Mazhar F. Gür

Mazhar F. Gür


İçimizi Saran Dallar

17 Kasım 2021 - 06:03

İnsan kendini gerçekleştirebilmek için bir değere sarılma ihtiyacı hisseder. Onu o yapan bir şeye sarılır. Bu şekilde kendini güvende ve özgür hisseder. Bu değer, genellikle duygusal arka planı olan küçük bir hazdır. O eyleme, gerçekte olduğundan daha büyük anlamlar yükler ve onu aşırılaştırır. Çoğu zaman bu saplantının uzun bir geçmişi vardır; bir travmaya cevap mahiyetinde olan bir savunma mekanizması ürünüdür. Bir “kaçış”tır.

Kaçmak kolaydır ve genelde insan kolayı tercih eder. “Stres hormonları” diye adlandırılan bir grup hormon, kriz anında organizma (insan ve hayvan) bedeninden salgılanırlar ve bedeni “fight or flight” (dövüş ya da kaç) moduna alırlar. Kalp atışı hızlanır, solunum hızlanır, vücuttaki glikoz (şeker) depoları hızla kan dolaşımına aktarılır ve kaslara gönderilir. Normalde glikoz öncelikli olarak beyne saklanır ve “ekonomi stratejisi” buna göre ayarlanır. Evet, vücutta da bir ekonomik düzen söz konusudur. Dünyadaki kaynakların kısıtlı olması gibi, vücutta da glukoz ve protein sınırlıdır; bu yüzden önem sırasına göre paylaştırılır. Kriz anlarında hayatta kalma fikri baskın hale geldiği için glukoz beyin yerine kasları hedefler. İşte işler burada ilgi çekici hale geliyor. Fiziksel travmaya, yorucu egzersize ya da iltihabi durumlara bağlı olarak artan bu stres hormonları; hayat tehlikesinin söz konusu olmadığı psikolojik daralmalarda da artar. Dolayısıyla fiziksel veya psikolojik her türlü zorlayıcı durumda stres hormonları salgılanır. Vücut kaynakları beyin yerine kaslara gönderildiği için bu haldeyken insan sağlıklı karar alamaz, çünkü karar mekanizması bozulacak kadar beynin aktivitesi azalmıştır.

Şimdi yukarıda bahsettiğim mevzuya gelelim. Saplantılarımız - aslında daha doğru tanımı bağımlılıktır ve aslında tüm bağımlılıklar, iç muhasebeden kaçma eğiliminden güç alan psikolojik bir mekanizmadan doğar - genelde kriz anında öğrenilmiş bir “kaçış”tır. Kolay ve sözde "güvenli" yoldur. Benzer durumla her karşılaşmada tercih edildiği için zamanla kemikleşir. Bir ağaç gibi içimizde büyür ve rahatımızı bozacak bir durumla karşılaştığımızda dalına sarılırız. Zamanla insan bundan haz almayı öğrenir ve bir sebep olmaksızın ortaya çıkmaya başlar: bir huy veya genel ruhsal durum haline gelir. İşte bu çok tehlikelidir. Bu, günün büyük bir bölümünde, ortada hayatı tehdit eden bir tehlike olmadığı halde beynin hatalı çalıştığı anlamına geliyor. “Durduk yere içime sıkıntı çöküyor bazen” diyorsanız sıkıntı başlamadan önce hangi dala sarıldığını sorgulayın derim.

Bağımlılıklarımız stres hormonlarının salgılanmasına neden oluyor, bu da kalbe binen yükü artırdığı için iç daralması hissi veriyor. Bağımlılık sadece sigara, alkol gibi maddelerden ibaret değildir; kendine acıma hali, fitness yapma, kıyafet alışverişi, yemek, uyku hatta konuşmak bile aşırıya kaçtığında bağımlılığa dönüşebilir. Bu da başarıyı engelleyen bir bariyer haline geliyor. Bir meyve, yeteri kadar olgunlaştığında dalından koparılmazsa eninde sonunda dalından düşer ve çürümeye mahkum hale gelir. Zamanı geçmeden dallarımızdan kurtulmayı bilmemiz lazım.

“Dadı, süt emen çocuğa türlü nimetler verdiğinde, gerçi ona memenin yolu kesilmiş olur ama, yüzlerce bahçenin de yolu açılır. O zayıf çocuk için meme, bunca nimetlerden faydalanmasına bir manidir.

İnsanların yaşaması sütten kesilmekle olur. Sözün kısası sen de yavaş yavaş bundan kurtulmaya çalış.” Mesnevi, III. cilt

Mazhar F. GÜR 28.09.2017 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum