Mazhar F. Gür

Mazhar F. Gür


Şeftali Çekirdeği

17 Kasım 2021 - 06:54

Her güzelliğin, onun varlığına sebep olan derin kısmı acıdır, zahmet vericidir, pek alımlı değildir, gerçek sonuç alınabilmesi için uzmanlık ve sabır sahibi olmak gerekir. Şeftalinin tatlı ve besleyici olan olan etli kısmını meydana getiren çekirdeği acıdır, (sert kabuğunu kırma zahmetine girince ortaya çıkmasına rağmen acıdır), çekirdek toprağa ekilip aylarca sulama, toprak bakımı, ağaç bakımı yapıldıktan sonra meyve verir ve ancak yıllar sonrası hedeflenerek uzun süre ilgilendikten sonra ondan tatmin edici bir sonuç alınabilir.

Organizmanın gelişim kodlarını taşıyan DNA’nın incelenmesi, manüple edilmesi ileri teknoloji ister; aletlerini, kitlerini temin etmek maliyetlidir, numunelerin çalışılması ileri uzmanlık ve hassasiyet ister. İnsanın derialtı dokularının görüntüsü pek göze hitap etmez, derisi yüzülmüş birine aşık olmanız zordur ve kişinin güzelliğini ve karizmasını büyük oranda belirleyen yüzdeki karmaşık kemik ve kasları tanımlamak, seçmek de uzmanlık ister. Bir otomobilin motoru göze hitap etmez, tamir etmeniz için elinizi yağa bulamanız gerekir ve tabii ki yıllarca sanayide tecrübe kazanmadan her arızayı gideremezsiniz.

Yemeklere lezzet veren soğan acıdır, gözünüzü yakar, eldivensiz doğradıysanız keskin kokusu elinize siner. Doksan dakikalık bir film, aylar - yıllar süren sancılı çekim günlerinin yenidoğanıdır.

Orijinal, kaliteli bir ürün ortaya koymak bir tür sihir yapmak gibi. Kaliteli, cazibeli ürünlerin üretim sürecine katılan ellerin titiz işçiliğinin, patronun ve çalışanların istekliliğinin, kurumun misyonunun, vizyonunun, üretim felsefesinin, geleneklerinin, yaşanmışlıklarının, itibarının ve önceki ürünlerinin tüketicide bıraktığı intibaların toplamı; iç dinamikleri, iç aksamları, kullanılan malzemeler benzer olmasına rağmen aynı sınıftaki kalitesiz, sıradan ürünleri o ürünün sollamasını sağlıyor. Yani üretim sürecine birçok soyut faktör katılıyor aslında.

Ürünün kalite ve cazibesinde asıl etkili olan bu soyut faktörlerin etkisinin uzun ömürlü olması için, bunların bir mahremiyet perdesiyle tüm ürünlerinin dört bir yanına bezenmesi gerekiyor. Bu soyut faktörler ürünün her bir zerresine nüfuz etmiş olmalı ama belli bir mahremiyet de uygulanmalı, göze sokulmamalı. O yüzden meslek sırlarının sır olarak kalması hakikaten çok önemlidir. Bu ilginç bağlantının metaforik bir göstergesi olarak sayabileceğimiz bir durum vardır: Estetiği sadeliğinden gelen birçok amblem çözümlendiğinde bir anda göze estetiksiz, yavan gelmeye başlar. Örneğin LG ambleminin “pakman”den bozma olduğunu fark ettiğinizde gözünüze çirkin gelmeye başlar. Veya Carrefour ambleminin, dörtgen arkaplanının yarısı kırmızı yarısı mavi olduğu “C” harfinden ibaret olduğunu görünce bir anda gözünüzde basitleşir. Ziraat Bankası’nın ambleminin “Z” ve “B” harflerinden oluştuğunu çözünce de aynısı olur. Ama ironik bir biçimde amblemi çekici kılan da aslında bu insana fazlasıyla basit gelen minimalistik fikirdir (Ama tabii ki bu fikir genelde üzerinde uzun süre kafa patlatıldıktan sonra ortaya çıkabiliyor).

Acı ve zorlu olan kısımdan uzak durup sadece yüzeydeki süslü püslü kısma odaklananlar inovatif düşünceden ve üretme kültüründen uzak tüketicilerdir. Bu tüketiciler, yönlendiren değil yönlendirilen, etkileyen değil etkilenendirler. Kısa vadeli düşünerek hayatlarını idame ettirirler, uzun menzilli düşünmeye tenezzül etmezler. Çabuk tatmin olur, çabuk vazgeçerler. Can simidiyle yüzdükleri için isteseler de derinlere dalamazlar. Küçük şeylerden mutlu olur, küçük şeylerden yıkılırlar. Hiçbir şey üzerinde sorumlu hissetmedikleri, hiçbir süreçte rol sahibi olmadıkları için işler istedikleri gibi gitmezse başkalarını suçlarlar. İpleri ellerinde tutan değil ipin ucundaki kukladırlar ve kukla olmaktan zevk alırlar.

Hayata bir şeyleri değiştirmek, tabiri caizse bir işe yaramak için geldiğimize inanıyorsak derindeki acı, zahmet isteyen, kafa karıştırıcı olana; zorlayıcı ve uzun yola (tabii kısa olup bize hız kazandıran, verimi artıran, ürün kalitesini olumsuz etkilemeyen pratik yolları da yabana atmadan) talip olmamız gerekiyor. Hayatımızın internal bir moderatörün kontrolünde mi ilerlediği yoksa eksternal bir akışkanda mı sürüklendiğine göre hayattaki rolümüz belirleniyor ve ona göre bir kader bizi bekliyor. Küçük olsun büyük olsun, yönettiğimiz, yön verdiğimiz, renk kattığımız süreçlerimiz olduğunda asıl kendimizi var etmiş oluyoruz.  Sürüklenen değil yürüten* olmak lazım.

*Süreci sağlıklı bir şekilde ilerletmek anlamındaki “yürütmek” fiiline hırsızlık anlamı bulaştırılmış olması gerçeğini kabullenmek istemiyor ve bu kelimeyi kullanmakta direniyorum. Dilimizdeki organizasyona dair kelimelerin kirlenmiş, fakirleşmiş, yavanlaşmış olması da ayrı bir yazı konusudur. 

Mazhar F. GÜR 30.07.2019 (Proje 99)
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum