Mazhar F. Gür

Mazhar F. Gür


Satranç - Kitap İncelemesi

10 Mart 2022 - 16:34

Stefan Zweig’ın uzun yıllardır popülerliğini korumaya devam etmiş ve en çok bilinen eserlerinden biri olan Satranç’ın başında yazar, ilgi çekici bir karakterden behsediyor. İlk başta, meşhur bir satranç ustası olan Mirko Czentovic adındaki bu karakterin başkarakter olabileceğini düşünüyoruz. Zweig, Czentovic’in kişiliği ve akıl yürütme biçimiyle ilgili uzun tasvirler yapıyor. Ancak yazar, Czentovic’i henüz hareket ettirmeden, insanlarla münasebet kurdurmadan bu uzun tasvirleri yapıyor. Bu da aslında bizi “Başkarakter o değil mi yoksa?” diye düşündürmeye başlıyor. Çünkü Stefan Zweig, karakter hakkında birçok ayrıntı verse de, böyle yaparak onu bize uzaktan göstermiş oluyor.

Bir gemi yolculuğunda başlayan hikayede, olağan bir ilerleyişle, bir ustayla satranç oynanırken beklenmedik bir yabancı pat diye oyuna dahil oluyor ve gidişatta radikal bir değişiklik yapıyor. Asıl başkarakterin bu yabancı olduğunu anlıyoruz hikayenin ilerisinde. Çünkü davranışlarıyla Czentovic’ten daha ilginç biri olduğunu hemen hissettiriyor. Ayrıca karakter bakış açılı anlatıcıyla birlikte bu karaktere, bu kez uzaktan değil iyice yakından bakıyoruz. Kurgunun dinamiklerinden olan “çatışma” unsuru, bu kez başkarakterin ta kendisi oluyor. Dr. B. adındaki bu karakter, ortaya çıktığı anda hikayenin yapısını büküyor. Bir anda, oraya kadar anlatılanlar tali bir hikayeye dönüşüyor. Bunu daha sonra anlıyoruz tabii. Şunu anlıyoruz ki, aslında diğerlerinin o yabancıyla karşılaşmasından ziyade o yabancının bu satranç oynayan grupla karşılaşması çok daha önemli.

Yazar flashback tekniği yerine, Dr. B.’nin maruz kaldığı işkenceleri, o zamanlarda düşündüğü ve hissettiği şeyleri kendisine anlattırıyor. Bu teknikle yazar flashback etkisi yaratmayı başarıyor ve yine kendimizi olayların içindeymiş gibi hissediyoruz.

“Dünyada hiçbir şey, insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.”
Nazilerin Dr. B.’ye yaptıkları işkence fiziksel bir şiddet içermiyor. Soyut ama çok daha ağır bir işkence yapılıyor: Hiçliğe hapsetmek. Lüks sayılabilecek bir otel odasına tek başına kapatılmıştır Dr. B.. Ama odada yatak, koltuk gibi temel eşyalar dışında bırakın gazete ya da bir kitabı kağıt-kalem dahi yoktur. Saat de yoktur. Dr. B. zamanı takip etmekten bile aciz şekilde yapayalnız bırakılmıştır. Kapının arkasında dikilen nöbetçi dışında hiçbir insan görmüyordur. Nöbetçinin de onunla tek kelime konuşması bile yasaktır.

Dr. B. sadece düzensiz aralıklarla sorguya çekilmek için odadan çıkarılır. Ama bu süreç de bilinmezliklerle dolu olur. Kapıda anlamsızca, ne kadar süreceği kestirilemeyecek şekilde bekletilir, sorgu esnasında söylediklerinin onun için iyi mi kötü mü olacağı ustalıkla saklanır ve söylediklerinin bedelinin ne olacağı asla hissettirilmez. Neden-sonuç ilişkisi kurmasına izin vereceği için, onu herhangi bir şeyle tehdit bile etmiyorlardır.

Yazar, hiçliğe maruz bırakıldığında beynin en ufak bir bilgi kırıntısına dahi nasıl açlık duyacağını çok iyi tasvir ediyor. Dr. B.’nin sorguya götürüldüğünde incecik bir ışık tayfına, bir takvim yaprağındaki tarihe, bir kıyafetteki en küçük kırışıklığa nasıl da dikkat kesilmesinden, bilgi açlığının ne demek olduğunu çok iyi anlıyoruz.

