Nuri N. Dokuzoğlu

Nuri N. Dokuzoğlu


Cognitive Bias (Bilişsel Önyargı) - Norm Seviyesini Yükseltmek ve Başarıya Ulaşmak İçin

18 Kasım 2021 - 09:55

Öznel yargılar, önyargılar, peşin hükümler… Manasız genellemek, unsurları birbirine karıştırmak, önerme kuramamak, yanlış önermelerle doğru sonuca ulaşmaya çalışmak... Bilgiye önem vermemek, güce tapmak, perde arkasından çakılan selamı alamamak... Dış görünüş üzerinden değerlendirmek, sadece iyi bir hitabete kolayca ikna olmak, çoğunluğa kanabilmek... İletişim kuramamak, aynı dilde aynı şeyleri anlayamamak... Yeniye kapalı olmak, farklı olanı taşlamak, kendisi dışındakinin de doğruluğu ihtimalini çoğu zaman göz ardı etmek…

Kalburüstü kişilerin normal görmedikleri ve çoğunlukla yapmadıkları davranışlardır bunlar. Yukarıda saydığımız ve buna benzer birçok anormal davranışın psikolojik izahı mevcut. Bunlar “Cognitive Bias” başlığı altında izah edilmiş. Hepsinin de sosyal hayatta karşılığının olduğunu görüyoruz. Buradaki önemli nokta “Cognitive Bias” tanımında da geçeceği üzere irrasyonellik. Neticede, iletişimsizlik, kuru gürültü ya da baskın olanın her zaman haklı olacağı inancı gibi çözüme ve kamuya yararı olmayan durumlar ortaya çıkıyor. Önce tanıma, ardından da türlerine ve örneklerine bakalım.

Türkçesi “Bilişsel Önyargı” olan “Cognitive Bias”ın tanımı şu şekilde yapılıyor:

“Bilişsel Eğilim (Bilişsel Önyargı), diğer insanlar ve durumlar hakkında mantıksız olabilecek çıkarım sapmaları için kullanılan bir kalıptır. Bireyler ellerindeki mevcut girdiler neticesinde kendi nesnel, sosyal gerçekliklerini yaratırlar. Öznel girdi yerine, bir bireyin kendi yarattığı sosyal gerçeklik inşası sosyal dünyadaki davranışlarını da dikte edebilir. Böylece, bilişsel eğilimler bazen algısal bozulmalara, yanlış yargılara, mantıksız yorumlama ya da geniş anlamıyla mantıksızlığa (irrasyonalite) yol açabilir.”

Türlerine geldiğimizde çok fazla bilişsel önyargının olduğunu görüyoruz. Bunlardan bazılarını özellikle de günlük hayatta fazla rastlanılanları ele almak makul görünüyor.

İnsanların duydukları, gördükleri, öğrendikleri ilk bilgiye olan “sadakatlerini” anlatan bir bilişsel eğilim var. Buna “Demirleme Eğilimi” deniyor. Bir durumla alakalı bir bilgi öğrenildiğinde yalnızca onun üzerinden gidip o bilgiyi tek referans görme durumu. Bir deneyde insanlardan bir çarkıfeleği çevirmeleri ve Mahatma Gandi’nin kaç yaşına kadar yaşadığını tahmin etmeleri isteniyor. Deney sonunda çoğunluğun çarkıfelekten çıkan sonuca göre yaş tahmininde bulunduğu görülüyor. Birbirinden bağımsız iki bilgide ilk referans kabul edilen bilgiye olan sadakat, alakasız çıkarımla sonuç verebiliyor.

Çoğunluğun hareket prensibinin doğru olduğu inancı ise “Çoğunluk Etkisi”dir. Çoğunluğu yönlendirebilme ve çoğunluğa etki edebilme kapasitesine sahip insanlar, hedefleri doğrultusunda farklı yöntemlerle çoğunluğa hitap ederek aynı çoğunluğu yönlendirebilmektedirler. Bu çoğunluğun dışında olanlar da zamanla çoğunluğun etkisinden etkilenerek kararlarında ya da inançlarında çoğunluğa uyma eğilimi gerçekleştiriyorlar. “Fena halde yanılanların” “fena halde yanılma” sebeplerini akıl etme yönünde girişimleri olursa öncelikle bakacakları nokta burası olabilir… Dan Rice’nin “Bando Arabası” ve “Asch deneyi” çoğunluk etkisine örnektir.

