Nizamettin Hayyam Vural

Nizamettin Hayyam Vural


Yüzüne Su Çarp

18 Kasım 2021 - 16:50

Eski insanlar gibi çalışmadan eski insanlar gibi yemek yemeye çalışıyoruz. Hep anlatır dedelerimiz, ninelerimiz şu kadar tarla sürerdik, hayvanlarla yaylalara kilometrelerce yol yürürdük, evlerde şu yoktu bu yoktu gider ta bilmem nereden alır gelirdik. O kadar çalıştıktan sonra bir kazan bulgur pilavıyla, iki boduç* ayranı götürüverirlermiş. Sonra tekrar aynı şekilde çalış... Aynı tempoda geçen aylar, yıllar...

Gösterdikleri fiziksel tempodan sonra yenen kuyruk yağları, tereyağları dokunmuyor tabi onların midesine. Ama biz onların anlattıklarının küçük bir kısmını yediğimizde hemen "ah midem, vah şuram" deyip kıvranmaya başlıyoruz. Gözümle şahit olduğum örnekler olmasa yedikleri yemekler ve yaptıkları işin ne kadar fazla olduğunu anlatırken biraz Evliya Çelebi'lik yaptıklarını söylerdim.

Bugün biz onların fiziksel anlamda gösterdiği çabanın çok azını göstermeden etleri, tatlıları, pilavları löp löp götürüyoruz ve uzun ömürden laf açılınca "kardeşim adamlar doğal ortamda yaşayıp, doğal gıdalarla beslenmişler tabi yüz sene yaşayacaklar" diyoruz. Kimse onların o kadar çalışma zorunluluğuyla, zor şartlarla yoğrulduğundan bahsetmiyor.

Pilavı yiyoruz ama ne Mesnevi okuyoruz ne de yol yürüyoruz. Büyüklerimizin dağ bayır demeden yürüye yürüye aşındırarak açtığı yolu "bu yol, yol değildir" diyerek reddediyoruz ama yolun ne olduğunu anlayacak kadar yürümüş, çaba göstermişiz değiliz. Anlayış sahamız ne yolu fark edecek, ne de yeni bir yol açmaya yetecek kadar kuvvetli.

Şu topraktan, taştan yolu bir fark edelim önce. Sonra beş şeritli, asfalt yola sahip olmanın gururunu yaşarız. Hatta belki de çok şeritli asfalt yolların ilgi çekici yanı kalmaz, biz o taşlı, tozlu yolları anlayabildiğimizde.

Büyüklerimiz dediğimde işaret ettiklerim, geçmişle, tek bir dönemle, bir devletin ömrüyle sınırlı değil kesinlikle. Bugün de var bu büyükler veya büyük olabilecek potansiyeli taşıyanlar. Ama ne yazık ki gözümüzde büyüttüğümüz, küçük ve değersiz şeylerin arasında dev halleriyle küçücük hale getirmişiz onları. Kişilerden değil, muteber ve halis olan "şey"lerden bahsediyoruz.

Uzağı, yakını göremememize sebep olan şeyin çaresi gözümüzdeki ithal gözlük değil. Bilakis bu gözlüğü takınca daha bir göremez oluyoruz. İhtiyacımız olan, içine ne idüğü belirsiz birtakım şeyler katılmamış, plastik şişesinden ve plastik tadından azade buz gibi serin bir su. Yüzümüze çarpmak ve kendimize gelmek için...

*Ağaç veya topraktan yapılmış küçük su kabı.

Nizamettin Hayyam VURAL

YORUMLAR

  • 0 Yorum