Dr. B. sorgulardan birinde bir satranç kitabını yürütmeyi başarır. Satranca özel bir ilgisi olmamasına rağmen yoğun bir şekilde kitaba çalışmaya başlar. Biriktirdiği ekmek parçalarını hamur haline getirip şekillendirerek satranç seti oluşturur. Şansına yatak örtüsü kare desenli olduğu için satranç tahtası da hazırdır. Bu şekilde sürekli kendi kendine satranç oynamaya başlar ve zamanla bu tekrar eden davranışlar obsesyona döner. Yavaş yavaş obsesyona mani de eklenir. Adım adım psikozu derinleşmeye başlar. Yani Dr. B.’de dört dörtlük bipolar bozukluk meydana gelir. Bu psikiyatrik hastalığın gelişimini çok güzel tasvir etmiş yazar.

Sebebi belli olmaksızın serbest bırakılan Dr. B., tamamen iyileşmese de normalleşme sürecine girer. Gemide oynanan o satranç oyununu görünce oyuna dahil olmaktan kendini alamaz. Kendini ispat edince Czentovic’le bir oyun oynar. O süreçte edindiği satranç yetenekleriyle bu meşhur satranç ustasını yenmeyi başarır. Ama ikinci bir oyuna başladıklarında hastalığı nükseder ve bir mani atağı geçirir. Anormal şartlarda, varlık mücadelesiyle oluşturduğu bu üstün yetenek, karakterin zihninde nereye kaçarsa kaçsın kurtulamayacağı bir hapishane yaratmıştır. Hiçlik bombardımanıyla birikmiş tüm mental enerjisini ve tüm öfkesini kusarak geliştirdiği bu yetenek onu, biraz şekil değiştirmiş haliyle de olsa yine hiçliğe hapsetmeye başlamıştır.

Romanda Dr. B. ile Czentovic arasındaki zıtlıklar da kayda değer. Czentovic’i en iyi özetleyen iki sıfat şunlar: otoriter ve nobran. Dr. B. ise ince ruhlu ve asil. Czentovic kaba, soğuk, incelikten yoksun, entelektüel kaygıları ve esaslı idealleri olmayan, hayata benmerkezci bir gözle bakan biri. Dr. B. ise incelik bilen, kibar, idealist biri. Czentovic mesleğini para ve şöhret aracı olarak görürken Dr. B. eski görevini bir ideal için, inandığı kutsal için yapıyordu. Bununla beraber, iki karakterin satranç yeteneklerinin gelişim biçimini karşılaştırdığımızda bu kez Czentovic’in insani tarafta olduğunu görüyoruz. Czentovic olağan bir biçimde, yavaş yavaş yeteneklerini geliştirmişken Dr. B. birkaç oyunu ezberleyip kendi kendine oynayarak ustalaşmıştır. Dr. B. insan gibi değil Deep Blue, Stockfish ya da Alphazero gibi, yani bir yapay zeka gibi yeteneklerini geliştirmiştir. Bu yüzden de Deep Blue’nun Kasparov’u yendiği gibi, Czentovic’i yense de aslında Dr. B., büyük bir yenilgi almıştır: Akıl hastalığı nüksetmiştir.

Satranç romanı çok katmanlı bir eser. Eser, dönemsel olarak Nazilerin insan ruhu üzerinde açtığı yaraları anlatırken, bireysel planda nobranların ince ruhlu insanlara çektirdiklerini, toplumsal planda da diktatörlüğün getirdiği felaketleri anlatıyor. Czentovic Nazileri, nobranları ve diktatörleri temsil ederken Dr. B. ise Nazilerden çok çeken entelektüelleri, nobranlarla birlikte yaşamak zorunda kalan duyarlı insanları ve diktatör zulmüne uğrayan insanları temsil ediyor. Eserin yıllardır beğenilmeye devam etmesinin, bu kadar uzun ömürlü olmasının belki de en önemli sebeplerinden biri, bu çok katmanlı yapıyla birlikte her zaman güncelliğini korumayı başarması. Sonuçta eşyalar, binalar, günlük yaşantı şekil değiştirse de nobranlar, diktatörler hayatımızdan çıkmıyorlar.
Mazhar F. GÜR

YORUMLAR

  • 0 Yorum