Murat bugün tersinden kalkmış gibiydi. Kahvaltı yapmak istemedi ve her zamankinden daha erken evden çıktı. Otomobilini yavaş ve keyifsizce sürüyor, sinir bozucu bir baş ağrısıyla uğraşıyordu. Ağrıdan ziyade bir rahatsızlık hissiydi bu. Bir an için otomobil kullandığını unuttu ve az daha yol kenarında park halinde olan bir araca çarpıyordu. Aniden direksiyonu sola kırdı ve bu kez de karşıdan gelen araçla burun buruna geldi. Acı bir fren sesi… Neyse ki karşıdan gelen aracın şoförünün refleksleri sağlam çıkmıştı. Sinirden yüzü kıpkırmızı olan adam uzun uzun korna çaldı, camı açmadan bağırıp çağırdı ve araçtan inmeden gazı kökleyip yoluna devam etti. Belli ki acelesi vardı.
“Oturun çocuklar. Bugün dolaşım sisteminden bahsedeceğiz. Hayvanlar gelişmişlik düzeylerine göre farklı kalp yapılarına sahiptir. Hayvan türlerini tekrar hatırlayalım. Omurgalı ve omurgasızlar olarak ikiye ayrılır. Omurgasızları oluşturan sınıflar balıklar sürüngenler kuşlar ve memeliler. İnsanlar bu…” Cihan yine hayal alemine dalmıştı. Bu kez bu çocuğun haddini bildirmenin vakti gelmişti. Sözünü tamamlamadan Cihan’ın yanına doğru yürüdü. Tüm sınıf birden pür dikkat kesilmiş, olacakları merak ederek onları izliyordu.
-Cihan! Ne yaptığını sorabilir miyim?
-Çizim yapıyorum.
Kağıtta gördüğü şekilden pek bir şey çıkartamadı.
- Ne çizimi yapıyorsun?
- Serbest çizim.
- Ben bir şeye benzetemedim, ne bu tam olarak?
- İnsan kalbinin içi. Kalbin ön yarısını düzgün bir şekilde kesip atsaydık geriye kalan parça bu şekilde görünürdü.
Tüm sınıf biraz duraksadıktan sonra kahkahayı patlattı.
“Susun, susuun!”
Murat, bozulduğunda hep yaptığı gibi alt çenesini yana kaydırarak hafif açık şekilde tuttu ve hafifçe başını yukarı-aşağı sallayarak kağıda tekrar bakış attıktan sonra gözünü Cihan’a dikti:
“Güzel. Sana bir hatırlatma yapayım o zaman. Sınav çoktan seçmeli yapılacak ve kodlama kağıdına resim çizmen seni kurtarmayacak. Bunu anladın mı? Şimdi dikkatini derse ver.” dedi ve kağıdı kaptı. Cihan da ona “Şimdi rahatladın mı? Rahatladıysan artık uzaklaşma vaktin geldi.” bakışı attı. Hoca bir süre daha çenesini sağa sola kaydırarak Cihan’a gözünü dikti ve dönüp yavaş adımlarla tahtaya doğru yürüdü: “Evet ne diyorduk?”. Cihan soluna hafifçe eğilerek: “Akşam eve gidince üzerinde çalışacak, kafası aldığı kadar artık.” dedi. Yanındaki arkadaşı ağzıyla gülüyor gözleriyle onu yadırgıyordu. Bir süre Cihan’a yandan onu tanımlamaya çalışır gibi bakakaldı. Cihan ise önüne bakıyor, o tiksindiği salak yüz ifadesiyle karşılaşacağını bildiği için ona bakmak istemiyor, belki de istese de ona bakmakta zorlanıyordu. Sınıftakiler onu anlayamıyorlardı ve o da belki de bu gerçeği görmezden gelebilmek için genellikle kimsenin yüzüne bakmadan konuşuyordu. Kimle konuşursa konuşsun aslında hep kendiyle konuşuyordu.
