Mazhar F. Gür

Mazhar F. Gür


Oku ve Yaz

17 Kasım 2021 - 06:41

Beyin, yazılımdaki girdi-çıktı mantığına benzer şekilde sürekli girdi alır, çıktı verir. Doğanın temel kurallarından olan enerjinin korunumu kanununa benzer şekilde, mutlaka her girdinin tabiri caizse “ona eşdeğer enerjide” bir çıktısı olur. İnsan sürekli yeni şeyler öğrenir, sürekli "okuma" yapar. Yani insan sürekli etrafındaki verileri tarar. Gözün görme alanına düşen her görüntü, kulağa ulaşan her ses dalgası beyinde bir etki meydana getirir. Bunların beyni geliştirebilmesi için uygun kanaldan çıktı olarak çıkması gerekir. Eğer bu uygun kanallardan çıkmazsa bünyeye zarar verir. Artık girdi değerlendirilemez, o bilgi işlenemez. Bu dönüşümün sık sık aksaması beyni olumsuz etkiler.

İnsanın okuduklarını doğru bir şekilde işleyebilmesi için, öğrendiklerini ya konuşma yoluyla, ya yazarak ya da bir eser ortaya koyarak anlatması gerekir. Öğrenilenlerin çıktısı bir yazar için roman, bir ressam için resim, bir gezgin için seyahatname, bir bilim insanı için makaledir. Eğer girdi makul sürede çıktı haline gelmezse, o “enerji” kendini stres olarak gösterir. Normalde yapıcı bir enerjisi olan girdi, etkili bir şekilde değerlendirilmediğinde tam tersi yıkıcı bir etki gösterir.

İnsan bildiğini başka birilerine aktardığında, ilminin ürününü insanlara sunduğunda psikoterapi almış gibi streslerinden arınıyor ve huzurlu hissediyor. “Allah'ın kendisine verdiği ilimle amel eden ve onu başkalarına da öğreten kimse"yi Allah’ın gıpta ettiği kimse olarak belirten hadisin hikmetlerinden biri de bu olabilir. Tebliğ görevi yerine getirildiğinde, hem insanın vazifesi olduğu için bir tür ödüllendirme mekanizması devreye giriyor, hem de vazifeyi gerçekleştirmenin getirdiği bir vicdani rahatlama oluyor.

Beyin sürekli girdi-çıktı döngülerinin tekrar etmesiyle gelişiyor. Bu yüzden insan sürekli girdilere açık olmalı ve bunları sürekli olarak yorumlamaktan kaçınmamalıdır. İnsan dışa dönük olmalı ve kendini en güzel şekilde ifade edebilmelidir. Dışa dönük mizaçlı sosyolojiler her zaman daha önde olmuştur.

Dışa dönük ya da içe dönük olma hali çocuklukta anne-babanın tavrına göre çok erken yaşlarda şekilleniyor. Maalesef bizde çocuklar konuşmaya pek teşvik edilmez. Çocuk biraz fazla konuşunca baştan savılır, söyledikleri dinlenmez ve onunla göz teması kurulmaz. Tüm bunlar da çocuğun özgüvenini kırar ve içe dönük bir mizaca girmesine neden olur.

İçe dönük mizaçlı sosyolojinin oluşmasında biraz da entelektüel birikimin, kültür-sanat faaliyetlerinin fakirliği etkili olur. Vasıflı yazarların, yönetmenlerin, karikatüristlerin vs. yeterince çoğalmadığı toplumlarda genel olarak kendini ifade etme yeteneği, temsil yeteneği azalır ve içe dönük bir yapı ortaya çıkar.

Herkes yaratıcının bir sıfatına uyacak şekilde farklı mizaçlarda yaratıldı. Herkesin en az bir yeteneği ve en az bir ilme özel yatkınlığı vardır. Dolayısıyla ilmiyle, yeteneğiyle gerçekleştirmesi gereken görevleri vardır. Hayatta bize biçilen rol neyse daima onu kovalamalı ve temsil ettiğimiz sıfatın hakkını vermeliyiz.

Mazhar F. GÜR 04.06,2019 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum