka bir gezegende “gürültüsünü” kontrol edebilen alfa liderin kurduğu bir kasabada sadece erkeklerden oluşan bir grup insanın kontrol altında ve sözde barış içindeki hayatlarını anlatarak başlıyor. Ana kahraman genç Todd Hewitt onu evlat edinen iki adamla beraber çiftçilik yapmaktadır. Kaybettiği annesinden arta kalan belli belirsiz hatıralarıyla kısmen geçmişinde yaşayan; zayıf bir erkek olmanın altında ezilen, bu yüzden de kasabanın alfa erkeğine yani Belediye Başkanı Prentiss’e hayranlık duyan, ona kendisini ispatlamaya çalışan kandırılmış saf bir çocuktur. Başkanın propagandasına göre tüm kadınları uzaylılar öldürmüştür. Ana kahraman ilerleyen bölümlerde gerçeği öğrenir ve yalanın ilk katmanından sıyrılır. Gerçek şudur ki; Başkan aslında kadınların öldürülmesindeki ana aktördür ve diğer kabilelerin varlığını halkından saklamıştır. Bir keşif gemisi ile bu gezegene çarpan mürettebattan canlı çıkan kız dengeleri alt üst eder. 

Film kabul edilebilir bir aksiyonla ortalama bir ritimde ilerlese de ana karakterler dahi iyi oyunculuklarına rağmen sıradan insanlar gibi gözüküyor ve hikaye bir türlü derinleşemiyor. Filmin can alıcı kısmı ise şurada: Yeni gezegende atmosferden kaynaklanan bir sebepten dolayı erkeklerin düşünceleri holografik bir biçimde başlarının üstünde anlık yayın yapıyor. Bu yayına “noise” (gürültü) deniyor. Gezegendeki varlığını sonradan öğrendiğimiz kadın cinsinde bu lanet yok. Erkeklere has bu durum hayatı organize eden, kuralları belirleyen, akışı şekillendiren temel unsur haline geliyor. Öyle ki düşüncelerin, ona sahip olan insan hakkında yansıtamayacağı çok az şey var. Böylece kolay okunabilen insanlardan oluşan bir topluluk meydana geliyor. Muhtemelen kadınların gürültüden etkilenmemesi sonucunda onlara karşı düşüncelerinin açığa çıkmasının hissettirdiği zayıflıkla Belediye Başkanı Prentiss bu durumdan kurtulmak istiyor. O, yıllarca süren pratikleri sayesinde düşüncelerini kontrol etmeyi, onları yansıtmamayı yani sesini kontrol etmeyi başardığını söylüyor. Bu da onu daha güçlü bir lider haline getiriyor. Böyle bir gücü elinde tutan Başkan, zayıf halkını kendi oluşturduğu çemberin içine hapsederek rahatça kontrol edebiliyor.
 
Filmde bahsi geçen gürültüyü insanların sadece iç sesi olarak düşünebilirdik. Fakat bu yeterince yerinde bir tanım olmazdı. Çünkü gürültü asla hoş karşılanmaz. Bir başkasının zaaflarına karşı iyi bir enstrüman olarak kullanılabilir fakat taşıyıcısı ya da maruz bırakılan adam olmak istenmez. Bu açıdan gürültüyü daha çok insanların habis ve sıradan isteklerinin, istemelerinin korkutucu ve şeytani tarafları olarak düşünmek zorunda kalıyoruz.

Kurduğu düzeni ne pahasına olursa olsun muhafaza etmek isteyen Belediye Başkanı yaşadıkları gezegende bir başka topluluğun olmadığına herkesi ikna etmiş durumda ve düzeni devam ettirebilmek için bu küçük topluluğu kasabadan dışarı çıkarmamaya çalışıyor. Gezegende Farbranch adında daha gelişmiş, nispeten daha adil bir düzene sahip yaşanılabilir bir bölge daha var. Başkan bu bölgenin tehlikeli ve asla gidilmemesi gereken yer olduğunu halkına bir şekilde aşılamış. Böylece kasabaya dışardan bilgi akışı sağlanamadığından, orada herkes ağır bir kara büyünün etkisinde, eldekileri olması gereken standartmış gibi kabul ederek yaşıyor. Bu zayıf insanların bir arada olduğu yerlerde birbirleriyle etkileşimleri vasıtasıyla esasında kendi seslerinden oluşan yeni ve daha güçlü bir gürültü meydana geliyor. Korku, endişe ve arzularının yansımaları kısaca tüm düşünceleri ve kabulleri sürekli kafalarının üzerinde yayın yapıyor. Bu yüzden de halkın sözünün bir kıymeti yok. Sözleri ne yaparlarsa yapsınlar dışarıya taşırdıkları yayının önüne geçemiyor. Kendilerindekini gerçekten değiştirmedikçe hakikatli bir düşünceye de sahip olamıyorlar. Bu da onları diğerleri tarafından etkilenmelerine açık hale getiriyor. Bu döngüden nasıl kurtulabilirler? Gerçekten değişmeleri gerektiğine inanmış olsalar ve bunun için bir adım atacak olsalar gerekli mahremiyeti sağlayamadıklarından ve onlar gibi düşünemeyecek olan diğerlerinden tam olarak kopamadıklarından başarılı olamayacaklar. Tabi filmde böyle bir istek halkın aklının ucundan bile geçmiyor. Geçmediği gibi mevcut sönük hallerine o kadar razılar ki öyle bir beklentiye de giremiyorsunuz.

Todd Hewitt sesini kontrol edebilmek için basit ama hiç fena sayılmayan bir yöntem buluyor. Sesini yansıtmamak için sürekli kendi adını zikrediyor. Her ne kadar düşüncesini sakladığı ayyuka çıksa da o an için düşüncelerini yansıtmamayı başarmış oluyor. Zikir, aklı kontrol etmenin iyi bir yolu olsa da sürekli yayın halinde olma hastalığından geriye kalan boşluğu tamamen doldurmaya yetmiyor. Asıl ihtiyacı olan şey tamamen yayını kesmek. Hatta bu sayede düşüncelerini gizleyebildiği gibi ilm-i siyasetle düşüncelerini olduğundan farklı gösterebilecek güce de erişebilirdi. Bunu ne için ve nasıl kullanacağı ayrı bir ahlaki mevzuyu doğurur fakat bu becerinin kazandıracağı güç tartışılamazdır.
 
Ana kahraman genç Todd Hewitt dışında Belediye Başkanı'ndan sonra göze çarpan ilk karakter ise felaket tellalı din adamı. Sürekli Tanrı adına yargılayıcı ve tehdit edici şekilde konuşan din adamı yaptığı yayın açısından birazdan bahsedeceğim çember sloganının yarattığı etkinin dışında gibi görünüşüyle diğer kasabalılardan ayrılsa da, o da sesini kontrol edemiyor ve kontrol edilmeye açık. Ayrıca Başkan'a karşı ara sıra karşı koyar gibi görünse de o da gücünün limitlerinin farkında ve halk üzerinde olumlu bir etkiye sahip değil. Başkan onu daha çok, yaydığı korkutucu havanın halkta karşılığı olduğunu düşündüğü için yanında taşıyor.

Belediye Başkanı'nın tahakküm kurduğu insan grubu üzerinde morfin etkisi yaratan şu slogan onları bir çemberin içinde tutuyor.

"Ben çemberim ve çember de benim."
"Ben çemberim... Ben çemberim ve çember de benim."
-
"Ben çemberim, çember de ben ve sen."
"Birimiz düşerse hepimiz düşer."
-
"Bu gezegenin hediyesini kucaklayın. Hakikat, sesin hediyesi."

Yani Başkan çektiği diskur sayesinde kendi halkının her bir bireyinin kafasına önce poşeti geçirir sonra boğulacakları son merhalede nefes alabilmeleri için aynı yöntemle bir delik açar. Bu sonsuz döngüde devam etmesini istediği bir yöntemdir. Böylece halkını komut bekleyen bir insan yığını haline getirmiş olur. Aynı halk bu sistem içerisinde hazır bulduğu yöntemlerle ekip biçtiği için karmaşık işlere gebe kalmadan karnını doyurup hayatını devam ettirebilmektedir. Fakat yetiştirilebilen tarım ürünleri kısıtlıdır ve bir yenisi için çabalayacak bir güç yoktur. Böyle bir ağda yeni bir fikir sunmak günahtır. Birey olmanın gereklilikleri için bir adım atmak hainliktir. Çerçeve çoktan çizilmiştir ve yukarıdan onları sürekli izleyen Başkan ayrıksı otları hemen fark edip köklerine kibrit suyu salmaktadır. Yeni bir bilgi gelecek olursa da bu fikir halka ulaşmadan önce Başkan'ın filtresinden geçmelidir. Başkan halkına tek yönlü bilgi akışı sağlayan matbaadır. Başkan “Hakikat, sesin hediyesi.” derken istemeden halkın günahına işaret eder. Belki de isteyerek yapıyordur. Belki de sesin hediyesinden nemalanan kendisiyken, bundan muzdarip olan halka bunu zikrettirmesi sayesinde halkın uyanışını fitilleyecek hakikati dekorun en görünen kısmında sergileyerek halkı evcilleştirip gücünün nereden geldiğini kamufle etmek istiyordur.

Siğil gibi deride görülen bazı rahatsızlıkların tedavisinde işe yaradığını duyduğum bir koca karı yöntemine göre istenmeyen unsurun etrafına onu yok etme niyetiyle bir çember çizersin ve o kusur yavaş yavaş yok olmaya başlar. Çemberin tam var olabilmesinin şartı sayısız noktadan oluşan çizginin hiçbir boşluğu kabul etmemesidir. 
Behzat MALUMAKA