Astım ve KOAH, her yıl 4,1 milyon insanı öldürüyor
Uluslararası Solunum Dernekleri Forumu verilerine göre; dünya genelinde her yıl 652 milyon insan astım ve KOAH'a yakalanıyor ve 4,1 milyon insan da bu hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Hava kirliliği, dünya çapında KOAH'la alakalı ölümlerin %25'inden sorumlu. Dünyada sigara ve tütün kullanımı azalırken, insanların %99'u önerilen hava kirliliği seviyesinin çok üzerinde hava soluyor.

06 Mayıs 2025 - 12:49
6 Mayıs Dünya Astım Günü'nde uzmanlar, solunum yolları rahatsızlıklarının dünyada en yaygın üçüncü ölüm nedeni olduğunu vurguluyor. Tıp muhabiri ve doktor Lawrence K. Altman, 1981'de The New York Times'ta "41 Homoseksüelde Görülen Nadir Kanser" başlıklı bir makale yayınlayana dek bilim dünyası AIDS'i büyük ölçüde göz ardı ediyordu. Makale, New York ve Kaliforniya'daki eşcinsel erkeklerde tespit edilen nadir bir kanser türü olan Kaposi sarkomu vakalarını ele alıyordu. Bu kanser türü bağışıklık sistemleri ciddi şekilde zayıflamış AIDS hastalarında görülüyordu ama henüz AIDS ya da HIV'in adı konmamıştı.
Bu makaleden sonra kamuoyundaki farkındalık artarken tıp dünyası da henüz ismi bile olmayan AIDS'le ilgilenmeye başlamıştı. Hatta Kaposi sarkomu, Altman'ın makalesinden sonra Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından AIDS'i teşhis etmek için bir belirteç haline gelecekti. HIV virüsü Altman'ın makalesinden iki yıl sonra keşfedildi. Bu makaleye kadar gizemli bir hastalık olarak kalan AIDS, ana akım medyada neredeyse hiç yer almadı. Bunda homofobinin yanı sıra hastalığın henüz tanımlanmamış olmasının da etkisi vardı.
Öte yandan, bugün dünyada en yaygın üçüncü ölüm nedeni olmasına rağmen solunum yolu hastalıkları, özellikle astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) da medyada gerekli ilgiyi bulamıyor. Uluslararası Solunum Dernekleri Forumu'na göre, dünya genelinde her yıl 652 milyon kişi astım ve KOAH'a yakalanırken, 4,1 milyon kişi de bu nedenle hayatını kaybediyor. Sadece KOAH'tan kaynaklanan küresel kümülatif ekonomik yükün 2050'ye kadar 40 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Buna rağmen medya listede çok daha geride yer alan kanser ve hatta çok nadir görülen sendromlarla daha fazla ilgileniyor.
29 Mart ve 1 Nisan tarihleri arasında Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ-WHO) Pace Üniversitesi ile işbirliği içinde gerçekleştirdiği solunum yolu hastalıkları medya çalıştayında en çok üzerinde durulan konulardan biri buydu. Meksika'nın başkenti Mexico City'de düzenlenen çalıştaya dünyanın dört bir yanından 15 sağlık gazetecisi davet edilmişti. Yakın zamanda DSÖ, kronik solunum yolu hastalıkları için ilk kez bir özel temsilci atayarak Pace Üniversitesi'nde görev alan José Luis Castro'yu görevlendirmişti. Castro'nun ilk hamlelerinden biri de solunum yolları workshop'u için medya mensuplarını bir araya toplamaktı. Sağlık politikalarını şekillendirmede medyanın vazgeçilmez rolünü vurgulayan Castro, çalıştayın ilk gününde sözlerine Lawrence K. Altman'ın, "41 Homoseksüelde Görülen Nadir Kanser" başlıklı makalesinin yarattığı etkiyi anlatarak başladı. Böylece işe neden medyayla başladıklarını, medyaya ne kadar önem verdiklerini etkileyici bir örnekle özetlemiş oldu.
