Bi' Dur, Yine Gidersin

Behzat Malumaka

"Epoché eski bir Yunanca terimdir. Helenistik felsefede bu, tipik olarak 'kararın askıya alınması' olarak çevrilen teknik bir terimdir, aynı zamanda 'rızanın engellenmesi' olarak da çevrilir. Modern fenomenoloji felsefesinde, varsayımları ve inançları bir kenara bırakma sürecini ifade eder."

Aşikar olmayan durumlar için, tüm inançların, doğru ya da yanlış olduğu zannıyla yaklaşılan bilgilerin, bir süre askıya alınmasına epoché deniyor. Terim üzerinde biraz dolaşınca, ilk katmanda hemen karar vermememiz gerektiğini anlıyoruz. İkinci katmanda farkediyoruz ki bizi aldığımız kararlara rızamız ve arzularımız sürüklüyor olabilir. Üçüncü katmanda farkediyoruz ki kararı alan belki de biz değiliz.

Vücudun hareket mekanizması ile alakalı dikkat çekilen bir konu vardır. Eğer hareketiniz refleks içeriyor ise, zaman zaman fayda görseniz de, makul kabul etseniz de çoğu zaman irade içermeyen bu refleksler olumsuz sonuçlar doğurur. Çünkü refleksler, karşı taraf için önceden hesaplanılabilirdir. Refleksi gösteren için ise iradeden yoksun, yüksek risk içeren davranışlardır. Bunu bir trebüşe sistemine benzetirsek, karşı yükü hayatta kalma içgüdümüze benzetebiliriz. Fırlatılan gülle ise bu içgüdü ile yapılan ani çıkışlara benzer. Burada esas önemli olan ise kolu çevirerek halatı ne kadar gerdiğimizdir. Acele ile verilen yanlış kararlar sıklıkla halatın en gergin olduğu zamanlara denk gelmektedir. O noktada uçurumdan aşağı yuvarlanmak üzere olan mekanizmanın el frenini çekip sakince aşağı inerek biraz uzaklaştığında neye bindiğini idrak etmeni sağlayacak şey "bi' dur" töresidir.

Nispeten metropol sayılacak şehirlerde sokağa, çarşıya, pazara çıkan kimselerin sokakta mendil satmanın kompedanı olmuş çocuklardan öğrendiği bir pazarlama tekniği vardır. Mendil satan çocuklar genelde kafe, restoran tarzı yerlerde ya da vapurlarda, parklarda, insanların arasında dolaşarak yanlarına birer mendil bırakır. Satıcı, ilk etapta özellikle iletişime geçmez ki refleks olarak müşteri tarafından reddedilmesin. İkinci perdede, avcı diğer kurbanlara dağıtım yaparken yemlenen ilk kurbanlar yemle bakışmaya başlarlar. Bu, bağ kurma süreci için kurbana özellikle tanınmış bir süredir. O noktada kurban, yemiyle arasında bağ kurup sahiplik hissini geliştirir ve hasılat zamanı geldiğinde kurban oyuncağını vermek istemez ve onu satın almayı tercih eder. Mendil satan çocukların bilmeden bildiği bu tekniğe "bağış etkisi" deniyor. Tıpkı bir aylık ücretsiz deneme sürümü veren şirketlerin de kullandığı gibi, aşılanan bu sahiplik hissi, karar mekanizmamızı manipüle ediyor.

J. Derrida, yazılmış, sonlandırılmış metinler üzerinde düşünürken öncelikle onu sözden ayırır. Metin, onu oluşturanın etkisi altında kalmaktan kurtulduğunda artık gözlemciye, okuyucuya karşı nasıl yorumlanacağı konusunda hem değişkenlerden kurtulmuştur hem de artık tabiatı gereği bir çok yöne evrilebilecek durumdadır. Yani sözün aksine yazı, fonetikten, duygulardan, jest ve mimiklerden, sonradan eklenebilecek anlam yönünü değiştirecek eklerden ve türevi etkilerden arınmıştır. Muhatabın anlam yönünden etkilenme sürecindeki bu farklılık, yazıyı söze karşı daha efektif kılmamaktadır fakat yazı gözlemciyle buluştuğunda, ondan sonsuz beslenerek devamlılığını söze nispeten daha şiddetli kılar. Yazının gözlemciye tutunmasıyla sağladığı devamlılığındaki bu şiddet ve metnin anlam açısından gözlemci için ilk etapta ham oluşu, yazı üzerinde okuyucu için alınacak kararın ve yapılacak yorumun hakikatli olması konusunda gözlemci için çetin bir mücadele alanı yaratır. Metin, olağan ihtişamıyla gözlemcinin ellerinde yoğrulmayı bekler. Beşer, tek başınayken öyle ya da böyle bir yerde aldanır ancak yeterince sayıda gerçek kişi, omuz omuza verdiğinde, can da, can havliyle işlenen işler de askıya alındığında, karınların inkar edemeyeceği hamuru elbet yoğuracaktır. Pekala iyi çay kötü demlenebilir. Fakat çay muhakkak demlenmelidir.

Behzat MÁLUMAKA 20.06.2021 (Proje 99)