Bilişsel eğilimlerden biri var ki kişisel manada başarısızlığının nedenini arayıp buna kafa yoranlar varsa derdine bir nebze derman olacaktır: Kör Nokta Eğilimi. İnsanların özellikle kendi duygularını ve düşüncelerini okuyamama ve bundan kaynaklı görmeleri gerekeni gözden kaçırdıkları durumlardır ve başkalarının davranışlarında görülen kusurların kişinin kendisinin yaşaması halinde bunu yeterince fark edememesidir. Bunun sonucunda da verilen kararlar çoğu zaman yanlış olmakta, aynı hatalar tekrar etmekte ve örüntülerden bir netice çıkarılamamaktadır. Kişinin kendisini doğrudan okuyabilmesi güç bir durumdur. Kendini okuyabilme, belli kontroller yeterli manada sağlandıktan sonra elde edilebilecek bir güçtür. İstenilen seviyeye ulaşmak içinse “ayna” görevi gören bir çevre oluşturmak bu anlamda basamak oluşturur. Bu yapılmazsa bir sürpriz beklemek anlamsızdır. Kör noktalar, kaçırılan fırsatlar, silsile halinde devam edecektir.

İnsanların yaşadıkları olumsuz durumları dış etkenlere bağlayarak izah etme hastalığı var ki buna da Actor Observer Bias (Aktör Gözlemci Önyargısı) deniyor. Kişiler yaşanılan aynı olumsuz durumu başkaları üzerinde gördüklerinde bu olumsuzluğu, fiili yapanın karakterine bağlarlar. Örneğine fazlaca rastlıyoruzdur. Kızına bir konuda laf ettirmeyip aynı konuda gelinini adeta yerden yere vuran kaynana, oğlu başarılı olunca başarıyı oğluna, başarısız olunca başarısızlığı dış unsurlara bağlayan teyzelerin tarzı…

Aktör Gözlemci Önyargısı'na yakın olan başka bir eğilim ise “Self Serving Bias.” Türkçesi “Kendine Hizmet Eden Önyargı.” Bu da fazlaca klasik ve bir o kadar manasız ve de irrasyonel bir vakıa. İnsanların gerek kendi imajlarına zarar vermemek gerek kendi mütmainliğini zedelememek adına gerçekten uzaklaştığı eğilim. Bu eğilime göre, kişi bir konuda başarılı olduğu zaman, kişiyi başarıya ulaştıran unsurlar tamamen o kişiye aittir. Başarısız olduğunda ise bunu çeşitli bahanelerle bastırmaya çalışır. Sınavdan iyi not alınca kendini başarılı ve sınavın da güzel olduğunu savunan öğrencinin başarısız olunca başarısızlığını sınavın zorluğuna veya öğretmenin kendisine takmasına bağlaması veyahut da sınav sorularında problem olduğunu iddia etmesi bu vakıanın belki de en yaygın örneğidir. Bu eğilimden kimseye ekmek çıkmaz. Geniş zamanda ya hep başarısızlık olacaktır ya da başarı istenilen noktaya ulaşmayıp bir şeyler eksik kalacaktır.

Siyasette, ideolojilerde özellikle ön plana çıkan, bir nevi güç oluşturup, oluşturulan gücün meşruiyetinin herkes tarafından kabullenilmesini sağlamayı amaçlayan bir başka eğilim “System Justification Theory (Sistem Gerekçelendirme Teorisi).” Bu eğilime göre, hâkim konumda olan odağın ideolojisinin bir gereği olarak, kendisi dışında olanları kötüleyerek onları dezavantajlı hale getirmek ve onların farkında olmadan durumu içselleştirmesini sağlamak temel amaçtır. Böylelikle o odakta hâkimiyet de sağlanmaktadır. Teori, kendi içerisinde daha fazla detay ve çeşit barındırıyor. Bu eğilimde olan kişi, kendisinden öncekilerin kötü uygulamalarını kullanarak, kendi yaptığı, aslında doğru ya da yeterli olmayan icraatlarını, kendinden öncekilerden daha iyiymiş gibi ya da doğruymuş gibi gösteren gücün, hem kendi meşruiyetini sağlaması hem de sağladığı bu güçle dezavantajlı olan gruba da gücünü inandırması ile aleyhine oluşacak güçleri bu inançla bertaraf etmiş oluyor. Dezavantajlı olan grup ise sözde daha kötü icraatlar gördüğü için bu durumu içselleştiriyor, doğru olanın bu olduğu fikrine inanıyor ve farkında olmadan o gücü, bir savunucu konumuna geliyor. Teoriyi daha iyi anlamak için günlük ideoloji ve siyasi tartışmalara göz atabilirsiniz.