Çalıştayda paneller, tartışmalar ve solunum yolları kliniklerine yönelik gezimiz de dahil olmak üzere hep birlikte dolu dolu iki gün geçirdik. İki gün boyunca da astım ve KOAH'ın neden medyada yeterince yer bulamadığı sorusunun cevabını aradık. Dünyanın dört bir yanından gazetecinin bu soruyu kendi ülkelerindeki medya ortamı üzerinden değerlendirmesi eşsiz bir deneyimdi. Ancak aynı zamanda ne kadar farklı ülkelerden gelirsek gelelim, sorunun ortak olduğunu da gösteriyordu. Çalıştaydaki gazetecilerin dile getirdiği ilk faktör medyadaki sansasyon arayışıydı. Kronik solunum yolu hastalıkları yavaş ilerliyor. Medya yöneticileri ise kronik hastalıklarda genellikle görülmeyen ani ölümler ve sansasyonel hikayeleri tercih ediyor.
Haberlerin kapsamı da genellikle hükümetlerin öncelikleriyle paralel ilerliyor. Ve birçok ülke solunum yolları hastalıklarının bakımı ve tedavisi için yeterli finansmanı sağlamıyor. Siyasilerin ilgisindeki eksiklik, sonunda medyanın da konuyu ihmal etmesine neden oluyor. Oysa ki astım ve KOAH gibi kronik solunum yolu rahatsızlıklarının kökenlerinde başka birçok toplumsal kriz yatıyor. Bunların başında iklim kriziyle şiddetlenen hava kirliliği, sigara kullanımı, elektronik sigaraların teşvik edilmesi ve doğalgaz gibi nispeten temiz kabul edilen yakıtlara erişimdeki eşitsizlik geliyor.
Hava kirliliği KOAH, astım ve akciğer kanseri dahil olmak üzere kronik solunum yolu hastalıklarının önemli bir nedeni. Araştırmalar, hava kirleticilerine hem kısa hem de uzun süreli maruz kalmanın bu rahatsızlıkları başlatabileceğini veya kötüleştirebileceğini doğruluyor. DSÖ'ye göre, hava kirliliği dünya çapında KOAH ile ilişkili ölümlerin yaklaşık %25'inden sorumlu. Ayrıca akciğer kanseri ölümlerinin de yaklaşık %16'sında rol oynuyor. Avrupa Çevre Ajansı kronik solunum yolu ölümlerinin yaklaşık %14'ünün hava kirliliğinden kaynaklandığını belirlemişti. Avrupa'da bu sebepten ölümlerin güneydoğu ve doğu bölgelerinde kayda geçtiği belirtiliyor. Kirli havadaki partiküller solunum yollarında iltihaplanmaya neden olarak doku hasarına ve akciğer fonksiyonlarının azalmasına yol açıyor. Bunun yanı sıra kirleticilere maruziyet, bağışıklık tepkisini bozabiliyor ve enfeksiyonlara karşı hassasiyeti artırıyor. Üstelik tüm bunlara rağmen DSÖ, küresel nüfusun %99'unun önerilen kirlilik seviyelerinin üzerinde hava soluduğunu belirtiyor.
Hava kirliliği son derece yaygın olsa da aslında KOAH'ın önde gelen sebebi sigara içmek. Yüksek gelirli ülkelerde KOAH vakalarının %70'inden fazlası tütün kullanımından kaynaklanıyor. Aynı zamanda sigara içmek, solunum yollarındaki iltihabı artırarak astım semptomlarını kötüleştirebiliyor ve daha sık ve şiddetli ataklara yol açabiliyor. Ancak sigara içmenin özellikle KOAH vakalarındaki bu rolü, hastaların toplum nezdinde damgalanmasına da neden oluyor. Hastaların kendi hataları nedeniyle KOAH'a yakalandığı düşüncesi bu tehlikeli hastalığın yeterince gündeme gelmesini de engelliyor. Oysa küresel çapta sigara içme yaygınlığı son 20 yıldır düşüş eğiliminde. DSÖ'ye göre, tütün kullanan yetişkinlerin sayısı 2000'de yaklaşık %33'ken 2022'de yaklaşık %20'ye düştü.
