Nizamettin Hayyam Vural

Nizamettin Hayyam Vural


Yirmisekiz Çelebi Mehmet Fransa'da

18 Kasım 2021 - 17:27

Gençliğinde Yeniçeri Ocağı'nın 28. ortasına (taburuna) yazıldığı için lakabı Yirmisekiz olan Mehmet Çelebi 1720 yılında padişah III. Ahmet tarafından büyükelçi olarak Fransa'ya gönderilmiştir.

Fransa'da bulunduğu süre içerisinde yaşadıklarını, gördüklerini yazıp padişaha verdiği rapor bugün "Paris'te Bir Osmanlı Sefiri/Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa Seyahatnamesi" adıyla basılıdır.

Kendisinin kalabalık bir maiyetle yaptığı bu seyahatte Fransızların kendilerine gösterdiği ilgiyi şöyle tarif ediyor Yirmisekiz Mehmet Çelebi: "Kanal ile gelirken halkın bizi seyretmeye rağbeti öyle bir mertebede idi ki, dört beş saatlik yerlerden gelüp nehrin kenarından bizi seyrederlerdi ve birbirinin önüne geçmek isterken nehrin kenarından suya düşerler idi.".

Başka milletlerden insanları görmeyi bu kadar arzulamak bugünün insanlarının zor anlayacağı bir durum. Şu anda internet vasıtasıyla istediğimiz milletten insanın neye benzediğini, karakteristik özelliklerini görebiliriz. Fakat o dönemde ancak yaşadığı coğrafyanın elverdiği ölçüde farklı ırklardan insanla karşılaşabiliyor insanlar.

Mesela Bordeaux şehrindeki bir mareşalle ilgili şöyle bir anekdot yer alıyor sefaretnamede: "Meğer Merşal (Mareşal) Osmanlı hiç görmemiş, bizi görmek istermiş. 'Davet itsek elçi efendi gelmez' diye hanemize gelmeği göze alamamış.". Sefaretnamenin başka bir kısmında karşılama heyetinden bir görevlinin: "Bizim memleketimize bu yakın zamanda Osmanlı'dan, elçi efendimizden başkasının geldiği olmamıştır. Halkımız Osmanlılar nice kişilerdir deyû efendimizi görmekten hazzederler." diyor.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi şehir şehir gezerek, yer yer konaklayıp Paris'e doğru giderken Fransızların garip karşılanacak adetleriyle karşılaşıyor. Mesela: "Kralın yemek yediğini seyretmek isteyen, varup seyretmesine izin alır, adetleri böyle imiş. Daha garip olanı ki, kral yatağında nasıl yatar ve nasıl kalkar ve nasıl giyinir, seyru temaşa ederler imiş." örneğinde olduğu gibi.

O dönemde Fransa Kralı XV. Louis tahtta ve henüz 11 yaşında bir çocuk. Gariplikler bitmiyor tabi. Şimdi de benim garibime giden bir hadiseyi paylaşayım sizinle: "Merşal; 'Kralımızın güzelliğine ne dersiniz?' diye sual eyledi. 'Maşallah' dedik. 'Henüz 11 yaşında dört aylıktır. Şimdi boyu bosu ile hiç güzel olmaz mı? Hem saçları da takma değildir bakın?' deyu kralı tutup arkasını çevirdi. Biz dahi saçlarına yapışıp ohşadık. 'Yürüyüşü dahi güzeldir. Şöyle yürüyünüz, görsünler!' dedi. Kral dahi divanhane ortasına varıncaya kadar seğirtip avdet eyledi. 'Daha süratli hareket eyle, koştuğunuzu dahi görsünler!' dedi. Kral dahi tekrar koşarak Divanhane ortasına varıncaya kadar seğirtip avdet eyledi. Merşal: 'Beğendiniz mi?' deyu sual eyledi. Biz dahi: 'Barekallah' deyu cevab eyledik."

Şimdi kusura bakmayın ama Merşal Efendi bayağı kurbanlık koyun muamelesi yapmamış mı Kral XV. Louis'e? 11 yaşında dört aylıktır, gel saçına dokun, yürü, koş... Bu Fransızlar gerçekten mezhebi geniş insanlar. Tabi Merşal şu olaydan anlayacağımız kadarıyla "Bak biz değerler eğitimi de veriyoruz burada, şşş!" deyip göz kırpıyor adeta Yirmisekiz Mehmet Çelebi'ye: "Ve kral bazı cevherleri kendisi elimize verüp gösterirdi. Bu esnada Lala Merşal, kraldan sual idüp: 'Bu cevher kimindir?' dedi. 'Kimin olsa gerek, benimdir' dedi. 'Yok senin değildir, başındaki tâcındır.' dedi.".

Sefaretnamenin ilerleyen kısımlarında Ramazan ayında iftar ederken kendilerini seyretmek isteyen hanımların bu isteğini "Elimizden ne gelür, hoş geldiler, sefa geldiler." diyerek kabul ediyorlar. Sonra "200 kadar avrat altın ve ziynet içinde ve elmaslara batmış halde gelüp karşu be karşu sandalyelere oturdular." diyor. Bizimkiler iftar ediyor, teravih kılıyor, Kur'an ve ilahi okuyorlar kadınlar da hayran hayran izliyorlar.

Dikkat çeken bir diğer husus da Yirmisekiz Mehmet Çelebi sefaretname boyunca ha bire "fışkiye"den, bağdan, bahçeden bahsedip duruyor. Teknik gelişmelere dair pek az şey var. Mesela bir rasathaneye yaptıkları ziyaretle ilgili şöyle bir bilgi var: "Biz dahi ol durbin ile Ay'a baktık. Gayet büyük görünürdü. Durbine sığmaz idi ve hepsi bize öyle göründü ki, içi sünger gibi bir ekmek somunu ortasından kessek nasıl görünürse öyle bir hali vardı. Gûya, Ay'da çukurlar ve tümsekler olup çukur yerler gölge olmağla mavi renkte görünür, zemini ise, beyaz ve berrak görünürdü.".

Fransız İhtilali, Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa'ya yaptığı bu seyahatle aynı yüzyılda gerçekleşecektir. Çelebi'nin yıkılacak düzene son bir bakış atmasıdır bu sefaretname. Ve ne kadar yıkılacak yeri varsa hep oraları gösterilmiştir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa'daki bir bahçeyi temaşa ettikten sonra kurduğu şu cümleyle bitirelim yazıyı: "Dünya müminlerin hapishanesi, kafirlerin cennetidir.".
Nizamettin Hayyam VURAL

YORUMLAR

  • 0 Yorum