İnsan önce kabul eder, sonra reddeder ve ancak bu şekilde hakiki manada yaşayabilir. Kendimizi olumlu, olumsuz özelliklerimizle tanır ve her şeyimizi kabul ederiz ilkin. Sonra olumluları, büyüklenmeye girmeden sürdürmeye çalışır, olumsuzları da reddederiz. Ama bu reddediş, bunu ben yapmadım şeklinde değil, bu yapılacak bir davranış değil şeklinde olmalıdır.
Kabul şarttır tamam ama reddetme de nereden çıktı diyebilirsiniz. İnsan sadece kabul ederek yaşayamaz. Bir şeyleri kabul ederken bir şeyleri de reddetmemiz lazım. Zaten insan bir şeyleri kabul ederken kendiliğinden bir şeyleri reddetmiş olur. Müslümanlığı kabul ederek aslında yalanı, hileyi, hırsızlığı, tembelliği reddetmiş oluruz.
Peki neden nüslümanlarda, müslüman oldukları halde, reddedilmesi gereken bu olumsuz özellikleri görmeye devam ediyoruz? Çünkü herkes kabul-reddediş-yaşama sürecinden sağlıklı bir şekilde geçemiyor. Kimisininki taklidi, kimisininki tahkiki iman... (Şunu da eklemek lazım bir büyüğümün söylediği gibi "Dünyada mükemmellik %70 dolaylarında seyreder.". Hatasızlık iddiasında olmamak lazım, mesele yaptığın hatanın farkına varıp, düzeltmek için gayret göstermek.)
Taklidi iman kişinin, ailesinden, atasından, dedesinden, nenesinden görüp müslüman olması, araştırmadan, düşünmeden, akletmeden iman etmesi olarak tarif edilebilir. Tahkiki iman ise kişinin, araştırarak, düşünerek, aklederek, neyi neden kabul ettiğini, neyi neden reddettiğini bilerek iman etmesidir.
İyi insanı, boynu bükük, etliye sütlüye karışmadan her şeyi kabul eden, kafasına vur ekmeğini al şeklinde tarif ede ede tahrif ettiler. İyi insan, bazı şeyleri reddeder. İyi insan, iyi şeyler yaparken kötü insanların ayaklarına basar bazen. Ve bizim arkadaşlar yere sağlam basarlar, o ayakları pistten alalım!
Nizamettin Hayyam VURAL
YORUMLAR