Ahmet Kubilay

Ahmet Kubilay


Berkitilmiş Sağcının Davası Olmaz

31 Ekim 2021 - 13:06

"Allah’ın mucize yaratabileceğini çoğu bilmez. Çoğu nankördür. Çoğu zanna uyar."
Enam 37, Furkan 50, Yunus 36

"SURİYELİ mültecilere yırtık bot ve bozuk can yeleği satan ahlaksız tüccar zihniyeti gıda sektöründe de ortaya çıktı. Savaş nedeniyle üretimin durduğu Suriye’ye her türlü gıda ürününü satma olanağı bulan merdivenaltı üreticiler, Suriye’ye ayçiçek yağı ambalajı içinde kanola, keten, soya, pamuk yağı sattı."
Gazetelerden, 2015 

“Vatandaşlarımız (Suriye'dekiler değil T.C. vatandaşları kastediliyor:) yağ alırken dikkat etmeli. Hileli karışım yapan firmalara ağır ceza ve yaptırım uygulanmalı. Avrupa’da olduğu gibi ticaretten men edilmeliler ve hapis cezasına çarptırılmalılar."
Tahir Büyükhelvacıgil, Üç nesildir yağ üreticisi, 2016

Coğrafyamızda sağcılık yıkılmadan -sağcılık ve türevleri tarihin "soykırım" müzesinde yerini almadan- memleketin felaha ereceğini sanmıyoruz. Bu fikrimizden "sol" fikriyatı desteklediğimiz de sanılmasın.

Sağcılığın türevleri nelerdir? Bu küçük adamlık fikriyatının çeşitleri çok olmakla beraber iltihabın çoğu, kabaca tanımlayacak ve ayrı ayrı örgütleniyor görünmelerine rağmen aynı dış mihraklara bağlılıkları açısından tek başlıkta ifade edecek olursak; Truman İslamcılığı ve milliyetçiliğidir. Nam-ı diğer Nato İslamcılığı, Nato milliyetçiliğidir. Batılı felsefecilerden aşırı beslenen, okuduğunu anlamadan beslenen, onların basit izdüşümü olan milliyetçilikten ve biraz Suud, biraz sahte Osmanlıcı, İslamcılıktan bahsediyorum. Batılı Hıristiyan muhafazakar modeli esas almaya kalkıp aslında onu da beceremeyip; çok adi, çok yetersiz ve trajikomik liberal ve tahripçi benzerini inşa edip, kendini bir ideoloji, millî veya gayrimillî bir ideoloji, bir fikir sahibi sanmaktan bahsediyorum. Oysa binlerce yıllık millî varlık ve binbeşyüz yıllık "İslam'ın kılıçdarlığı" karşısında minik menfaatçilerden ibarettirler ama kendilerini dev aynasında görürler. Mevlana Mesnevisinde şöyle der:
            Bir sinek, eşek sidiğinin üzerinde gezinen saman çöpünün üstüne kondu.
            Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı doğru kaldırdı.
            "Ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş;
            Epey müddet zaman ve emek harcamış adamım” diyordu.
            İşte deniz, işte gemi, işte adam.
            İşte kaptan, işte görüşü keskin bir kahraman. Karşınızda.


Kastettiğimiz bugün kurumsal anlamda mecburî taraftarları "şimdilik" çoğunluğu teşkil eden fikriyattır. Etkili bir insan modelleri, teşkilatlanmada seçicilik, eğiticilik, gelişmecilikleri yoktur. Bırakın millî varlığı geliştirmeyi, asırlardır biteviye yenilmemize, kısa dönemlerde zafer halüsinasyonu, uzun dönemlerde de asıl hâl, bu içinde bulunduğumuz delikanlı övüten, güdümsüz, bereketsiz, cenabet hâl olmak üzere korkunç bir medeni yenilgiye karşı ne bir ıslah, ne bir idrak fikri olmayan bu görüşler, acıdır ki her neyi temsil, her ne şekilde temsil iddiasındalarsa sapkın bir şekilde o şey, o varlık değildirler.

