Düşünme Biçimleri - Düşünmenin Pratikteki Önemi

Nuri N. Dokuzoğlu

Düşünme biçimleri ve onları uygulayabilme becerileri oluşturmak; olaylar arasında bağlantı kurmayı ve bir sonraki durumda ne yapacağına dair ipucu oluşturmayı, bir şey yanlış ise bu yanlışın farkında olup yeri gelince buna karşı gelebilmeyi sağlar. Yine bu düşünme biçimleri yeni fikirleri ortaya koyarak hayalleri ve üretkenliği devam ettirmeyi, iki bilgi arasında muhakeme ve mukayese yapabilmeyi, bir iş yapılacağı zaman pratik bir şekilde işi bitirebilmeyi de sağlar.

Bu düşünme biçimleri hakkıyla pratiğe aktarıldığında ve totalde gerçekleşen kayıpların tek tek nedenlerine inildiğinde, doğrudan ya da dolaylı bağlantılar gözlemlendiğinde, toplumda düşünme biçimlerinin farkına gerçek manada varıldığında, hemen hemen her alanda verilen ciddi kayıpların artık verilmediği ve bu kayıplara dikkat edilmediğinde ise milletin gözünde “kayıp” olarak görülen diğer kayıplardan daha büyük kayıplar olduğu görülecektir. Belki de masum çocukların yok yere ölmelerinin ve bundan kaynaklı olarak kimsenin suçlu görülmemesinin acayipliğinin düşünme biçimleri ile alakası olabileceği fark edilecektir. Ortalama 10 – 15 yılda bir yaşanan ekonomik darboğazın sebebinin de başka bir düşünme biçiminin eksikliği olduğu anlaşılacaktır. PISA sonuçlarına bakınca moralimizin bozulmasının nedeninin sadece sayılarla aramızın iyi olmadığının değil de başka şeylerle de aramızın iyi olmadığının anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bir bölgede yapılan sözde yatırımların ileride büyük, insani ve ekonomik maliyetlere yol açacağını anlatınca, anlatanları taşlayıp, başına anlatılanların sıkıntısı gelince ağlamanın anlamı olmadığının belki anlaşılmasını sağlayacaktır. Uzmanlığın ne kadar önemli olduğunu ve iyi bir organizasyon kurup bunun yıllarca sürmesinin ehemmiyetinin anlaşılmasını da sağlayacaktır.

Mantıkta ve eğitim bilimlerinde kullanılan düşünme biçimlerinin bir kısmını bu yazıda birlikte ele aldık. Düşünme biçimlerinin bazısının uygulanması, bazısının da uygulanmaması (yanlış düşünme biçimleri) başarıya götürecek unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Bakınız, bu düşünme biçimleri neler söylüyor!

“Yaratıcı düşünme, yeni nesnelerin, süreçlerin ya da kavramların ortaya çıkmasını sağlayan düşünme biçimidir.” Yaratıcı düşünmede önemli unsur farklı düşünce ve bilgiler üzerinden yeni “şeyler” ortaya koyma kabiliyetidir. Bu da üst bir kültür ve o kültürün verdiği sağlam eğitim ile olur. Günde yarım saat kitap okutup üstüne bir de bununla övünen afişlerin yer aldığı bir eğitim yuvasından çıkacak düşünme çeşidi en fazla yargılayıcı düşünme olacaktır. Üzülerek söylüyorum ki bu anlayıştan kurgu adına da bir şey göremeyiz. Eğer bir “beka”dan söz edeceksek kurgu bunun baş aktörlerinden olur. Sağlam “kurabazlar” yaratıcı düşünmenin gölgesinde oluşur.

Bir durum ya da problem karşısında sıralama yapabilme, opsiyonel düşünebilme kabiliyetidir “Hipotetik Düşünme.” Buna ehem – mühim ayırımı da deniyor. Yani bir problemler silsilesi ile karşılaşıldığında hangisinden başlayarak sonuca başarı ile ulaşılacağını bilmek muhakeme kabiliyeti ile doğrudan bağlantılıdır. “Şu olursa bu olur, bu olursa da böyle olur” dediğimizde “şu”, “bu” ve “böyle”nin içini ehem – mühim çerçevesinde doldurabilmek bu düşüncenin yapıtaşıdır. Bu da ta çocukluktan itibaren çok aşamalı problemleri çözebilme kabiliyetinden gelir. Gelin görün ki tek aşamalı problemlerde bile çözümü çocuğa bırakmayıp, problemi kendisi çözmeye çalışan ebeveynlerin davranışları sonucunda, kişiler, genelde en ufak sorunda çuvallamaya odaklıdırlar. Nice parlak zekâlı memleket çocuklarının günden güne aklının düştüğüne kültür adına hayâ, gelecek adına teessür ile bakıyoruz.

Yine çözülmesi gereken bir durum ile karşı karşıyayız. Yalnız, bu durumu çözebilmek için malum durumun birden fazla alt basamağı ve zıt durumu var. İşte bunların hepsini bir araya getirip oluşturulan bir düzlemde sonuca ulaşmaya “İntegratif Düşünme” (Bütünleştirici Düşünme) deniyor. Örneğin ülkenizde çok önemli bir olay oluyor. Birçok medya organında bu durum sürekli konuşuluyor. Siz de herhangi bir medya organını açıp konuyu sadece oradan anlamaya çalışmak yerine farklı görüşlerdeki medya unsurlarını takip ediyor ve sonucunda bir karara varıyorsunuz. Ciddi bir kesimin yalnızca kendi inandığı fikirlerin destekleyicisi medya organlarını takip ettiği gerçeğinden bu olgunluğun oranının bir hayli düşük olduğu gerçeğini, bütünleştirici düşünme biçimine sahip az sayıdaki kişilerin çoğunun bildiği malum bir durum…

Tekil önermelerden tümel önermelere götüren ve insanların genellikle somut öğrenme döneminde kavramaya başladığı yöntemdir tümevarım düşünme biçimi. Somut öğrenme dönemi Piaget’e göre 7 – 11 yaş aralığı olarak kabul edilir. Yani bir veriyi alıp, onları birleştirip, bir sonuca, bir genele ulaşma yetisi bu yaşlarda başlar. Genelden özele ulaşmayı sağlayan, soyut öğrenme döneminde kavranılan öğrenme biçimi ise tümdengelim düşünme biçimidir. Burada amaç, bir veriyi almak, onu kıyas etmek, parçalara ayırıp neticeye ulaşmaktır. Yine Piaget’e göre bu dönem de 12 – 18 yaş aralığında oluşur. İlerleyen yaşlarda halen bunların yapılamıyor olması bir kusurdur. Bunun kusur olarak görülmemesi ve hayatın dümdüz yaşanmaya devam edilmesi ise izahı mümkün olmayan bir durumdur. Bu matriste olanlara kafayı uzatıp “Allah kurtarsın.” deyip uzaklaşmak en doğru yöntem görünüyor.

Yakınsak ve Iraksak Düşünme… Tabiri caizse köylü ve şehirli düşünme demek istiyorum bu düşünme biçimlerine. Yakınsak Düşünme, doğrusu tek olan, yoruma ihtiyaç olmayan, herkesin de bu doğruyu kabul ettiği, doğruya ulaşmada çok büyük bir çabaya gerek olmayan düşünme biçimi. Tarım toplumunu ele alırsak bu düşünme biçimini daha iyi anlayabiliriz. Doğruları çok değişmeyen, yılın belirli zamanlarında yapılacak olan işlemlerin ne zaman, nasıl yapılacağı belli olan, bunlar gibi rutin durumların dışında farklı etkenlerin olmadığı, birden fazla unsurun bir araya getirilmesine gerek kalmadan işlerin halledildiği, doğal durumlar dışında çok bir sürprizin yaşanmadığı toplumlar, yakınsak düşünmeye daha yatkındırlar. Maalesef ki, o toplumun içinden en fazla, çoktan seçmeli bir testi çok iyi yapan bir öğrencinin çıkabileceği ve bunun da aynı toplumun kendi başarı grafiğinde üstün başarı sayılacağı gerçeği hâkimdir.

