Nesilden Nesile Aktarılan Travmalar

Ahmet A. Kefenoğlu

“Bilinçaltı duyulmak için ısrar eder, tekrarlar ve bir bakıma kapıyı kırar.”
Annie Rogers

-Notları hep A olan, atletizmde dereceleri olan Jesse, hayatının yeni döneminde uykusuzlukla baş gösteren bir depresyon yaşamaya başlar. 3 doktordan ayrı ayrı aldığı tedavi, 2 psikoterapi, 2 uyku kliniği tedavisi de işe yaramaz. Ta ki yeni bir psikologun, Jesse'den ailesine geçmişlerinde onunkine benzer bir olay yaşayıp yaşamadıklarını sormasını isteyene kadar. Jesse, uykusuzluk çektiği dönemin başında gördüğü rüyalarında donduğunu aktarır. Donduğunu görünce uyanır ve tekrar uykuya dalması halinde öleceğinden korktuğu için uyumak onun için bir tehdit haline gelir. Ailesine geçmişlerinde donma vakasının olup olmadığını sorduğunda annesi ona daha önce anlatmadığı amcasının hikâyesini anlatır. Jesse’nin amcası şehrin uzak bir bölgesinde elektrik hatlarını kontrol ederken kar fırtınasından dolayı mahsur kalmış ve donarak ölmüştür. Jesse’den 30 sene önce yaşanan bu hadisenin yarattığı travma Jesse’de patlak vermiştir. Amcasının hikayesi ile bağlantı kuran hasta, zamanla bu uykusuzluk problemini çözer ve hayatına kaldığı yerden devam eder.

Genetik, modern zamanlarda gittikçe gelişen bir alan. İnsanın kendisinden önceki nesillerden getirdiği yetenek ve zafiyetlerin bu denli etkili olduğu son zamanlardaki araştırmalarla kendini iyice gösterdi. Beşer olarak aşamadığımız problemlerimizin kaynağının genetiğimizde yatıyor olduğunun keşfedilmesi bize çok şey anlatıyor. Ailemizden aldığımız alışkanlıklar, gelenekler ve hayata bakış tarzımız asırlar öncesinin kalıntılarını taşıyor. İnsanlık tarihinde gelişmeyi getiren süreçler çoğu zaman geçmişimizdeki olayları tanımamızla başlamıştır. Bireyin atalarından gelen alışkanlıklar nasıl bireyin bugününü etkiliyorsa toplumların geçmişinde yaşadığı olaylarla yüzleşmesi de gelişmeyi getirecektir. Kolektif zihin geçmişini doğru okuyarak bugününü doğru inşa edecektir.

-Jesse’nin hikayesine benzer bir hikaye de Lorena isimli bir kızcağızın başına geliyor. 19 yaşında sosyal ortamlarda kapana kısılmışlık hissiyle panik ataklar yaşayan bu genç kızın hikayesi de dikkat çekici. Sürekli endişeli olduğunu, zavallı hissettiğini ve en sonunda akıl hastanesine yatıp intihar edeceğini anlatan Lorena’ya psikiyatristi, ailesinde kendisininkine benzer bir kimsenin olup olmadığını soruyor. Doktor özellikle zavallılık kelimesi üzerinde durarak “Senin gibi kendini zavallı hisseden, intihar eden kimse var mı?” diye soruyor. Lorena annesinden, dedesinin zavallı kişiliğe sahip biri olarak tanındığını, en sonunda intihar ettiğini öğreniyor. Dedesinin akıbetini bilmediği halde panik atak rahatsızlığını gözünde büyütüp intihar hezeyanlarıyla dolan Lorena, genetik olarak aktarılan problemini kaderiyle yüzleşerek çözüyor.

Ana tema şudur ki: dedenin dedesi üniversite mezunu değilse üniversiteyi bitirmiş olman seni “üniversite mezunu” yapmıyor. Dedenin dedesi disiplinsizliği ile tanınıyorsa senin de disiplinsiz bir birey olman işten bile değil. Kaderi kırmak, kaderi tanımakla mümkün. İyi ve güzel huyların nesilden nesile aktarılması doğal görünürken kötü olanların aktarılmaması garip olurdu. İnsana düşen "Kaderinizi yapıp ettiklerinize bağladık." hükmünü doğru anlamak. Önceki nesillerin hatalarını düzeltmek, doğrularına çağa göre, mümkünse yenilerini inşa etmek.

“Hatalı kodları bi-hakkın ıslah etmek” için önce ebeveynlerimizle yaşadığımız hadiseleri gözden geçirmek, onlar yüzünde yaşadığımız hayal kırıklıklarını, bize öğretilmiş yanlış düşünce ve davranış alışkanlıklarını, korku ve gereksiz endişelenme tarzını görmek durumundayız. Kalıtsal aile travmalarının kim olduğumuza etkisini göz ardı etmeden düzeltmek sağlıklı birey olmak ve bütüncül bakarak sağlıklı bir toplum olmak için elzemdir. Babamız annemize nasıl davranıyorsa bizim de eşimize o şekilde davranmamız normaldir. Yine annelerimizin travmalarla dolu pembe, mor ve lacivert televizyon dizilerine  bakışı nasılsa bizim de Dark Knight'a  bakışımız çok farklı olmayacaktır. Kitap okuma alışkanlığı kazanmak istese de bir türlü başaramayan birinin bunun sebeplerini hem kendinde hem de mensup olduğu aile, çevre ve kültürde aramak zorundadır. 

-13 yaşındaki Kelly’nin başından saç koparmak gibi tuhaf bir alışkanlığı vardı. Durup durup kendi saçlarından koparıyor ve bunun rahatlatıcı bir eylem olduğunu söylüyordu. Annesinin doktora getirdiği Kelly, yalnız kalmaktan çok korktuğunu ifade ediyordu. Kelly’nin hikayesini sorgulayan doktor, onun daha 1.5 yaşında yaşadığı bir “ayırılık korkusu” hadisesi tespit etti. Bağırsak rahatsızlığından dolayı bir süre hastanede kalan Kelly'e, akşam saatlerinde hastaneden diğer kardeşlerine bakmak için ayrılan annesi ona bu korkuyu hediye etmişti. Orta-okul çağında Trikotillomani – saç yolma hastalığı – tanısı konulan Kelly, geçmişindeki bu hadiseyi kabullenecek ve iyileşecekti. 

Kelly, annesinin onu sonucunu tahmin edemeyeceği bir şekilde hastanede bırakmak zorunda kalmasıyla saç yolma hastalığına yakalanmıştı. Aslında kendi ülkemize dönersek şunu görüyoruz, ahalimizin ciddi bir kesimi 13 yaşında bir şekilde iyileşen Kelly kadar şanslı değil. İlk önce, Kelly’nin yaşadığı toplum zaten hastalık tanı ve tedavi kodlarının doğru çalıştığı bir toplum. İkincisi ise tedaviye cevap verme konusu; tedaviyi kabul etmek için de yine doğru çalışan bir zihne ihtiyaç var. Ahalimizin günlük hayatta yaşadığı ve yaşattığı problemler acaba hangi akrabalarının ihmal ve kasıtlarından ortaya çıkan kodlarla oluştu. 

Peki genetik kodlarla aktarılan huylar ve düşünme alışkanlıklarını nasıl değiştireceğiz? Örneklerde yaşandığı gibi… Tek gözün derinlik algısının zayıflaması gibi kendimizi kendimizle okumaya çalışmamız aşamadığımız engelleri aşmamızda bize fayda sağlamayacaktır. Biri diğerine dokunduğunda ona iki kat hızlı kitap okutabildiği, biri diğerine seslendiğinde onun iki kat daha hızlı koşabildiği bir dostluk ve kardeşlik ağında, kendimizi onların sayesinde okumamız mümkün. Elbette aynalar birbirini görecektir.
Ahmet A. KEFENOĞLU

Kaynak: Seninle Başlamadı - Mark Wolynn