Öte yandan sigara kullanımı oranındaki değişimler de eşitsiz bir tabloya işaret ediyor. Birçok yüksek gelirli ülke sigara içme oranlarında önemli düşüşler görürken, bazı düşük ve orta gelirli ülkeler tütün kullanımında daha yavaş düşüşler veya hatta artışlar kaydetti. Bu eğilimlere katkıda bulunan faktörler arasında tütün şirketlerinin agresif pazarlama taktikleri, bazı ülkelerde tütün ürünlerinin daha uygun fiyatlı ve tütün kontrol politikalarının daha gevşek olması yer alıyor. Türkiye ve birçok Avrupa ülkesinde sigara kullanımını caydırmak için yalnızca vergileri artırma yoluna gidiliyor. Oysa Mexico City'de açık havada sigara kullanımının da bazı kısıtlamaları var. Örneğin kampüslerde, binaların veya kafetaryaların bahçelerinde sigara içmeye izin verilmiyor. Benzer şekilde binaların içinde sigara kullanımı için ayrılan balkon ve teras gibi alanlara rastlamak mümkün değil. Sigara kullanmak isteyenlerin mutlaka caddeye kadar çıkması gerekiyor. Nitekim 2023 itibarıyla 15 yaş ve üzeri Meksikalı yetişkinlerin yaklaşık %15,6'sı tütün kullanıyor. 2022 verilerine göre Türkiye'de bu oran %30,7.
Mexico City'deki çalıştayın önemli bir konusu da sigarayı bırakmak isteyenlere alternatif olarak sunulan e-sigaralardı. Özellikle bu ürünlere yönelik yanıltıcı reklam kampanyalarının oluşturduğu risk en önemli gündem maddelerinden biriydi. DSÖ uzmanları sigara kullanımının gerçek anlamda önüne geçmek için e-sigara ürünlerini sağlıklı bir alternatifmiş gibi pazarlanmasının mutlaka engellenmesi gerektiği görüşünde. Nitekim bu ürünler "EVALI" (e-sigara ürünü kullanımına bağlı akciğer hasarı) olarak bilinen ciddi akciğer yaralanması vakalarıyla ilişkilendirildi. Bunlardan bazıları ölümle sonuçlandı.
Hakemli bilimsel dergi American Journal of Preventive Medicine'de yayınlanan bir çalışma, e-sigara kullanıcılarının hiç kullanmayanlara kıyasla KOAH'a yakalanma olasılığının %53 daha yüksek olduğunu ortaya koymuştu. Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir diğer araştırma da e-sigara kullanımı ile solunum semptomları ve KOAH riskinin artması arasında önemli bir korelasyon olduğunu göstermişti. Buna rağmen dünya genelinde milyonlarca insan e-sigara ürünlerini kullanmaya devam ediyor. Bilimsel dergi Public Health in Practice'te 2024'te yayınlanan bir analize göre, Avrupa'da 20,1 milyon kullanıcı, ABD'de ise 16,8 milyon kullanıcı var.
Tüm bunların yanı sıra dünya genelinde astım ve KOAH hastaları arasındaki ekonomik eşitsilizliği ve cinsiyet eşitsizliğini vurgulayan önemli bir faktör daha var. Dünya çapında yaklaşık 3 milyar insan yemek pişirmek için odun, kömür ve gübre gibi biyokütle yakıtlarına güveniyor. Bu uygulama özellikle Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika'nın bazı bölgelerinde yaygın. Örneğin Kenya'da hanelerin yaklaşık %68,5'i yemek pişirmek için biyokütleye bağımlı. Ancak odun dumanına maruz kalanların kronik bronşit ve KOAH geliştirme olasılığı daha yüksek. Özellikle odun ateşiyle yemek pişiren kadınlarda bu durum çok daha yaygın görülüyor. Meksika da bu durumdan mustarip ülkelerden biri. Doğalgaza erişimin son derece pahalı olduğu ülkede kırsal ve kent çevresindeki alanlardaki birçok kadın, odun ve diğer biyokütle yakıtlarını kullanarak yemek pişirmeye devam ediyor. Öyle ki Mexico City'deki klinikler kadınların odun ateşi başında yemek pişirmesini ve bu durumun akciğerlerine verdiği hasarı resmeden görseller ve mangalarla dolu.
Astımla yaşayan çocuklar ve yetişkinler "inhaler" adı verilen ilaçların büyük etkisini görüyor. Örneğin Brezilya hükümeti "inhalerleri" ücretsiz hale getirdiğinde, hane halkına yansıyan astım maliyetleri gelirin %29'undan %2'sine düşmüş ve hastaneye yatış oranı 100 bin kişide 90'dan 100 bin kişide 60'a gerilemişti. Ancak Uluslararası Solunum Dernekleri Forumu (FIRS) tarafından 2025 Dünya Astım Günü'nde yayınlanan bir rapor, KOAH ve astım için inhalasyon ilaçlarına erişimdeki yetersizliği gözler önüne seriyor. Bu tedaviler aynı zamanda son derece pahalı. FIRS'ın aktardığı üzere, yakın zamanda yapılan bir analiz, 'inhaler' şeklindeki kortikosteroidlerinin eczanelerin sadece %30'unda ve hastanelerin de %36'sında mevcut ve uygun fiyatlı olduğunu ortaya koydu. Üstelik verilere göre, eczanelerin %11'inden azında ve hastanelerin sadece %5'inde hem KOAH hem de astımda etkili 'inhaler'ler mevcut. İlaç mevcudiyeti konusundaki küresel hedef ise %80'e ulaşmak.
Buradan hareketle başlattığı kampanyada FIRS, birincil bakım ve hasta savunuculuğu da olmak üzere öncelikli alanlara daha fazla yatırım yapılmasını talep ediyor ve hükümetleri, endüstriyi ve küresel sağlık kuruluşlarını harekete geçmeye çağırıyor. José Luis Castro, "İnhalasyon ilaçlarına erişimi artırmak, kronik solunum yolu hastalıklarının artan yükünü ele alma çabalarımızın ön saflarında yer almalı. Ancak, birincil sağlık sistemlerini güçlendirmek de hayati önem taşıyor. Bu, hastalıkların doğru bir şekilde teşhis edilmesini ve ilaçların etkili bir şekilde teslim edilmesini sağlayacaktır.". diyor.
Kaynak: Euronews Türkçe
Bu makaleden sonra kamuoyundaki farkındalık artarken tıp dünyası da henüz ismi bile olmayan AIDS'le ilgilenmeye başlamıştı. Hatta Kaposi sarkomu, Altman'ın makalesinden sonra Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından AIDS'i teşhis etmek için bir belirteç haline gelecekti. HIV virüsü Altman'ın makalesinden iki yıl sonra keşfedildi. Bu makaleye kadar gizemli bir hastalık olarak kalan AIDS, ana akım medyada neredeyse hiç yer almadı. Bunda homofobinin yanı sıra hastalığın henüz tanımlanmamış olmasının da etkisi vardı.
Öte yandan, bugün dünyada en yaygın üçüncü ölüm nedeni olmasına rağmen solunum yolu hastalıkları, özellikle astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) da medyada gerekli ilgiyi bulamıyor. Uluslararası Solunum Dernekleri Forumu'na göre, dünya genelinde her yıl 652 milyon kişi astım ve KOAH'a yakalanırken, 4,1 milyon kişi de bu nedenle hayatını kaybediyor. Sadece KOAH'tan kaynaklanan küresel kümülatif ekonomik yükün 2050'ye kadar 40 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Buna rağmen medya listede çok daha geride yer alan kanser ve hatta çok nadir görülen sendromlarla daha fazla ilgileniyor.
29 Mart ve 1 Nisan tarihleri arasında Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ-WHO) Pace Üniversitesi ile işbirliği içinde gerçekleştirdiği solunum yolu hastalıkları medya çalıştayında en çok üzerinde durulan konulardan biri buydu. Meksika'nın başkenti Mexico City'de düzenlenen çalıştaya dünyanın dört bir yanından 15 sağlık gazetecisi davet edilmişti. Yakın zamanda DSÖ, kronik solunum yolu hastalıkları için ilk kez bir özel temsilci atayarak Pace Üniversitesi'nde görev alan José Luis Castro'yu görevlendirmişti. Castro'nun ilk hamlelerinden biri de solunum yolları workshop'u için medya mensuplarını bir araya toplamaktı. Sağlık politikalarını şekillendirmede medyanın vazgeçilmez rolünü vurgulayan Castro, çalıştayın ilk gününde sözlerine Lawrence K. Altman'ın, "41 Homoseksüelde Görülen Nadir Kanser" başlıklı makalesinin yarattığı etkiyi anlatarak başladı. Böylece işe neden medyayla başladıklarını, medyaya ne kadar önem verdiklerini etkileyici bir örnekle özetlemiş oldu.
Çalıştayda paneller, tartışmalar ve solunum yolları kliniklerine yönelik gezimiz de dahil olmak üzere hep birlikte dolu dolu iki gün geçirdik. İki gün boyunca da astım ve KOAH'ın neden medyada yeterince yer bulamadığı sorusunun cevabını aradık. Dünyanın dört bir yanından gazetecinin bu soruyu kendi ülkelerindeki medya ortamı üzerinden değerlendirmesi eşsiz bir deneyimdi. Ancak aynı zamanda ne kadar farklı ülkelerden gelirsek gelelim, sorunun ortak olduğunu da gösteriyordu. Çalıştaydaki gazetecilerin dile getirdiği ilk faktör medyadaki sansasyon arayışıydı. Kronik solunum yolu hastalıkları yavaş ilerliyor. Medya yöneticileri ise kronik hastalıklarda genellikle görülmeyen ani ölümler ve sansasyonel hikayeleri tercih ediyor.
Haberlerin kapsamı da genellikle hükümetlerin öncelikleriyle paralel ilerliyor. Ve birçok ülke solunum yolları hastalıklarının bakımı ve tedavisi için yeterli finansmanı sağlamıyor. Siyasilerin ilgisindeki eksiklik, sonunda medyanın da konuyu ihmal etmesine neden oluyor. Oysa ki astım ve KOAH gibi kronik solunum yolu rahatsızlıklarının kökenlerinde başka birçok toplumsal kriz yatıyor. Bunların başında iklim kriziyle şiddetlenen hava kirliliği, sigara kullanımı, elektronik sigaraların teşvik edilmesi ve doğalgaz gibi nispeten temiz kabul edilen yakıtlara erişimdeki eşitsizlik geliyor.
Hava kirliliği KOAH, astım ve akciğer kanseri dahil olmak üzere kronik solunum yolu hastalıklarının önemli bir nedeni. Araştırmalar, hava kirleticilerine hem kısa hem de uzun süreli maruz kalmanın bu rahatsızlıkları başlatabileceğini veya kötüleştirebileceğini doğruluyor. DSÖ'ye göre, hava kirliliği dünya çapında KOAH ile ilişkili ölümlerin yaklaşık %25'inden sorumlu. Ayrıca akciğer kanseri ölümlerinin de yaklaşık %16'sında rol oynuyor. Avrupa Çevre Ajansı kronik solunum yolu ölümlerinin yaklaşık %14'ünün hava kirliliğinden kaynaklandığını belirlemişti. Avrupa'da bu sebepten ölümlerin güneydoğu ve doğu bölgelerinde kayda geçtiği belirtiliyor. Kirli havadaki partiküller solunum yollarında iltihaplanmaya neden olarak doku hasarına ve akciğer fonksiyonlarının azalmasına yol açıyor. Bunun yanı sıra kirleticilere maruziyet, bağışıklık tepkisini bozabiliyor ve enfeksiyonlara karşı hassasiyeti artırıyor. Üstelik tüm bunlara rağmen DSÖ, küresel nüfusun %99'unun önerilen kirlilik seviyelerinin üzerinde hava soluduğunu belirtiyor.
Hava kirliliği son derece yaygın olsa da aslında KOAH'ın önde gelen sebebi sigara içmek. Yüksek gelirli ülkelerde KOAH vakalarının %70'inden fazlası tütün kullanımından kaynaklanıyor. Aynı zamanda sigara içmek, solunum yollarındaki iltihabı artırarak astım semptomlarını kötüleştirebiliyor ve daha sık ve şiddetli ataklara yol açabiliyor. Ancak sigara içmenin özellikle KOAH vakalarındaki bu rolü, hastaların toplum nezdinde damgalanmasına da neden oluyor. Hastaların kendi hataları nedeniyle KOAH'a yakalandığı düşüncesi bu tehlikeli hastalığın yeterince gündeme gelmesini de engelliyor. Oysa küresel çapta sigara içme yaygınlığı son 20 yıldır düşüş eğiliminde. DSÖ'ye göre, tütün kullanan yetişkinlerin sayısı 2000'de yaklaşık %33'ken 2022'de yaklaşık %20'ye düştü.
Öte yandan sigara kullanımı oranındaki değişimler de eşitsiz bir tabloya işaret ediyor. Birçok yüksek gelirli ülke sigara içme oranlarında önemli düşüşler görürken, bazı düşük ve orta gelirli ülkeler tütün kullanımında daha yavaş düşüşler veya hatta artışlar kaydetti. Bu eğilimlere katkıda bulunan faktörler arasında tütün şirketlerinin agresif pazarlama taktikleri, bazı ülkelerde tütün ürünlerinin daha uygun fiyatlı ve tütün kontrol politikalarının daha gevşek olması yer alıyor. Türkiye ve birçok Avrupa ülkesinde sigara kullanımını caydırmak için yalnızca vergileri artırma yoluna gidiliyor. Oysa Mexico City'de açık havada sigara kullanımının da bazı kısıtlamaları var. Örneğin kampüslerde, binaların veya kafetaryaların bahçelerinde sigara içmeye izin verilmiyor. Benzer şekilde binaların içinde sigara kullanımı için ayrılan balkon ve teras gibi alanlara rastlamak mümkün değil. Sigara kullanmak isteyenlerin mutlaka caddeye kadar çıkması gerekiyor. Nitekim 2023 itibarıyla 15 yaş ve üzeri Meksikalı yetişkinlerin yaklaşık %15,6'sı tütün kullanıyor. 2022 verilerine göre Türkiye'de bu oran %30,7.
Mexico City'deki çalıştayın önemli bir konusu da sigarayı bırakmak isteyenlere alternatif olarak sunulan e-sigaralardı. Özellikle bu ürünlere yönelik yanıltıcı reklam kampanyalarının oluşturduğu risk en önemli gündem maddelerinden biriydi. DSÖ uzmanları sigara kullanımının gerçek anlamda önüne geçmek için e-sigara ürünlerini sağlıklı bir alternatifmiş gibi pazarlanmasının mutlaka engellenmesi gerektiği görüşünde. Nitekim bu ürünler "EVALI" (e-sigara ürünü kullanımına bağlı akciğer hasarı) olarak bilinen ciddi akciğer yaralanması vakalarıyla ilişkilendirildi. Bunlardan bazıları ölümle sonuçlandı.