Dünya değil, insan adaletlidir. Ya da insan, dünyayı daha adaletli, daha yaşanılır konuma getirmekle mükelleftir. Ama “Adil Dünya İnancına” göre bu tam olarak böyle değildir. Sıradaki bilişsel önyargı çeşidi, “Adil Dünya İnancı.” Bu eğilimde olan kişilerde dünyanın âdil olduğu inancı vardır. Bu inançtakiler, yaşanılan olayları kişinin kendisine bağlarlar. Bir kişi sorun yaşadığında bunu dünyanın adaletsiz bir yer olabileceğine değil de sorunu yaşayan kişiye bağlarlar. Tek bir bağlamla kesin sonuca varamazsınız. Bir problemde, problemi yaşayan kişinin etkisi muhakkak olabilir ama her problemi bu şekilde izah etmek, bağlamları bir kenara bırakmak ne kadar doğrudur? Tecavüze uğrayan bir kadının bunu hak etmiş olabileceği, parası çalınan bir kişinin de aynı şekilde buna maruz kalmasının mağdurun kendisiyle alakalı olabileceği uç bir düşünce eğilimidir.

İnsanlar hakkında peşin hükümlere varmak olumlu da olsa olumsuz da olsa yanlıştır. Genelde de olumsuz yaklaşımlar olur. Ama bir insanı görünce onun hakkında hemen olumlu sonuçlara ulaşan, kendinden sözüm ona emin olan insanlar da var. Bu insanların yaklaşımına “Halo Effect (Halo Etkisi)” deniyor. Bir kişi ya da nesnenin bir özelliğini alarak o kişi ya da nesne için kesin yargıya ulaşma etkisidir. Ama buradaki etki özellikle bir insanı ilk gördüğünde (yakışıklı bir erkek, güzel bir kız, iyi konuşan ve iyi giyinimli ya da temiz yüzlü bir insan olabilir) onun iyi, doğru, ahlaklı, güvenilir vs. insan olduğuna dair kanaat oluşturma yanlışıdır. Bir insanla iş yapılmamışsa, yola çıkılmamışsa, çeşitli zorluklarda verdiği tepkiler gözlemlenmemişse, kriz anında ne yaptığına bakılmamışsa o insan hakkında verilen kararların doğruluğu en fazla sezgisel olacaktır. Ahalinin sezgisi de kolpacılara kaptırılan paraların miktarından ölçülebilir.

Cehalet mutluluk getirebilir. Muhataplarına sormak lazım. Bir işin ya da makamın sorumluluğunu birine emanet etmek çok kolay olmamalı. Aynı zamanda sorumluluğu alacak olan da bunu kolayca kabullenmemeli ve emaneti teslim etme kabiliyetini gözden geçirmeli. Daha az bilgi, görgü ve yeteneğe sahip olanların daha çok bilgi, görgü ve yeteneğe sahip olanlara göre özgüveninin verdiği yetkiyle kendilerini yetkin ilan edip verilen yetkiler ölçüsünde her şeyi bilip yapabileceği fenomendir “Dunning – Kruger Etkisi.” Bunun yaygın olması durumunda da yetkin olan kişilerin hâkimiyet gösterememesi ile birlikte bu kişilerin kendilerini geri plana çekmesi ya da çekmek zorunda kalması, meydanın keçilere kalmasına sebebiyet vermektedir. Ortalamanın da günbegün nasıl düştüğüne rakamlarla şahit olunacaktır.

***
Sayısı bir hayli fazla olan Cognitive Bias’ın, sosyal hayatta karşımıza fazlaca çıkan türlerini aktardım. Bilişsel eğilimin, başka bir yanlış eğilim olan safsata ile benzerliğinin olduğunu düşünüyorum. Safsata, dile, dolaylı olarak beyine ve vücuda nasıl zarar veriyorsa, aklı bertaraf edip anormal davranılmasına sebep olan bilişsel eğilimler de aynı oranda zarar veriyordur. Bu eğilimleri fark edecek ortam, fark ettirecek çevre olmadıkça, yanlış yapıldığının farkına dahi varılmadan bir ömür geçip gidecektir. Neticede yorgun ve erkenden yaşlanmış bir beden, sığ bir akıl, kendini gerçekleştirememiş bir kişilik, kendinden sonra, kendine dair hatırlanacak bir fayda bırakamamış bir insan olarak anılmak içten bile değildir.

Kaynaklar:
wikipedia.org/bilişsseleğilim
medium.com / bilişselönyargılar
eksisozluk.com/cognitivebias


Nuri N. DOKUZOĞLU 03.10.2020 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum