Yaşayıp yaşamadığı belli olmayan bir kral tüm adamlarına emir verdi: "Hükmettiğim topraklarda ne kadar kitap varsa hepsini toplayıp bana getirin!".
Amacı kitaplardan kocaman bir taht yaptırıp en yükseğe çıkmaktı. "Bilmediklerimi ayağımın altına koysaydım başım göğe değerdi." sözünden ilham almıştı.
Adamları ülkenin dört bir tarafından getirdikleri kitaplardan bir taht yapmaya başladı. Kral uyanıktı. Tahta kurulmak için tahtın bitmesini beklemedi. Eğer bekleseydi tahtın tepesine ulaşmak için gücünün yetmeyeceğini biliyordu.
Adamları tahtı kat kat örüyorlardı. İlk kat inşa edildiğinde kral onun üzerine çıkmış ve yeni katlar inşa edilir edilmez birer adımla kat kat ilerlemişti.
Taht o kadar yükseldi ki adamları tahtı inşa etmeye devam edebilmek için tahtın yanına taştan bir kule inşa etmeye başladılar. Ulaşamadıkları yerlere böylece ulaşacaklardı.
Adamları taştan kuleyi daha fazla yükseltemeyince tahtın inşası da durdu. Adamları kulenin çıkış basamaklarını kullanarak aşağıya indi.
Kral ve adamları öldüler. Aradan yıllar geçti. İnsanlar kitaptan tahtı ve betondan kuleyi birer ibret nesnesi olarak izledi durdu. Kitaptan taht dayanamadı çöktü. Kule dimdik ayakta kaldı.
İnsanlar betondan kuleye tapar hale geldiler. İnşaatı bir ibadet merkezi haline getirdiler. Kitaptan tahtı neredeyse insanların hepsi unutmuştu. Unutmayanlar taştan kulenin etrafında gezinen gariplerdi.
Onlar taştan kulenin inşa edilme sebebinin kitaptan taht olduğunu biliyorlardı. Günü geldiğinde gariplerden biri kral oldu. İlk işi taştan kuleyi yıkmak oldu. İnsanlar bu yıkımı izleyip "Ne kadar garip!" dediler.
Nizamettin Hayyam VURAL
YORUMLAR