Hakemli bilimsel dergi American Journal of Preventive Medicine'de yayınlanan bir çalışma, e-sigara kullanıcılarının hiç kullanmayanlara kıyasla KOAH'a yakalanma olasılığının %53 daha yüksek olduğunu ortaya koymuştu. Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir diğer araştırma da e-sigara kullanımı ile solunum semptomları ve KOAH riskinin artması arasında önemli bir korelasyon olduğunu göstermişti. Buna rağmen dünya genelinde milyonlarca insan e-sigara ürünlerini kullanmaya devam ediyor. Bilimsel dergi Public Health in Practice'te 2024'te yayınlanan bir analize göre, Avrupa'da 20,1 milyon kullanıcı, ABD'de ise 16,8 milyon kullanıcı var.
Tüm bunların yanı sıra dünya genelinde astım ve KOAH hastaları arasındaki ekonomik eşitsilizliği ve cinsiyet eşitsizliğini vurgulayan önemli bir faktör daha var. Dünya çapında yaklaşık 3 milyar insan yemek pişirmek için odun, kömür ve gübre gibi biyokütle yakıtlarına güveniyor. Bu uygulama özellikle Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika'nın bazı bölgelerinde yaygın. Örneğin Kenya'da hanelerin yaklaşık %68,5'i yemek pişirmek için biyokütleye bağımlı. Ancak odun dumanına maruz kalanların kronik bronşit ve KOAH geliştirme olasılığı daha yüksek. Özellikle odun ateşiyle yemek pişiren kadınlarda bu durum çok daha yaygın görülüyor. Meksika da bu durumdan mustarip ülkelerden biri. Doğalgaza erişimin son derece pahalı olduğu ülkede kırsal ve kent çevresindeki alanlardaki birçok kadın, odun ve diğer biyokütle yakıtlarını kullanarak yemek pişirmeye devam ediyor. Öyle ki Mexico City'deki klinikler kadınların odun ateşi başında yemek pişirmesini ve bu durumun akciğerlerine verdiği hasarı resmeden görseller ve mangalarla dolu.
Astımla yaşayan çocuklar ve yetişkinler "inhaler" adı verilen ilaçların büyük etkisini görüyor. Örneğin Brezilya hükümeti "inhalerleri" ücretsiz hale getirdiğinde, hane halkına yansıyan astım maliyetleri gelirin %29'undan %2'sine düşmüş ve hastaneye yatış oranı 100 bin kişide 90'dan 100 bin kişide 60'a gerilemişti. Ancak Uluslararası Solunum Dernekleri Forumu (FIRS) tarafından 2025 Dünya Astım Günü'nde yayınlanan bir rapor, KOAH ve astım için inhalasyon ilaçlarına erişimdeki yetersizliği gözler önüne seriyor. Bu tedaviler aynı zamanda son derece pahalı. FIRS'ın aktardığı üzere, yakın zamanda yapılan bir analiz, 'inhaler' şeklindeki kortikosteroidlerinin eczanelerin sadece %30'unda ve hastanelerin de %36'sında mevcut ve uygun fiyatlı olduğunu ortaya koydu. Üstelik verilere göre, eczanelerin %11'inden azında ve hastanelerin sadece %5'inde hem KOAH hem de astımda etkili 'inhaler'ler mevcut. İlaç mevcudiyeti konusundaki küresel hedef ise %80'e ulaşmak.
Buradan hareketle başlattığı kampanyada FIRS, birincil bakım ve hasta savunuculuğu da olmak üzere öncelikli alanlara daha fazla yatırım yapılmasını talep ediyor ve hükümetleri, endüstriyi ve küresel sağlık kuruluşlarını harekete geçmeye çağırıyor. José Luis Castro, "İnhalasyon ilaçlarına erişimi artırmak, kronik solunum yolu hastalıklarının artan yükünü ele alma çabalarımızın ön saflarında yer almalı. Ancak, birincil sağlık sistemlerini güçlendirmek de hayati önem taşıyor. Bu, hastalıkların doğru bir şekilde teşhis edilmesini ve ilaçların etkili bir şekilde teslim edilmesini sağlayacaktır.". diyor.
Kaynak: Euronews Türkçe
YORUMLAR