Kartları Sayıp Oyunu Çevirmek

Behzat Malumaka

Malum emanetin canı ucundadır. A’nın B’ye emaneti, B’nin C’ye emaneti haline dönüştüğünde, B’nin denklemdeki rolü bir kaç kat daha artıyor. Bir emanetin, iç içe geçmiş sayısız halkaları andıran bu yönündeki ve halkaların aslında tek bir zinciri meydana getirmesindeki muhteşem bir detay da geçicilik... Emanet kavramının asıl miyarı ise sahip olma hissidir. Mülkün hakiki sahibi kavrandığında bütün sahipliklerimize olan nazarımız tepetaklak olacağından biraz bu işe eğilmek gerekiyor.

En değerli varlığımızı emanet edebileceğimiz kaç insan var oturup bir düşünelim. Vefa adına canımızı, kendi canımızı ne kadar yakabiliriz? Kime çatarsanız çatın hayatın muhtelif konularından muhakkak ki en az bir düzine kazık yemiştir. Azımsanmayacak bir kısmının yediği gol en güvendiği yakınlarından gelmiştir. Boynuzsuz bir hayatı haklı olarak arzulamak için kendimizi nasıl organize etmemiz gerekiyor? Biz ne kadar güveniliriz, kim, bize neden güvensin?

Güvenmek, itimat etmek konusunda acayip başarılıyız. Misal, ikinci el bir cep telefonu satın alırken çalıntı olması ihtimaline karşı satışı belgelendirmek için karşı taraftan kimlik kartı fotokopisi ve imza isteyin. İlk tepki çocuksu bir alınganlıkla şu oluyor: “Sen bana güvenmiyor musun, hırsız mıyım ben?” Ama daha on beş dakika önce tanıştık. Neden sana güvenmeliyiz? Tanışmıyoruz ve gayet açık bir şekilde, güvenmem için bir sebep yok. Tuhaf bir avam saflığı söz konusu. Bu örüntü açık bir şekilde güven ve emanet kavramlarının anlaşılmadığına işaret ediyor.

Kurumsallığın verdiği güven hakkında düşünelim. Şirket bazında ele alırsak insanların kurumsal olana güveninin katbekat fazla olduğunu göreceğiz. Şahıslar karşı taraftan belirli seviyede bir rasyonellik, süreklilik bekliyor. Tutarlılık karşısında inisiyatifin düşmesi sürpriz olanağını azalttığı için daha net bir iletişimin kapıları aralanıyor. Paşa gönül susturulursa işler akmaya başlıyor. Çünkü sünnet olan sözleşme yapıp ona sadık kalmaktır. Bütün ikili ilişkilerde geçerli evrensel bir kural aslında bu. Senin mertliğin, sözünün eri olman, bütün devinimlerin bir profil oluştururken tıpkı senin gibi karşındaki de bunu inceden takip ediyor. Ve son dönemlerde insanlar, konu komşunun, arkadaş çevrelerinin, akrabaların aralarında eskisi kadar yardımlaşmadığından yakınıyor. Finans sektörünün gelişim hamleleri içerisinde bu boşluğu dolduracak politikalar da haliyle yıllardır mevcut. Size hemen ayak üstü bir kredi çıkartabiliyorlar. Peki banka size nasıl güveniyor? Banka tabii ki size değil düzenlediği hukuki akitleşmeye ve her bir faal organıyla devamlılıkla işleyen prosedürlerine güveniyor. Vakti geldiğinde isterseniz ödemeyin. Yani karşılıklı güvene dayalı bir itimat söz konusu değil. Daha doğru haliyle itimat sisteme, şahsa değil. Çünkü sözleşmeler sektirmeden yerine getirilebiliyor. “Benim sözüm senettir kardeşim.” Tabii ki. Söylemen yeterliydi zaten.

Aynı şekilde bir bilene danışmanın verdiği inanılmaz hafifliği arzulayarak yaptığımız istişarelere bakalım. Size danışan birisine gerçekten çare ararsanız büyük ihtimalle geri teper. Çok fazla soru sormanızı ve istemediği türden yollar keşfetmenizi istemez. Ya da itimat ettiğini düşündüğü halde sunduğunuz denenmemiş yollardan emin olmaya çalışır. Çetrefili kendinden, içten yanmalı örtülü bir meselenin risksiz reçetesini yazmanızı ister. Halbuki ayaküstü ya da tüyden döşeklerde hafif uzun oturarak çözülemeyecek bir durumdur ama önemli değil, itimat muhataba zor yolu sunduğunuz anda yok olmaya başlıyor. İşin zor olan kısmı yine de itimat etmek. Micheal Scofield’ın kaçış planından bir şekilde haberdar olan diğer mahkumların plana ilk ortak olma anında sordukları “Peki ya beni aldatıyorsan?” sorusuna açıkça “Bilemezsin.” dediği sahne aklıma geliyor. Belki de o anda bir güven havası esmesinin tek sebebi bu cevaptaki rasyonelliktir.

Danışmak kendi kaderini bir nebze de olsa emanet etmektir. Danışan da danışılan da farkında ise bu durumun, orada kutsal bir hava esmelidir. Kader ortaklığı açısından bakmaya çalıştığımda farkediyorum ki, en az iki kişi bir araya geldiğinde orada üçüncü bir kader oluşuyor. Ve bu kader tüm diğer kaderleri kapsıyor. O halde kime güveneceğiz?

Behzat MALÛMAKA 30.10.2019 (Proje 99)