Murat okuldan sonra devamlı vakit geçirdiği kafeye geçti. Masanın birinde, üzerinde vişne çürüğü renk arka planlı beyaz paraşüt resimli siyah tişört olan nörolog arkadaşı, yapay bir öfke mimiğiyle ona gözünü dikmişti. Murat bir yandan sandalyeyi yavaşça çekip otururken bir yandan da ona soru soran gözlerle bakıyordu:
- Ne var, yine ne yaptım?
- Ne yaptımı mı var, bana yalan söyledin.
- Ne yalanı söylemişim?
- Bana saat 18’de kafede olacağını söylemiştin, saat kaç?
- İnsafsız adam on dakikadan ne olacak!
- Olmaz, ben netliği severim. Ne dediysen o.
- Tamam tamam. Şu adama çay getirin de sakinleşsin. Ben de bir çay alırım.
- Nasıl gidiyor?
- Bildiğin gibi, çocuklarla uğraşıyoruz. Cihan diye bir velet var, tam baş belası. Çocuk çok sessiz ama bir şekilde dersi sabote etmeyi başarıyor. Oturduğu yerden, bazen hiçbir şey yapmadan sabote ediyor. En kötüsü de o zaten. Çocuğa diyecek bir şey de bulamıyorum ama dikkatimi bir şekilde dağıtıyor.
- Bayağı dolmuşsun sen.
- Dalga geçme, çocuk cidden problemli. Nasıl bir aile yapısı var merak ediyorum. Veli toplantılarına hiç gelmediler.
- Olabilir çok anormal bir durum değil, bizimkiler de hiç gelmezdi.
- Bugün tutmuş garip garip resimler çiziyor. Hah! Kağıdı almıştım cebime koymuştum. Kalp çizmişmiş. Al bak Alllah aşkına bunun neresi kalp? Saçma sapan bir şeyler karalıyor işte, ne çizdiğini kendi de bilmiyor.
- Dur bi dakika. Çocuk doğru söylemiş. Bu bir kalp çizimi. E bu resmen kalbin koronal kesitteki görüntüsü!
Murat o anda gerçekten resmin kalp anotomisinden bir kesit olduğunu fark etti. Yıllardır ders kitabına göre anlattığı için kalp anatomisinin gerçek görüntüsüne yabancılaştığını fark etti. Murat, göz kapakları hafif inik, gözlerinde günahkar bir soğuklukla yavaşça kağıdı elinin ayasıyla önüne çekti ve tek eliyle gelişigüzel gayrınizami bir şekilde katlayıp ceketinin cebine koydu. Nörolog arkadaşı hafif ama ezici bir tebessümle ona sakin sakin bakıyor, bakışları sanki alnının içinden geçip derinlerde bir yerlerde sır gibi sakladığı bir odayı işgal ediyor ve çok geçmeden burayı da delip geçiyordu. Arkadaşı Murat'a: "Belki de o sövecek gibi olduğun çocuk seni zorlayacak bir yeteneğe sahiptir." dedi. Bu sözü Murat'ın beklediğinden çok daha dokunaklı bir şekilde söylemişti. Öyle ki Murat, o anda üzerinde durmadan konuyu değiştirse de evine doğru otomobiliyle giderken bu söz kulaklarında yankılanmaya başlamıştı.
Ertesi sabah Murat daha önce hiç hissetmediği kadar rahat hissediyordu. Caddedeki arabalar gözüne daha berrak, daha parlak, daha iyi huylu gibi geliyor, trafik her zamankinden daha sakin, daha akışkan ve daha nizami bir şekilde akıyordu. Aracını park ettikten sonra okulun buz mavisi gövdesine yaklaştıkça bina gözüne daha sevimli geliyordu. Öğretmenler odasına girince tuhaf bir şekilde tüm gözler ona döndü. Hiç olmadıkları kadar onunla alakadar gözüküyorlar ve saygılı bakışlarla onu selamlıyorlardı. Derse daha sekiz dakika olmasına rağmen sınıfa gitmek istedi, bir şey onu sınıfa çekiyor gibiydi. Daha önce böyle bir tatlı his yaşamadığı için hemen teslim oldu ve toparlanıp sınıfa geçti.
Sınıfa girince öğrenciler hafif şaşırmakla birlikte durumu hemen kabullenip derse hazırlık yapmaya başladılar. Gözleri Cihan’ı aradı, Cihan yoktu. Bir an için hüzünlenir gibi oldu. Sınıf defterini hazırladı, imzasını attı. Öğrencileri izleyerek ders saatini bekledi. Tam derse başlayacakken Cihan kapıdan göründü. Şöyle öğretmeni yoklayan bir bakış attıktan sonra sakince yerine geçti. Murat o anda, Cihan’a karşı beslediği antipatinin kaybolmuş olduğunu fark etti.
Derse başladı. Dersi anlatırken sık sık Cihan’a bakıyor, ruh halini, zihninden geçenleri anlamaya çalışıyordu. Cihan bu kez dersi öğrenilmiş öğrenci davranış kalıbı içinde dinliyordu. Gözleri çoğunlukla tahtadaydı ve bakışını belli sıklıkla öğretmene sektiriyordu. Derse ilgili görünmek için gerekli şekil şartları yerine getirmiş olsa da gözlerinden memnuniyetsizlik okunuyordu.
Murat, dersten sonra Cihan’ı yanına çağırdı. Kendini güvende hissetmesi için elini hafifçe onun omzuna koydu:
- Senle bir problem yaşadığımız ortada. Hadi bugün bunu çözüme kavuşturalım. Tam olarak ne düşünüyorsan eğip bükmeden söylemeni istiyorum. Derslerime karşı neden ilgisizsin? Dersin işleniş biçimini beğenmiyor musun?
- Açıkçası beğenmiyorum hocam.
- Peki ne öneriyorsun?
- Bence üniversite seviyesinde bilgilerin süzgeçten geçirilip delikten düşmeyen en önemli ve en temel olan kısımları bir değişime uğratılmadan anlatılmalı. Ayrıntı niteliğindeki süzgeçten düşen küçük taneli bilgileri üniversitede öğreniriz.
- Nasıl yani, biz bunu yapmıyor muyuz zaten?
- Hayır, siz bilgileri değişime uğratarak plastikleştiriyorsunuz. Mesela ben kalbin yapısıyla ilgili kitaplarımızdaki basitleştirilmiş görselden hiçbir şey anlamıyorum, ama anatomi kitabındaki görsele bakarak çok daha iyi anlıyorum. Bir tıp öğrencisi gibi tüm yapıların isimlerini ezberlemiyorum tabi. Ama kalbin gerçekten neye benzediğini görmüş oluyorum. Ayrıca görsellik de artırılmalı. Derslerde bir sürü animasyon gösterilmeli. Hatta bu konuda yetenekli olanları bulup yerli animasyonlar yaptırabilirsiniz.
Murat, daha önce “Ders daha iyi nasıl anlatılabilir?”i gerçek manada düşünmediğini fark ederek irkildi. Altı yıldır öğretmenlik yapıyordu ama bu büyük zaman diliminde kendinde hiçbir şeyi değiştirmemişti. Şimdi bir çocuk karşısına geçmiş, o senelerin faturasını kesiyordu. Öğretmen olarak bir öğrencisinin ona ders vermesi ağırına gitmemişti. Çünkü çocuğun haklı olduğu ve kendisinin uzun zamandır bir yalanın içinde olduğu aşikardı. Cihan’a muhabbetle baktı:
- Teşekkür ederim Cihan, haklısın. Söylediklerini değerlendireceğim. Bu arada çiziminin kalp anatomisine çok yakın olduğunu söylemeliyim, tebrik ederim.
- Teşekkürler hocam. Kalbin o kesitini seviyorum. Sizce de kalp kapakçıkları o görselde bembeyaz bir paraşüte benzemiyor mu?
Mazhar F. GÜR 09.07.2019 (Proje 99)
YORUMLAR