Nasıl Olsa Alan Razı, Veren Razı

Cesur Hepaka

Basit aldatma usullerinin geçmişten bugüne kadar geldiği ve bu usullerin bazılarının da mutasyona uğradığı bir günde, alan razı veren razı modunda aldatan Recai ile aldatılmanın eşiğinden dönen Hüsnü, semt pazarında bir alışverişte karşılaşmışlar. Ne Recai, Hüsnü’yü tanıyor ne de Hüsnü, Recai’yi tanıyor. Basit aldatma usulünün ahalinin çoğunda işe yarayacağını bilen Recai, domateslerin iyilerini tezgâhın ön kısmına, kötülerini ise tezgâhın arka kısmına dizmişti. Müşteriye tezgâhın arka kısmındaki domatesleri veriyordu. Recai, bugün de kimleri aldatacağından habersiz olduğu kadar aldatabileceğinden de bir o kadar kendinden emin bir tavırla domates satarken, pazarın ecüş bücüş karmaşasından bihaber olan Hüsnü, pazarın çekim alanına girer.

Pazardan sesler yükselir:
- Gış geldi, gıış! Böyle patatisi başga yirde bulaman.
- Sarıların sülo burada. Gel abi gel, limona geel!
- Ganından da gırmızı ne var diye düşünme. Nar var, naar!
- Canın imam bayıldı mı çekti? O zaman badlıcana geel!
- Domatis sana küsmüüş, senin haberin yok. Hele bi’ bak şu domatislere!

Hüsnü, her tezgâhtan seslerin yükselmesini tuhaf karşılar. Anlam veremediği bağrışlara aldırış etmeden tezgâhların arasında dolaşır. Uzaktan gözüne kestirdiği Recai’nin domates tezgâhına yaklaşır. Tezgâha düzenli bir şekilde dizilen ve görünümüyle görenlerin ağzını sulandıran domatesler de Hüsnü’yü bekliyordu zaten. Domatesler, “Hüsnü gelse de hele bi’ bizi görse” diye tezgâhta boy gösterirken, domateslerin ihtişamına kapılan ve aldatılacağından bihaber Hüsnü, Recai’ye sorar:
- Domates’in fiyatı ne kadar?
- Daha siftah etmedik abi. Sana yirmi beş lira olur?
- Beş kilo domates verir misin?
- Hemmen aabi.

Hüsnü cüzdanından para çıkarırken, Recai de kaşla göz arasında tezgâhın arkasındaki domatesleri hızlıca poşete doldurur ve poşetin ağzını sıkıca bağlar. “Nasıl olsa ne yaptığımızı anlamazlar.” düşüncesiyle iş yürüttüğünü zanneden Recai, gözlerini fıldır fıldır döndürerek etrafa bakınır ve kaçamak bakışlarla Hüsnü’ye:
- Buyur aabi, beş kilo domatisin şipşak hazır.

Recai’nin bakışlarındaki tuhaflığı fark eden ve bundan rahatsız olan Hüsnü, duruşunu bozmadan nezaketli bir şekilde Recai’ye:
- Teşekkür ederim. Her zaman böyle hızlı mısınız?
Soruyu bir övgü olarak kabul eden Recai, başını hafif eğip göz kırparak sahte bir gülüşle Hüsnü’ye şöyle der:
- Her zaman olduğu gibi hızlıyız aabi. Müşteri velinimettir. Şipşak işini görürüz. Ne zaman istersen buyur gel. Bizde yanlış olmaz.
Recai, basit esnaflığın cilveli cümlelerini sarf ettikten hemen sonra bağırmaya devam eder:
- Gel abi geel! Domatisin hası burada. Almazsan pişman olursun. Bi’ daha nirde bulacan böyle domatisi?

Hüsnü, domates dolu poşeti Recai’nin elinden alır ve adımlarına bakarak pazarın çıkışına doğru ağır ağır adımlar. Bu alışverişte bir tuhaflığın olduğu düşüncesine kapılan Hüsnü, düşüncelerinin girdabından bir türlü çıkamaz: “Daha siftah etmedik. Sana yirmi beş lira olur. Recai’nin domatesleri hızlıca poşete doldurması ve poşetin ağzını sıkıca bağlaması. Recai’nin gözlerinin fıldır fıldır dönmesi ve kaçamak bakışları. Recai’nin ‘Şipşak hazır.’ demesi ve sahte gülüşü. Recai’nin ‘Bizde yanlış olmaz.’ demesi.”. Hüsnü, bunları düşünürken bir anda duraklar ve sıkıca bağlanmış poşetin düğümünü çözer. Poşetin içine bakar, sonra başını kaldırıp etrafa bakar. Daha sonra bi’ daha poşetin içine bakar ki, tezgâhın ön kısmında görünen domates ile poşetteki domates aynı kalitede değil. Derhal geri dönüp, hızlı adımlarla tezgâhların arasından yürüyerek Recai’nin tezgâhının önüne gelir ve poşeti tezgâha koyar, Recai’ye şöyle der:
- Al domatesini, ver paramı!
- Neden aabi?
- Bana verdiğin domateslerle tezgâhın ön kısmındaki domatesler aynı kalitede değil. Böyle satış yapmak esnaflığa sığmaz.
- Kime satacaz peki bu domatisleri. Biz nasıl gazanacaz?
- Halkı aldatarak mı para kazanmayı düşünüyorsun?
- Kes lan! Bazarı beğenmiyorsan git marketten al. Burada alan razı, veren razı.
Hüsnü, bu sözleri duyduktan sonra Recai’ye ne anlatsa işe yaramayacaktı. Konuşmanın fayda vermeyeceğini hisseden Hüsnü, parasını alarak hızlıca pazardan çıkar ve gökyüzüne bakarak gülümser: “Alan razı, veren de.”.
Cesur HEPAKA