18 Mart, 80 Milyon Kart
18 MART, 80 MİLYON KART
Nasıl yazsam da bu bir Cuma vaazına benzemese diye düşünüyorum bir süredir. İşin içinden çıkamadım. Hep olduğu gibi bu söylenenler de ehli tarafından anlaşılacak, ehli olmayan; anlamayanlar, hatta itiraz edenler, bunlar hep birlikte Cuma vaazı okuyormuş (dinliyormuş) gibi yapıp camiden (birazdan toplanacağımız yerden) çıkıp gidecekler. Öyle oluyor değil mi? Her hafta birbirine geçmiş meseleleri, birkaç paragrafa sığdırılmış biçimde, büyük ihtimalle okuyanın bile belli bir yere kadar anlayabildiği, sonrasında öylece okuyup geçtiği yüksek hakikatleri Cuma farzını yerine getirmek için toplanılan camilerde dinliyoruz. Namazdan sonra şöyle bir bakın değerli cemaate, yürüyüşleri bile değişmiyor. Tabii bu aynı yürüyüşten koşarak uzaklaşanlar hariç.
Bir imam olsa, karate bilse, eline alabildiği çoğu enstrümanı öttürebilse, camiye turist geldiği zaman şaşırtıcı bir şekilde birden Fransızca konuşmaya başlasa, biz de kollarından tutup, "Sen çılgın bir adamsın hocam!" desek... Biliyorum, bu niteliklere sahip bir adam şu sıralar imam olmaktan çok, kendini başka işlere adamalı, hımm belki de imam olmalı, orasına karar veremedim. Böyle nitelikleri bir de güzel bir açıdan* yorumlamak, soyutlamak lazım.
Evet, iddia ediyoruz (Aslında hakikat iddia edilmez, merak edenlere anlamlandırma kolaylığı olsun diye böyle söylüyorum.), bir işte derinleşmek niyetindeyseniz, yani hakiki bir şeyler yapmak - yaşamak istiyorsanız ilgi alanlarınızı birbirine ters düşüyor gözüken şeylerden oluşturmalısınız. Ortaya çıkacak uzmanlıkla boks üzerinden örnek verecek olursak, iyi bir roman yazacaksanız yazarlıkla denk iyi bir boksör olmanız gerekir. Hukukçu olacaksanız iyi derecede matematik, fizik, sağlık bilmeniz gerekir, yetmez; çok iyi yemek yapabilmeniz ve evinize gelen misafirlerinizi iyi ağırlayabilmeniz gerekir. Örüntülerin adamı olmanız gerekir. Bu toplumun ince detayları görmediğini söyleyemem ama görülen o ince detayların genelde duygusal ve kişisel problemlere dair olduğunu söyleyebilirim. Yani halanızın aldığı bileziklerin sizinle bir bağlantısı olabilir ama bu ancak duygularınız üzerinden ilgilendirir sizi. Örüntüleri akıl yoluyla kavramak gerek.
Mümkün müdür? "Mümkün" kelimesinin "imkan"dan geldiğini ve "mekan"la alakası olduğunu biliyoruz. Çağı yakalamayı bırakın, kendini bile unutmuş bir toplumun bireyi tek başına imkan oluşturamaz. Birbirini tetkikleyen ve tetikleyen büyük bir organizasyonla imkan doğar. Evet, tam da sahabelerin yaptığı gibi.
Çanakkale şehitlerimizi anmak, birlik beraberlik ve sorumluluk bilincimizi tazelemek için bir şiir dinletisi organize etmeye çalışmışlardı. Yer ve saat bana uyduğu için katılmak istedim, bir umut...
Dikkat ettiyseniz "organize etmeye çalışmışlardı" dedim.
Program verdikleri saatten tam kırk dakika sonra başladı! Bırakın özür dilemeyi, neden geç başladıklarına dair bir gerekçe bile sunmadılar.
Benim gibi oraya samimi duygularla gelmiş insanlar, oturup beklerken kendi aralarında konuşuyorlardı. İlk şiiri okuyacak arkadaş gecikmişti. Gecikme sebebi ise başka bir işinin çıkmasıydı.
Ölümün, talihsiz kazaların, haksızlıkların, ahlaksızlıkların, Allahsızlıkların, ters gidebilecek bir sürü şeyin olduğu bu dünyada, karşımıza ne çıkacağı belli olmaz tamam...
Ama şöyle diyelim mi: Organizasyon yapacak akıl ve hâl olmayınca insanda, önüne bir çuval aksaklık çıkıyor değil mi? Bir B planları yoktu, önlerine çıkan ilk aksaklıkta hiçbir şey yapmadan öylece beklediler. Neticede orada kırk dakika boyunca oturup koşuşturmalarını izledik.
Oradan ayrıldım ve kampüste yemekhaneye geçtim. Menüde 18 Mart'a özel buğday çorbası ve üzüm hoşafı vardı. Çok güzel...
Her gün hıncahınç dolu olan yemekhane menü yüzünden neredeyse bomboştu. Aklıma Çanakkale'de Anzaklardan kaçan bazı Türk askerleri geldi. Bir grup subay kaçanları vurmak için görevlendirilmişti, bilginiz olsun.
Şehitlerimizle hemhal olmaya çalıştık. Umarım şehitlerimiz oradan bize bakıp, "Yediğimizi yemeyin; çünkü imkanınız var, yaptığımızı yapın, daha çok imkanınız var." dememişlerdir. Gerçi geçmişte birileri bizi anıyor olmalı ki bugün benim aklıma böyle şeyler geliyor.
Tabldotun iki bölümü boştu. Yemekhane işletmecisi olsaydım o bölümlerden birine koyulmuş küçük bir kağıda Pîr'in Mesnevîsin'de geçen şu sözleri yazardım: "Cebrail’in kuvveti mutfaktan değil, varlığı yaratanın cemalinden. Hak Abdâl’ının kuvveti de bil ki Hak’tandır; yemekten tabaktan değil."
Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Oğuz AKINCI
*açı'dan kastedilen Fütüvvet.
Oğuz AKINCI Facebook Sayfası: https://www.facebook.com/Oğuz-Akıncı-409441239648048/
Proje99 Facebook Sayfası: https://www.facebook.com/Proje99-898679113630664/
Proje99 Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/projedoksandokuz/
YORUMLAR