Iraksak düşünmeye ise tek bir doğrunun olmadığı, yoruma ihtiyaç olan ya da yoruma dayalı olabilen, var olan bilgilerden farklı sonuçların çıkabileceği, hayal gücünün de etkili olabileceği düşünme yöntemi diyebiliriz. Peki, neden buna şehirli düşünme dedik? Çünkü şehir köye göre daha karmaşıktır. Şehirde tarım vardır ama sanayi de vardır, ticaret de vardır. Birden fazla unsurun düşünülmesinin çok önemli olduğu durumlar, sonucun her zaman kolayca kestirilemeyeceği bağlantılar, sıradan bir işçinin bile işleyen fabrikanın işlerliğine ayak uyduracak bir tempoya sahip olması gerçeği vardır. Neticede şehir diri tutar. Yorumlama kabiliyeti ve hayal gücünün derinliği çok etkilidir. Iraksak düşünme biçiminde, teknolojinin, inovasyonun, çok unsurlu düşünmenin, gerçeğe daha yakın unsurların çıkmasını bekleyebilirsiniz ama bunun tarım toplumundan çıkması çok düşük bir ihtimaldir.

" 'Diyalektik' kelimesi eski Grekçe olup, sözlük mânası, iki kişinin konuşması, karşılıklı konuşmak veya konuşmak sanatı şeklinde açıklanmaktadır. Tarih boyunca farklı tanımların verilmesine karşılık diyalektiğin temel özelliklerinden birisi, tez ve antiteze sahip olmasıdır. Tez ve antitez, birbirine göre karşıt veya çelişik durumda bulunabilir.” Bu ifade “Diyalektik Düşünce ve Mantık” isimli makaleden, “Diyalektik Düşünme”nin doğrudan aldığımız bir tanımıdır. Tanımda da geçtiği üzere bu düşünme çeşidinin birçok tanımı ve birçok özelliği var. Tarih boyunca sürekli geliştirilmiş bir kavram ya da düşünme çeşidi diyebiliriz. Ama değişmeyen unsur ise bir tezin, bir antitezin ve bunun sonunda oluşan bir sentezin gerçekleşiyor olması. Bu sentezin de yeni tez ve antitezlere kapı aralayacak olması gerekmektedir. Bir nevi mantık çerçevesinde tez ve antitezlerle süregelen diyalog biçimi. “Bütün Ali’ler insandır.” tezinin zıddı “Bütün Ali’ler insan değildir.” olacaktır. Çelişik ifadeler olduğu için bir tanesinin doğru kabul edilerek diyaloğa devam edilmesi gerekir. Bu, basit bir önermedir. Ama temel mantık kurallarının hâkim olmadığı, üstünkörü veya “-mış” gibi verilen eğitimin neticesinde o temel mantık kurallarına aykırı bir ahali oluşturursunuz. Yaşadığı günlük bir problem ile ilgili bir önerme sunduğunuzda önermenin mantığını kabul edebilir ama antitez ve sentez kısmına geldiğinizde size büyük bir sürpriz yapıp, ne diyeceğinizi bilemeyebilirsiniz. Örneğin bir Ali düşünelim. Ali önceden iyi bir insandır ve muhatabımıza hep yardım eden birisidir. Ama artık Ali değişmiştir, kötü bir insan olmuştur ve muhatabımıza da kötü davranmaktadır. Muhatabımıza “Ali sana her gün yumruk atıyor, Ali, kötüdür.” derseniz size onay verir ya da verirmiş gibi davranır. Ama Ali’nin önceden iyi bir insan olduğu gerçeğinden bir türlü vazgeçemeyip ve Ali’nin artık kötü bir insan olduğu gerçeğini de kabullenemeyip size Ali’nin iyi bir insan olduğunu söyleyerek asla tezinin çürütülmesini istemeyerek size adeta zulümlerden zulüm beğendirecektir. Muhatap, kendisini diyaloğa da kapatacağı için asla sentez oluşmayıp yeni tezler de gelişmeyecektir. Günlük problemler ile alakalı sokak röportajları videoları bu anlattığımızı destekler onlarca örnek gösterecektir.

Omnipotent Düşünme, yine Piaget’in soyut işlemler (12 – 16 yaş) döneminde, ergen düşünme dönemine verdiği isimdir. Bu dönemde ergenler dünyanın kendileri etrafında döndüğünü, her şeye güç yetirebileceklerini ve her şeyi yapabileceklerini düşünürler. Üzerlerinde yoğun ama anlamsız bir özgüven vardır. Hayatın abartıldığı kadar zor olmadığını birçok problemi kolayca çözüp birçok hayale de kolayca ulaşabileceklerini düşünürler. Tipik doğu toplumları, hayalciliği, kurtarıcıları, kahramanları çok sever. Çok mücadeleye gerek kalmadan birinin gelip her şeyi bir anda çözebileceğine yeri gelince tüm azalarıyla inanırlar. Öyle inanırlar ki, bazen sıradaki plaka numaralarını hayal ettikleri şehirlere kodlayarak sınırlarını büyütüp, dünyaya kolayca hâkim olabileceklerini düşünürler. Ellerinde neredeyse hiçbir hâkimiyet unsuru olmadığı halde… Ergen hayalciliği deyip geçmeyelim, bunun yaşı olmayabiliyor.

Birçok şeyin metodu olduğu gibi öğrenmeyi öğrenmenin de bir metodu var. Buna “Metabilişsel Düşünme” deniyor. “Metabiliş, bireyin nasıl öğrendiğinin farkında olması, bir başka deyişle öğrenmeyi öğrenmesidir. Bilişi düzenleyebilme ve kişinin düşündüğü veya öğrendiklerini kontrol edebilmesi olarak tanımlanmaktadır.” Biliş, bir şeyin farkında olma olarak aktarılırken metabiliş, bunu nasıl öğrendiğinin farkına varma ve bundan sonraki öğrenmelere aktarma yönünde bir strateji kazandırmaktadır. Bir şeyi öğrenmek önemlidir ama çoğu zaman bir şeyi nasıl öğreneceğini bilmek daha önemlidir. Öğrenileni de pratiğe döküp bir sonraki aşamada uygulayabilmek ya da öğrenilenler arasında bağlantı kurabilmek bunun belki de alfasıdır. Bir şeyi sade öğrenmek yetmiyor. Öğrenilenden ders çıkarmak ve hata bazında tekrara düşmemek gerekiyor. Bu anlamda sınıfta kalmış bir kültürün içinde yetişmiş olabiliriz. “Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten…” Aynı hata türünden sebep defalarca yüklü paralar kaybeden tüccar Şamil, neden başarısız olduğunu bildiği halde hala aynı sebepten başarısız olan öğrenci Kâmil, etrafındaki insanları yanlış konumlandırdığı için bundan zarar gördüğünü fark edip buna çeki düzen veremeyen ve nasıl düzen vereceğini de bilemeyen ablamız Narin… Onlara çoğu zaman ulaşamıyoruz ve onlar gözümüzün önünde kaybetmeye devam ediyorlar.

Dışarı çıktığımızda gördüğümüz anormallikler, kızdığımız akıl dışı unsurlar, yeri gelince “Ben nasıl böyle bir şey yapabilirim?” dediğimiz durumlar. Hepsini de o “dışarıdakiler” yapıyor. Biz yapınca o “dışarıya” biz de dâhil oluyoruz. Yukarıdan bizim düzenimizi altüst eden yeni insanlar inmedi. Rahatsız olduğumuz durumları bir anda düzeltecek yeni bir insan da inmeyecek. Bizi, ideal yaşam şartlarına bu durumlardan rahatsız olanlar eriştirebilir. Çünkü gerçek manada rahatsız olmak, çözüm odaklı olmak demektir. Rahatsız olan, gerçeği kabullenip problem üzerine yoğunlaşarak çözüme ulaşmaya çalışır. “Yüksek Akla” olan inanç her toplumu kurtarır. Düşünmek de onu biçimlere ayırmak da aklın bir unsuru ise yine her kapı “Yüksek Akla” çıkıyor.

Kaynaklar:
Wikipedia.org
Eksisozluk.com
Medium.com
Diyalektik Düşünce ve Mantık, Şafak URAL
Matematiksel.org

Nuri N. DOKUZOĞLU 03.02.2021 (Proje 99)