Milli meditasyonumuzdur inşaat izlemek. İş makinalarının o geri sürüş sinyal sesi, motorun hırlaması, kumun dökülürken çıkardığı yumuşak seda ve işçilerin patronaj bir havada birbirlerine yükses sesle verdiği direktifler… İster yaşlı ister genç, ister memur ister işçi, ister mühendis ister avukat olun, eğer Türkseniz oradan geçerken adımlarınız yavaşlar. Orada dikilir ve o inşaatı hipnotize olmuş bir şekilde izlersiniz. Bir an için operatörü kıskanırsınız, o anda size göre dünyanın en karizmatik mesleği operatörlüktür. Bu inşaat izleme davranışı anlık bir heves değildir. Eğer inşaat, işe gidiş yolu gibi sık kullandığınız bir yolun üzerindeyse inşaattaki ilerlemeyi günlük olarak takip edersiniz. Bir önceki sefere göre ne kadar ilerlemiş diye her geçtiğinizde dikkat kesilirsiniz. Inşaat ilerledikçe içiniz rahatlar, sanki o evi size hediye edecekler!
Bu tutku aslında iş bitirici olan; kurguya, plana, iş yapmaya ilgisi yüksek toplumlarda olur. Bu eğilim, muhakeme merkezi olan frontal lobun çalışma prensipleriyle ilişkilidir. Frontal lob, bir sürecin başlangıç aşamalarını algıladığında hemen sonuca yönelik ihtimalleri bir bir sıralar. Geçmiş tecrübelerle ilişkilendirerek en isabetli tahmini öne çıkarır. Sonra da bu tahmini doğrulamak için süreci sonuna kadar takip eder. Bu işlemi yapabilmesi için de merak duygusuna ihtiyacı vardır. Dolayısıyla merakla bir inşaatı izlemek, kafayı çalıştırır. Tabi bu davranışı tamamen geleneksel nedenlerle yapıyorsak başka… Herkesin yaptığı bu eylemi taklit ediyor da olabiliriz. O zaman bu eylem faydasız hale gelebilir.
“Merak zeka ile beraberdir.” vurgusu yaptık ama merak var merak var. Dedikoducu merakı var mesela, o bambaşka bir şey. Dedikoducu merakı tam tersi etki gösterir, yani zekayı azaltır. Çünkü dedikoducu merakı beynin kurgu yeteneğine hitap etmez, duygulara ve arzulara hitap eder. Dedikoduculuğun beslediği şey egodur. İnsanların zaaflarını, hatalarını görmek egomuzu kamçılar. Çünkü bu şekilde kendimizi daha normal, daha akıllı, daha dengeli hissederiz. Yok "Şu komşu yeni araba almış nerden buldu bu parayı acaba?", yok "Bu karısıyla kavga etmiş mevzu ne acaba?", yok "Şu kızına doğum gününde hediye almış ne aldı acaba?" vs. Bu gibi örneklerde ortada bir kurgu yoktur, frontal lob pek mesai yapmaz. Özellikle günümüzün büyük bir bölümünü bu tür saçma mevzuları düşünmek ve konuşmakla harcıyorsak eyvah! Kullanılmayan organ veya sistem zayıflar. Bu değişmez bir kuraldır. Az kullanıldığı için frontal lob zayıflar ve zeka giderek düşmeye başlar.
Zekayı, aklı, güvenilir olmayı önemsiyorsak eğer hangi konulara kafa yorduğumuza, hangi konular hakkında konuştuğumuza ve etrafımızda olan biten şeylere nasıl yaklaştığımıza dikkat etmeliyiz. Buna dikkat etmedikçe beynimizin kapasitesi azalacak, zekamız düştükçe bu süreci tersine çevirme kabiliyetimiz de gittikçe zayıflayacak. Bir çıkmazın içinde çırpınıp duracağız. Hepimiz buraya “bir işe yaramak” için geldik. “El Emin” olmak için. Görevimizi yerine getirebilmemiz için Rasulullah’ın sünnetini uygulamamız lazım. Dolayısıyla onunla senkronize olup onun akıl yürütme biçimine ulaşmamız, onun gibi düşünebilmemiz lazım. Sünnetin giriş kapısı farkındalıktır, farkındalığımızı artıralım.
Mazhar F. GÜR 22.05.2018 (Proje 99)
YORUMLAR