Nizamettin Hayyam Vural

Nizamettin Hayyam Vural


İntikal

18 Kasım 2021 - 17:33

Sabah yatağından doğrulup, gözlerini ovuşturup şöyle bir etrafına baktığında gözlerini ilk kez kullanıyormuş gibi hissetti. Etrafındaki her şey yabancı geliyordu. Kendisinin dışında her şey sanki geçmişin tozlu raflarından alınıp etrafına serpiştirilmişti.

Her sabah böyle uçları birbirine değmeyen birçok şeyi düşünerek uyanırdı. Gerçekle rüyayı ayırt edebilmeye başladığı an uyanmış sayardı kendini. Ondan öncesi rüya ile gerçeğin kavgası…

Bütün bunlar zihninden hızla akıp giderken yatak odasının köşesinde duran boy aynasının önüne dikilmiş, aynadaki aksine bakan arkadaşını görünce irkildi.
-Ooooyt! Ne işin var olum senin burada?
-Ben mi?
-Yok sen değil! Iğdır’daki halama söyledim niye üstüne alındın ki?
-Ben mi?
-Olum dalga mı geçiyorsun tabii sana söylüyorum. Bizden başka kimse var mı burada?
-Ben mi?
Ne kadar soru sorduysa arkadaşı donuk bir yüz ifadesiyle o kadar tekrar etti “Ben mi?” diye.

Hızlıca yataktan fırlayıp banyoya doğru koştu. Elimi, yüzümü yıkarsam kendime gelirim, bu zihin oyunundan kurtulurum diyordu kendi kendine. Zihni’nin, evinde ne işi olabilirdi ki?

Daha banyoya adım atar atmaz Zeki’yi gördü. Zeki de onu görmüş olacak ki “Banyon güzelmiş.” dedi donuk bir ifadeyle.
-Zeki?
-Banyon güzelmiş.
Ne sorarsa sorsun Zeki hep aynı cevabı verdiği için “Sen de en az banyo kadar güzelsin Zeki, teşekkür ederim.” deyip çıktı banyodan.

Bütün bunların anlamı neydi? Arkadaşlarının evine ne ara geldiklerini hatırlayamıyordu. Daha da garibi donuk ifadelerle sürekli aynı cevabı tekrarlayıp duruyorlardı. Bir bardak su içeyim düşüncesiyle mutfağa gitti. Yok artık!
-Hala?
Halası dün akşam dışarıdan sipariş ettiği yemeğin mutfak masasının üstünde duran artığına bakıyordu öylece.
-Hala senin ne işin var burada?
-Ayıp oğlum, ayıp! El alem yiyecek ekmek bulamıyor maşallah sen dışarılardan eve yemek getirtiyorsun.
-Hala!?
-Aaa şu kız kim?
-Hangi kız?
Halasının gözüyle işaret ettiği tarafa bakınca stor perdenin üstüne düşen gölgeyi gördü. İnsan kafası şeklinde bir gölge… Bu bir kadın kafasıydı, teyze kafası… Halasının iki farklı cümle kurabilmesine sevinemeden bu kafanın kime ait olduğunu anlamak için pencereye doğru koştu. Perdeyi çeker çekmez Fikriye’nin o hayal meyal hatırladığı yüzüyle karşılaşınca “Aaaaa!” diye bağırdı. Fikriye, yüzünde küçücük bir telaş, panik belirtisi olmadan tutunduğu küpeşteyi bırakıp kendini sekizinci kattan aşağıya attı. “Fikriyeee!” diye bağırdı fransız balkondan aşağı sarkarak. Refleksle kolunu aşağı düşen Fikriye’ye doğru uzatarak “Hayııır!” diye bağırırken onu üniversiteden bu yana görmediği geçti aklından. Üniversitedeyken onun kendisine gösterdiği ilgiye karşılık vermediği için pişman mı olmalıydı şimdi? Kız yere düşüp paramparça olacak diye anlık üzüntüsünü yaşarken aşağıya birikmiş yüzlerce erkeğin Fikriye’yi tutmak için birbirleriyle yarıştıklarını gördü. Nitekim içlerinden biri Fikriye’yi havada kaptı ve arkasına bakmadan deparladı.

Evin diğer bölümlerinde de aynı cümleleri tekrar eden akraba, eş-dost belirmeye başladı. Evindeki insan sayısı gitgide artıyordu. Aynı cümleler! Aynı cümleler! Aynı cümleler!

Kafasını iki elinin arasına sıkıştırıp “Kafayı yedim. Başka açıklaması yok bunun.” diye düşünürken kapının zili çaldı. Önce bir kez zile basılmıştı ama sonra zile ısrarla basmaya başladı kapıdaki her kimse. Ardından kapıyı yumruklamaya başladı. Sesler iyice artınca kapıda birden fazla kişinin olabileceğini düşündü. Kim olduğunu bilmediği kişiler “Aç kapıyı! Açsana!” diye bağırmaya başladılar. Kapının deliğinden baktığında onlarca kişinin kapının önünde kuyruk olduğunu ve kapıyı zorladıklarını gördü. İrkilip geriye doğru sıçrayınca arkasında duran birine çarptı. Kim o diye arkasına dönüp evin içindeki bir yığın insanın boş ifadelerle kendisine baktığını görünce bayıldı.

Gözlerini açtığında şeffaf, yumurta şeklinde bir fanusun içinde buldu kendini. Kollarına, bacaklarına ve kafasının çeşitli yerlerine fanustan sarkan kablolar bağlanmıştı. Kabloları vücudundan söküp fanustan çıktı. Bir süre şaşkın şaşkın etrafına baktıktan sonra hafızası yavaş yavaş geri gelmeye başladı. Şimdi bütün bu olanların ne anlama geldiğini kavrayabiliyordu artık.

Reklamlarda görüp satın aldığı, insanların zararlı alışkanlıklarını bırakmasını sağlayacak simülasyonlar oluşturan bir simülatördü bu fanus. İçine girip kablolarını vücudunuza bağladıktan sonra anahtar kelimeleri söylemeniz yeterliydi. Bu cihaz o anahtar kelimeleri kullanarak aklınızı başınıza getirecek simülasyonlar oluşturuyordu. Hangi anahtar kelimeleri kullandığını hatırlıyordu. Çokça zamandır sosyal medyada fazla vakit geçirmekten şikayet ettiği için simülatöre “sosyal medya” komutu verip, kendisini sosyal medyadan takip eden, takip etmediği halde gizli gizli paylaşımlarını inceleyen, takip isteklerini kabul etmediği yığınlarca insanla mahremiyet alanında boğuştuğu bir simülasyonun içinde bulmuştu kendini. “Ne garip! Teknoloji bağımlılığını başka bir teknolojik aletle çözmeye çalışıyorum. Umarım bunun da müptelası olmam.” dedi. Fanusun içine girip de anahtar kelime olarak bu simülatörün markasını söylemek gelmedi aklına.
Nizamettin Hayyam VURAL

YORUMLAR

  • 0 Yorum