Acayip Bir Adamın Çılgınlıkları: Steve Jobs

Nuri N. Dokuzoğlu

Bazı tanımlamaların dilimizde yeri olmamasının varsa da bilinmemesinin verdiği üzüntü ile giriş yapmak istiyorum. Konumuz Steve Jobs olacak. Fakat anlatacağımız durumun kavram olarak tam karşılığını bulamıyorum desem yeridir.

Steve Jobs’un hikâyesini, başarısını birçoğumuz okumuşuzdur. Ben uzun uzadıya başarı hikâyesini değil de daha çok anlatılan kişilik özelliklerinden bahsedeceğim. Mevcut norm üzerinden bakanlara peşinen belirteyim. Bu yazıda, “Bu adam bu kafayla, yok bilmem bu anlayışla nasıl zengin olmuş, biz neden olamıyoruz?” gibi soruların cevabını bulamayacaksınız. O nedenle mevcut anlayış kalıplarına kallavi bir set çektikten sonra bir şeyler değiştiğini görebilirsiniz.

Jobs, bizim tabirimizle asi, aykırı, mevcudun dışında diyebileceğimiz bir kişilik. Ama anarşist değil. Düzeni yıkmak gibi bir meselesi olduğunu da göremiyorum. Bir yandan başarıyı da kovalıyor, dünyaya sıradan insanlar gibi bakmıyor. Bu başka bir tarz ve o tarza aşina olmadığımız için kavramını da türetmemişiz. Jobs'un hayatından bazı anekdotlarla bunları temellendirelim.

Steve Jobs henüz 13 yaşındadır. HP (Hewlet-Packard) şirketinin kurucularından birisi olan Bill Hewlett’e telefonla ulaşır ve bilgisayar yapmak istediğini ve bunun için kendisine parça vermesini ister. Adamla yirmi dakika boyunca konuşur. Görüşme Jobs adına başarılı geçmiştir. Nitekim bilgisayar yapmak için parçayı aldığı gibi bir de HP’de işe alınır.

Steve 17 yaşına gelmiştir. Arkadaşı olan Steve Wozniak ile birlikte o dönemde yasak olan Blue Box’ı (Mavi kutu) evlerinde yeniden dizayn ederek üretirler ve satmaya başlarlar. Bu cihaz bedava telefon görüşmesi yapmayı sağlayan bir cihazdır.

Üniversite çağındayız. Gittiği üniversite Jobs’un yaşam tarzına uygun olan bir üniversite. Üniversitede akademik standartlara ve temel programlara pek uyulmuyor. Özgür bir düşünce hâkim. Fakat orada da tam olarak barınmaz. Üniversite Reed Üniversitesidir. Jobs, üniversitede okuduğu esnada farklılıklarına devam etmiştir. Budizm’e merakı oluşur ve meditasyon yapar. Benzeri aktivitelerle artık ortamın bir parçası olmuştur. Tabi artık derslerinde gevşemeler ve dersten kalmalar başlar ve sonunda okulu bırakır.

1974 yılında bir atari şirketinde çalışmaya başlar. Aynı dönemde bizimkisi vejeteryan olmaya karar verir. Ofiste çıplak ayakla gezmeyi yeğliyor ve dökülmeden önceki uzun, lüle lüle saçlarını da kesmiyor. Ayaklarına masaj yapma konusunda da biraz farklı davranıyor. Ayaklarını klozete koyuyor ve sifonu çekiyor. Bu arada çıplak ayakla gezme alışkanlığını Apple’ın ilk zamanlarında da devam ettiriyor. Öyle ki bir yatırımcı ile görüşürken çıplak ayağını masaya uzatıyor ve yatırımcı bunu görünce Apple’a yatırım yapmaktan vazgeçiyor.

Atari şirketinde çalışmaya devam ederken Hindistan’a gidiyor. Gurularla tanışıyor ve Zen öğretisini detaylı bir şekilde öğrenmeye başlıyor. 1976 yılına gelindiğinde arkadaşı Steve Wozniak ile Apple’ı kuruyor. Apple’ın kurulmasından sonra reklamlarda genelde farklılık üzerine sloganlar vurgulanıyor. Hatta bu reklamların metinlerinin oluşturulmasında bizzat Steve Jobs’un da dâhil olduğu bilgisi dolanır.

***
Bunları neden anlattım? Evet, Jobs’un bazı davranışları tasvip edilir türden değil. Ama bu biraz da kültür ile alakalı bir durum. Ana meseleye odaklanmak lazım. Pek âlâ aynı kafada bir kişi bizim genel kültür yapımıza ters düşmeyecek farklılıklara imza atabilir.

Sıradan adamdan böyle şeyler bekleyemezsiniz. Yapmasını geçtim, hayal bile edemez. Böyle bir kodu olmadığı için mahiyetinin ne olduğu fark etmeksizin farklılıklar ona her zaman garip gelir. Korkuları vardır onun. Sanki elde ettiği şeyler varmış da gerçekten sahibi oymuş gibi her an bir korku ile yaşar. Gelecekten korkar. Ne kadar korksa da o gelecek bir gün gelecek. Ve o gelecekte o korkaklar artık olmayacak, olamayacak. Bu açıdan bakınca korksunlar zaten. Ben aynı gelecekte onlarla yaşamak istemiyorum. Ben göremesem de çocuklarımız/torunlarımız onlarla yaşamasın.

Steve Jobs ileri görüşlü bir insanmış ki çalışanları işe alırken sıradan insanlarla çalışmamayı tercih ediyor. Onların bir hayali olmayacağını, şirkete ve etraflarına bir şey kazandırmayacağını biliyor. Her sabah bir önceki günden daha fazla küfrederek işe gelen adamdan Apple’a ya da bir başka kuruma katkı bekleyemezsiniz. Onlar, iki günü eşit olmamayı çok yanlış anlamışlar çünkü.

Herkesin, normal olduğunu düşündüğü şeylerin çoğunun normal olmadığı, normal algısının ve dahi normun bile normal olmadığı toplumlarda “anormal” olmak çözüme yaklaşma noktasında ve normale dönme konusunda ciddi manada sonuca yaklaştıracaktır. Bu anlamda Steve Jobs’un bu farklılığı, onu başarıya götüren etmenler arasında yer alıyor. Farklı olacak o kadar çok konu var ki Jobs’u taklit etmeye bile hacet yok. Sadece yapmak yeterli olacaktır.

Kaynak: Mete Aksoy, Savaşçının Dokuz İlkesi

Nuri N. DOKUZOĞLU 03.01.2020 (Proje 99)