Şüphe çekici bir durum neticesinde halının üzerinde bulduğum cam kırıklarını kağıdın içine sarıp üzerinde "Kapadokya Hatırası" yazan küçük heykelciğin altına koydum. Çocukken evinde bu heykellerden bulunmayan kişinin Kur'an kursu hocası olamadığını zannederdim. Çünkü babamın bütün arkadaşlarının evinde vardı bu heykellerden. Babamın bütün arkadaşları Kur'an kursu hocasıymış o zamanlar demek ki. Ve benim gözümden bakınca, bu heykeller babamı ve arkadaşlarını birbirine bağlayan yegane semboldü. Büyüyünce anladım kursta okuyan öğrencileri Kapadokya gezisine götürmüşler de hatıra kalsın diye almışlar bunları oradan.
Bugün kadınların eve temizlik yapmak için geleceklerini duyunca pılımı pırtımı toplayıp çıktım evden. Pılım kitabım, pırtım ise şarj aletimdi. Olmazsa olmaz iki şey yani. Dışarıda uzunca zaman kitap okuyup, okuduğum kitap hakkında yeni tanıştığım biriyle uzunca tartıştıktan sonra yaşadığım dünyanın acımasızlığını hatırlamak için en yakın Halk Eğitim Merkezi'ne gittim.
Eve dönüp zile bastım. Uzunca süre kimse açmadı. Baktım bu zile basışlar uzun süre böylece devam edecek. Matematikçilerin yaptığı gibi zile basışımın üstüne devir işaretini koyup başından beri cebimde olduğunu bildiğim anahtarımla kapıyı açtım.
Komidinin üstünde yanan ateşleri görünce paniğe kapıldım ilkin. Sonra bunların komidini değil üzerine iliştirilmiş mumları yakan ateşler olduğunu fark ettim. Mumların önünde diz çökmüş dua eden bir düzine kadın görünce ateşin mumlara değil "goğnümüz"ün tam ortasına düştüğüne emin oldum. Ev türbeye dönmüştü. Hz İbrahim'in ateşine bir damla suyla giden karınca gibi elimde yarısı içilmiş pet şişedeki suyla mumları söndürmeye koştum. Safımı belli ettim.
Söndürür söndürmez tövbe tövbe deyip üzerime saldıran kadınların şerrinden Allah'a sığındım. Olayı anlamak için soru sormama gerek kalmadan kadının biri olayı baştan sona anlattı bana.
Temizliğe gelen kadınlardan biri benim heykelin altına koyduğum cam kırıklarının üzerine kağıt sarılı olduğu için okunmuş bir şey olduğunu zannedip kalp hizasının üstüne, yani yüksekçe bir yere koymaya çalışmış. Ayaklarının ucuna yükseldiği bir anda dengesini kaybedip yere düşmüş. Kadının baygın şekilde yerde yattığını gören diğer kadınlar evin hemen karşısındaki sağlık ocağına bağıra çağıra haber vermişler. Görevliler kadının gerekli kontrollerini yaptıktan sonra bir şeyinin olmadığını, çok şükür bebeğinin de sağlıklı olduğunu söylemişler. Kadın yıllardır bebek sahibi olmaya çalışan ama olamayan birisi olduğunu söyleyince hemşire hanım sağ olsun bizim evi türbe yerine çevirecek o cümleyi kurmuş: "Bu bir mucize o zaman!"
Bebeğin adının Sağlık Ocağı konması gerektiğini söyleyen sağlık görevlilerine itiraz eden sayın yargıç, mucizenin sağlık ocağından değil bizim evde kağıda sarılı vaziyette duran o şeyden olduğuna karar verip bu kararı cümle aleme yaymış. Tabi olayı duyan bizim eve koşmuş. Evde bizimkilerden kimse olmadığı için eve rahatça girip dünya üzerindeki put sayısını arttırmak için başlamışlar çalışmalara. Ta ki ben, elimde pet şişeyle eve gelene kadar.
Nemrut'un kızlarının komidinin üstüne yaktıkları ateşi söndürdüm de yandıramadılar bizi. Milleti evden kovalarken fonda Şebnem Ferah'tan "Can Kırıkları" çalıyordu.
Nizamettin Hayyam Vural
YORUMLAR