Evet, bu herifler çoğunlukla her ne olmak iddiasındalarsa o değil, tam zıddıdırlar. Genelde temsiliyet iddialarının zıddını işaretleyen bir duruşa sahiptirler. Madam Manukyan* ne kadar erkeklik, ne kadar namusluluk iddiasındaysa o kadar tersidir. Lakin para bol, basit usulde sosyal düzenin gerektirdiğini yapıyor, vergisini veriyor. Madamın bıyıklarını balta kesmez oluyor.

Ama korku dağları bekliyor. Alkışlar anlıktır ve her ânın tebriği aradan makul bir süre geçip de geriye dönülüp bakılabilse; yani bu kesimler ve kadrolarda öyle bir farkındalık, öyle bir benlik ve olayların gidişatını okumak yeteneği var olsa idi; dönüp baktıklarında her adımlarında hata, her adımlarında zarar ve yanılgı göreceklerdi. Envanter sayımı yaparken tek tek her mübarek koyunu sayıp, "bu hasta", "bu da hasta" derken bütün mübareklerin hastalığını ayrı ayrı idrak ederler de totalde ellerindeki bütün varlığın bir hastalıkla malul olduğu sonucuna varamazlar. "Parçaların hepsi hastaysa bütün de hastadır." Aristo'dan neredeyse ikibuçuk bin yıl sonra hâlâ bu türden çıkarımlar yapmak hususunda yeteneksizdirler. Bu coğrafyamıza has tuhaf bir toplama, çıkarma, bölme, aritmetik arızasıdır. İçlerinden bazısının da makul olmak, gerçekten doğru okumak işine, menfaatine gelmez ki o da ayrı bir husustur.

Günlük hayat üzerinden bütün göstergeleriyle zararlı olduğu ehli vatan ve imana aşikar olan altkültürü yerine göre ıslah, yerine göre imha niyetini bırakın, bir zararlı "altkültür" idrakleri bile yoktur.

Ancak var olan üzerinden güç inşaı kasıtları vardır. Teşkilatlanma modelleri aşağıdaki gibidir: Çekirdek kadrolarında menfaatçiler, onları takip eden daha geniş halkalarda daha az akıllı ama yine menfaatçiler, halkaların en genişinde sırtından ancak yiyicilere yarar, sahte ve geçici imparatorluklar yükseltilen, samimi, gariban, aklı daha da zayıf, idraki daha da kıt, daha geniş bir halka halinde, basit, günlük, minik menfaatçi kitleler.

Ezcümle, hasılı kelam; ellerindeki güç, mevcut ekmeğin daha kısıtlı bir kadroda, lümpence, (iddia edilen gibi demokrat değil) nepokrat bir usulde aşırılması, bölüşülmesi için inşa edilmiştir. Son tahlilde bu türden güçler ancak "gavur"a yaramaktadırlar. Kehf Suresi'ndeki iki bağ sahibinin kıssası en çok böyle zamanlarda okunmalı, virdi zeban olmalıdır.

Bilinen eksik ve saçma usuller de, bütün erillik, erkeklik iddialarına rağmen, bu türden yapıları zaten batı veya yeni yükselen doğu güçlerinin hünsâ müşkil**, pasif müttefiki yapmaktan öte bir işe yaramamaktadır. Milli kültürümüzün ve milli kültürümüzün büyük ölçüde beslendiği Kuran'ın istediği bir araya geliş ve insan modeli bu değildir. Bugün hasip nasip türü menfaatperest ve bütün değerleri suistimal edici bir ikiyüzlülüğün örgütlenmesine sağcılık denmektedir. Neye, niye karşı çıktığını bilmeden karşı çıkmaya da solculuk denmektedir.

