Nizamettin Hayyam Vural

Nizamettin Hayyam Vural


Toplumsal Paranoya - Türkiye'de Paranoid Ethos

18 Kasım 2021 - 17:39

“Türkiye’de farklı düzlemlerde karşımıza çıktığı için kolaylıkla fark edilemeyen veya tüm boyutlarıyla değerlendirilemeyen ahlaki bir açmaz, toplumsal dayanışmayı derinlemesine etkiliyor.”
Murat Önderman

Yazarın yukarıdaki cümlesi Türkiye'de Paranoid Ethos ismiyle basılan kitabının önsözünden. Yazara göre bu ahlaki açmazı destekleyen birçok etken var. Bu etkenlerden bazıları kolektivizm, tekilcilik (particularism), komüniteryanizm, holistik anlayış, iktidar boşluğu şeklinde sıralanabilir. Yazarın ifadesiyle kuvvetli bireysellik vurgusuna sahip paranoya kavramı bazı zorluklarla karşılaşmayı gerektirse de sosyo-kültürel bir zeminde ele alınmış. Kitabın vurucu taraflarından biri bu.

Toplumumuzda siyasi planda, kültürel anlamda ve bireysel ilişkilerde etkili olan paranoya halinin ancak kolektivist-otoriter bakış açısının zayıflamasıyla etkisizleştirilebileceğini söyleyen yazar, kitabın sonunda çözüm olarak Nietzscheyan bir çoğulcu demokrasi anlayışı öneriyor. Kitapta dikkat çekilen problem ve sebeplerinin daha iyi anlaşılabilmesi için kitaptan yapacağımız bir alıntıyla ve bu alıntıdaki şeref kültürünün toplumumuzdaki yansımalarına vereceğimiz örneklerle devam edelim.

"Julian Pitt-Rivers'in bildirdiğine göre şeref ile hukukilik arasındaki ‘antinomy’, hukuki yollara başvurmakla size 'yanlış' yapıldığını alenen kabullenmiş olacağınızdan ve yararlanabilirliğinizin gösteriminin şerefinizi yasal çözümlerin telafi edemeyeceği ölçüde riske sokmasından kaynaklanıyor. Sokak çetelerinin ve aristokrasinin adetlerinin hukukiliğin küçümsenmesi bakımından gösterdikleri benzerliğin kökeni, her ikisinin de ilki hukukun dışında, öteki hukukun ötesinde olmak üzere 'kendi başlarına buyruk olma'yı istemeleridir."

Bu alıntıda şeref kültürünün (onur kültürü) yaygın olduğu toplumlarda kendilerine yapılan haksızlığı çözmek için kişilerin hukuki yöntemleri değil de kendi yöntemlerini kullanmayı istemelerinin altında yatan sebeplere vurgu yapılıyor.

Mesela ülkemizdeki öğrencilerin çoğu okulda yaşadığı olumsuzlukları çoğunlukla öğretmenleriyle, okul idaresiyle, rehberlik servisiyle paylaşmazlar. Sorunu kendi yöntemleriyle "halletmeye" çalışırlar. Çoğunlukla kendi yöntemleri ya kendisine ya da başkalarına zarar verecek türdendir. Ya yaşadığı olumsuzluktan kendini sorumlu görür ve kendisine zarar verir ya da sorumlunun başkaları olduğu düşüncesiyle o başkalarına saldırma yolunu tercih eder. Sorununu yetkili merci ile paylaşmaz çünkü paylaştığı anda sürekli üstünlük mücadelesi içerisinde olduğu arkadaşları tarafından kendi problemini kendisi çözemeyecek kadar güçsüz bir insan olarak damgalanacaktır.

Bu durumda çocukların sorunu yetkili merci ile paylaşmamalarının diğer sebebi de ya idarenin-öğretmenlerin bulundukları konumun içini dolduramamaları (iktidar boşluğu) ya da otoriter tutumlarıdır. Murat Önderman’ın, Daniel A. Bell’den alıntı yaparak “Bireylerin genel olarak belirli topluluk biçimlerine bağlılığa, bireysel özgürlük taleplerinden daha fazla değer vermeleri olarak da tanımlanabilir.” dediği komüniteryanizm de öğrencilerin bu davranışlarının bir diğer sebebi.

Bir diğer örneği trafikten verelim. Ülkemizde trafikte kural ihlali yaparak hem kendi canını hem de başkalarının canını tehlikeye atan birisine verilen tepkileri bir düşünün. Bağırmak, küfretmek, şiddet uygulamak aklımıza gelen en yaygın tepki çeşitleri. Peki bu tepkilerin sebebi ne? Polisi arayıp durumu anlatmamız daha sağlıklı bir yol değil mi? İnsanlar çoğunlukla bu yanlış tepkileri veriyor çünkü polisi arayıp durumu bildirmek insanımızın çoğu tarafından güçsüzlük olarak algılanıyor. Bağırmak, hakaret etmek, küfretmek, kavga etmek, hak ettiğini düşündüğü ama ulaşamadığı kendisini savunma gücüne ulaştığını insanlara göstermek için bir araca dönüşüyor.

Kitabı okuduğumuzda ucu hepimize dokunan sorun yumağını çözmek için faydalanabileceğimiz bilgilerin olduğu bir gündemi olduğunu anlıyoruz Murat Önderman’ın. Ülkemizdeki akademisyenlerin çoğunun yaptığı gibi kadrolu olduğu alanın kendisine sağladığı konfor alanında maaş gününü beklemeyip disiplinler arası bir çalışmaya girişen yazarın bu gayreti takdire şayan. Kitapta konu edilen, muzdarip olduğumuz ahlaki açmazı görebilen ve çözmek için çaba harcayan yazarı paranoyakça tavırlarıyla küstürmeye çalışan kitleye karşı, yazarın gündeminde ısrar etmesi için bir destek aynı zamanda bu yazı. Ciddiyetle, belli bir kalite anlayışıyla yapılmış nice iş görme ümidiyle…
Nizamettin Hayyam VURAL

YORUMLAR

  • 0 Yorum