Son derece yetenekli ve zeki çocukların keşfedilemeyip, heba olduğunu, yitip gittiğini dile getirmişsinizdir bir yerlerde. Siz dile getirmediyseniz bile birilerinin bu sorunu dile getirdiğini duymuşsunuzdur. Peki çözüm önerileri sunan insanlara denk geldiniz mi hiç? Ya da işi bir tık daha ileri götürüp çözüm önerilerini hayata geçirenleri gördünüz mü? Siz sorduğum soruların cevaplarını düşünedurun. Bu arada ben, bizi kara delik gibi içine çeken bu sorunun olay ufkundan iyi haberler vereceğim size.
Üniversitede aldığım özel eğitim dersinde hocanın, üstün zekalı çocukların oranının %2 civarında olduğunu ve garip bir şekilde ülkenin her yerine neredeyse eşit dağıldığını söylediğini hatırlıyorum. Hocaya göre mevcut öğretmenler üstün zekalı çocukları tespit etme konusunda yetersizmiş. Hatta ve hatta üstün zekalı çocukları, işe yaramaz, uyumsuz, sorunlu öğrenci kategorisine koyuyormuş çoğu zaman öğretmenlerimiz. Eğer bu çocuklar zamanında uygun eğitimi almazlarsa 12-13 yaşlarına geldiklerinde zekaları normalleşiyor ve iş işten geçiyormuş. Ayrıca üstün zekalı öğrencilere uygun eğitimin verilebileceği okulların kontenjanları, tespit edilen üstün zekalı öğrenci sayısı için yetersiz olduğundan üstün zekalı oldukları halde bu okula kabul alamayan öğrencilerin aptal muamelesi görüp zor durumda bırakıldığından da bahsetmişti hoca.
Hocanın açısı bir problemi tespit etmemizi sağlıyor ama çözüm önerisi sunmuyor. Bugün çok zeki çocukların, uygun eğitim koşulları oluşturulmadığı için zekalarının sönüşüne şahit olmuş ve olmaya devam eden bir öğretmen olarak bu problemin bize çok pahalıya mal olmaya devam ettiğini görebiliyorum. Çözüm nedir peki? Öncelikle sadece üstün zekalı çocukların tespit edilmesi ve uygun eğitim olanaklarının oluşturulmasının yeterli olmayacağını kabul etmemiz gerekiyor. Geriye kalan çocuklarla ne yapacağımızı da düşünmemiz lazım. Çoklu zeka kuramını dikkate alarak, hazırlık okullarında temel sınavlardan ve eğitimlerden geçirilmiş öğrencilerin zeka çeşitlerine ve fiziksel yeteneklerine göre sınıflara ayrılması ve kendi standartlarına göre eğitim almaları şart. Yani eğitim verilecek okullarımızın çeşitli filtrelere sahip olması lazım. Çoktan seçmeli sorularla çocukların ana dillerini öğrenmelerini zorlaştıran ve aptallaştıran bir filtreden bahsetmiyorum. Bahsettiğim filtre Enderun Mektebi’nde uygulanan türden bir filtredir.
Peki Enderun Mektebi’ni kuran aklın perde arkasında ne var? El cevap: Ahîlik, dolayısıyla Fütüvvet anlayışı. Ahîlik, esnaf teşkilatından öte, devlet, imparatorluk kurma iradesinin bu topraklarda vücut bulmuş halidir desek abartmamış, az bile söylemiş oluruz. Zira Ahîliğin Osmanlı’nın kurucu unsuru olduğunu Aşıkpaşazade’den, ilk Osmanlı padişahlarının Ahî olduğunu ise kısa bir araştırmadan sonra öğrenmeniz mümkün. Fütüvvet içinse çok çeşitli tanımlar yapılmış olmakla birlikte, bu tanımlardan bir kısmını paylaşarak bu konuda genel bir kanı oluşsun isterim:
“Dostların kusuruna bakmama.” (Fudayl b. İyâz)
“Bize göre fütüvvet ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için şükretmektir.” (Ca’fer es-Sâdık)
“Bir kimsenin, başkalarının hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatinden üstün tutması, başkalarına katlanması, hatalarını görmezlikten gelmesi, özür dilemeyi gerektirecek davranışlardan sakınması, kendini aşağılarda, başkalarını ise yükseklerde görmesi, sözünde durması, sadakat göstermesi, olduğundan başka türlü görünmemesi, kendini başkalarından üstün saymamasıdır.” (Sülemî, Kuşeyrî)
Bir kara delik gibi aklı, zekayı içine çeken, kaliteli bir eğitim ortamı oluşturmanın önündeki büyük engelleri aşmanın yolu Ahîlik ve Fütüvvet anlayışını kavramaktan geçiyor. Çünkü gelenekten bağımsız bir şekilde özgün felsefe yapılamaz, sosyoloji, tarih okunamaz vs. Dolayısıyla o çok istediğimiz seviyede eğitim kurumları da inşa edilemez. Yaşayacağımız geçmişi aydınlık görüyorum. Çünkü burası satranç oynarken 700 sene sonra mat diyebileceklerin ülkesi.
Nizamettin Hayyam VURAL
YORUMLAR