Sağcılık ve bütün türevleri kalitesiz ithalattır. Kitapta yeri yoktur. (Zinhar solculuk da öyledir.)
Parantez içinde yaptığımız gibi neden sağcılık hakkında zararlılık ve arıza tespiti yaparken "aman ha solculuk da öyledir" deriz. Çünkü aynı salgın kafanın iki boyutlu basit idrakten öte bir idraki de nadirattandır. Tespitinizin doğru veya yanlışlığı onu ırgalamaz. Hele de sevmediği birilerinin iddia ve ifadesine benzeyen bir itirazla karşılaşırsa sizi "ondan" sayar. Kendinden başka herkes düşman, ona karşı fikir ortaya koyabilen herkes de haindir. Mesela diyelim ki o bir dönem, suda balık avlar. Tercihi buyken bütün balık yiyenler, balık sevenler doğru yoldadır. Sonra olur ya, günlük hayatın olağan akışında balıktan zehirlenince kendince haklı olarak balık avlamayı keser. Ama bu kez de kendinden gayrı balık avlayan, yiyen, seven herkes haindir. Ömrü boyunca bu git geller içinde yaşar da aslında hiç mesafe kat edemediğini idrak edemez.

Hünsâ müşkil dedik de, bir yerde, hünsâ müşkil için sorun yok. O her şekilde yırtıyor. Anlaşılan odur ki onunla beraber hareket eden için sorun vardır. Şöyle bir görüş var: "Hünsâ müşkil, erkeklerin safına dahil olup namaz kılarsa, namazı tamam sayılır. Ancak o safta onun sağında ve solunda bulunan ve tam arkasında bulunan kimseler namazı iade ederler." Şimdi bu görüş isabetlidir, değildir, onu ehline havale edelim. Bizim aklımıza takılan kısmı son kısımdır. Her kim ki hünsa müşkil'in yanında bile ibadet etse, salat dursa, onunla aynı safta bir duruş gösterse o namazın iadesi gerekir, deniyor. Ben bunun getireceği sosyal hareketliliği düşünüyorum da, işiniz yaş beyler. Bir kaç asır tevbe gerektir. Aynı saftayken bile böyle sorumluluk doğuyorsa, bir de hünsa müşkillerin ardında saf tutmanın hükmü nedir? Biz bilmeyiz. Hızırla Kırk Saat'in "Ey yeşil sarıklı ulu hocalar"ı bilir. Onlar cevap versinler. Bizim bildiğimiz; yandı gülüm keten helva. Sür eşeğini Niğde'ye. Yahut berkitilmiş sağcılığın davası olmaz.***

Bu idraksizliğe karşı galip gelinebilir mi? Kesinlikle mümkün. Fazlasıyla mümkün. İronik bir şekilde bu ahmaklık denizinde aslında en mümkün ada bu çirkef münafıklığın erişemediği bir mübarek "Temim ed-Dârî" adasıdır.**** Ama mesele doğru yolda olmak, mesele adamlık dininden taviz vermemektir. Allah idraklerimizi artırsın. Yeni bir idrak, hakiki bir adamlık nasip etsin. Allah özün değişmesini, usulün değişmesini, kültürün bütünüyle değişmesini nasip etsin. Allah var, gam yok. Aslanlar sayıyla sayılmaz.

* Bir zamanların efsane patroniçesi. Sağ ve sol bütün idarecilerin sık sık ödüllendirdikleri iş kadını. Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır.
** İslam dininde, müftilerin baskın görüşüne göre "hünsa müşkil", son gusül aldırılmadan defnedilir. Onu ne kadın, ne erkek yıkayabilir. Sadece "birisi", "birileri" eline bir bez parçası sarıp ona teyemmüm verir. Böylece yıkanmış kabul edilir. Yazımızda bahsedilen Truman doktrini eseri sahteliklerin cenazesinin kaldırılacağı o mübarek zamanlar geldiğinde ironi olsun diye "Amerikan bezi" kullanılmasını tavsiye ediyoruz.
*** Kim tarafından berkitilmiş, kim tarafından tahkim edilip, güçlendirilmiş: Nato tarafından. Kıble değil Nato tarafından.
**** Kütübü Sitte'deki, meşhur ve yeri mütemadiyen değişen ada hadisine işaret var.


Ahmet Kubilay 2018-04-12 20:05:12

YORUMLAR

  • 0 Yorum