NASİBİN SUÇU NE?
Anormalin normal, normalin anormal kabul edildiği bir distopya hayal edin. Ettiniz mi? Durun durun, hayal etmeyin. Hayal etmenize gerek yok. Bizzat distopyanın içindesiniz. Rüya gibi ama gerçek. Her seferinde uykudan uyanmak istersiniz fakat -kendisi unutsa da- insan olmaya adanmış adaylar size “Biraz daha uyu, daha vakit var.” diyecekler. Arabesk ninnilerle uyutmayı hayat tarzı haline getiren arkadaşın, gardaşın, bacanağın hatta ve hatta karın, annen ya da baban olabilir.
Yeni kuşaktan bir ses yükselir:
- Ne demek istiyorsun boomer? Nasihatçi üslubunuz bıktırdı bizi. Bize gerçekleri anlatın.
- “Hayırlısı ne ise o olsun.” temennisiyle “günleri nasiple kovalamanın çaresizliğinde çare arıyormuş gibi yapmanın” ne anlama geldiğini anlamayan Selami’yi tanıdınız mı?
- O da kimmiş? Anlat hele.
- Anlatacağım. İyi dinle! Anlatacaklarımı sol kulağına taktığın küpe gibi sağ kulağına da küpe yap ki dengeli olsun.
- Güldürüyorsun beni boomer? Anlat hadi lanet olası altkültürün arabesk masalını.
- Tamam tamam, anlatıyorum.
Nasibin konfor alanına sığınan Selami, kaderin cilvesinde çiftetelli oynamayı pek seviyordu. Sanki Selami elinden gelen her şeyi yapıyordu da kaderin cilvesi onun nasibini vermiyordu. Tembelliğin, vurdumduymazlığın vermiş olduğu hazzın günahını nasibin boynuna yüklemek de neyin nesiydi?
Nasip kanununun sesi simülasyonda yankılanır:
- Selaamii! Uyan artık.
Nasiple yatıp nasiple kalkan, nasipten ötesine geçemeyen Selami vurdumduymaz bir tavırla sayıklar:
- Sen de mi bacanak? Bırak beni, nasipten ötesi yok.
Selami uykudan irkilerek uyanır ve oturduğu yerden odanın duvarlarındaki çatlakların içine doğru dalar. Rüyanın tesirinde kalan Selami, duvardaki çatlaklara daldığını fark edince bir daha irkilir ve apar topar evinden çıkar. Arabasına bineceği anda bacanağıyla karşılaşır. Gördüğü rüyanın bir anda gerçekleştiği zannıyla şoka giren Selami:
- Nerden çıktın sen bacanak?
- Hayırdır Selami, daha uyanamadın mı?
Nerden çıkacağım. Cafer’in düğününe gidecektik. Unuttun mu?
- Pardon bacanak. Uykudan bir türlü uyanamıyorum. Uyanınca da bir türlü kendime gelemiyorum.
- Aman diyim Selami, yalanın farkına varıp bir kat daha yalandan uyan da gerisi kolay.
- Anlamadım bacanak?
- Neyse neyse. Kiralık ev bulabildin mi?
- Nasip.
- Araştırdın mı?
- Daha araştırmadım. Nasip olursa araştıracağım.
- Bir sene oldu Selami. Sen hâlâ nasip diyorsun.
- Nasip kardeşim. Kiralık bir ev buluruz bakalım. Nasipten ötesi yok.
“Her koyun bacanağıyla yargılanır.” düşüncesiyle Selami’ye yardım etmeye çalışan bacanak, onu nasibin konfor alanından çıkarmaya çalışıyordu. Aradan bir sene daha geçer ve distopik harikalar diyarında enflasyon üçe katlanır. Nasibini aradığını zanneden Selami, sonunda ücra bir mahallede kiralık bir ev bulur.
Bacanak:
- Oo Selami, hayırlı olsun kiralık ev bulmuşsun.
- Buldum bacanak. Fakat daha önce oturduğum evin kirasından üç kat daha fazla ödüyorum.
- Ahh Selami ahh! “Tez elden şu evden çık yoksa civarda bütçene göre kiralık ev bulmak zor olur.” demiştim sana.
- Nasip işte bacanak.
- Ya bunun neresi nasip. Zamanında imkânın varken de nasip diyordun. O zaman bütçene göre kiralık ev bulmak daha kolaydı.
- Nasipten ötesi yok.
Selami’nin gözlerinde kadercilik oyununa mahkûm oluşunun hastalığına kapıldığını fark eden bacanak, belki üç asır, belki beş asır, belki de bin yıldır suçu kadere yükleme hastalığının bu asra kadar devam etmesine isyan etti:
- Nasibinde boğul Selami. Nasip, nasip olalı böyle zulüm görmedi.
O sırada simülasyonda bir pencere açılır ve nasip dile gelir:
- Bak şimdi bunu da benden bilir Selami.
Cesur HEPAKA
YORUMLAR