Ahmet Kubilay

Ahmet Kubilay


Başka Rüyalara Sahip Filler

31 Ekim 2021 - 10:10

Rüyasında Hindistan gören fil, Mesnevi'de geçen bir metafordur. Bu metaforla, zenginleşince azgınlaşan insan kastedilir. İnsanlarla beraber yaşayan filler, bazen sebepsiz yere azgınlaşıp, etrafa saldırırmış. Birileri bu masum ve mazlum filler için "rüyasında Hindistan'ı gördü de canı sıkıldı, esaretine isyan ediyor" diye düşünmüş olmalı ki böyle bir deyim ortaya çıkmış. Bense bu yazıda, bu metaforu oturduğu anlam mahallinden kaldırıp, rüyasında anavatanını görünce esaretini ve eski varlık imkanlarını hatırlayıp, derin bir kayıp zamanlar nostaljisi yaşayan, o eski şanlı ve ihtişamlı günleri arayan bir filin masum sistem ve gelişme, şahlanma arayışları anlamında okunacağı bir mümtaz mahalle oturtacağım.

Hindistan muhtemelen dünyanın en kalabalık ülkesi. "Birinci sırada Çin, ikinci sırada Hindistan var" diye düşünenler yanılıyor olabilir. Hindistan'da doğru dürüst bir nüfus sayımı yapıldığına, yapılabileceğine inanmıyorum. Çin; merkezi devlet yapılanması, tek parti iktidarı, sıkı dijital kontrol sayesinde nüfusunu neredeyse hatasız saptayabiliyor. Çin'de nüfus sayımı yapmak, askeriyede içtima almak kadar net başarılabilen bir şey. Askerlik yapanlar bilir. Sayım yapılırken binlerce askerin tek bir tanesi bile ıskalanmaz. Çünkü ordumuzda bir sistem vardır. Çin, plancı projeci sistem anlayışına paralel olarak gerçek rakamları saklama eğiliminde değildir. Ama Hindistan'da biraz bizdekine benzer olarak, siyasi sebeplerden nüfusu daha yüksek gösterme eğilimi vardır. Siyasi partilerin toplu oy satın almaya alışkın olduğu Hindistan'da pek çok yerde nüfusun abartılı olarak kayda geçirildiği de düşünülürse Hindistan'ın gerçek nüfusu hakkında kafalarımız daha da karışacaktır. Ama benden söylemesi, bir ihtimal, Hindistan dünyanın en kalabalık ülkesi olabilir.

Hindistan'ın siyasi sistemi ilk bakışta, bizim gibi ileri demokrasi seviyesinde, halkın iradesinin tam tecelli ettiği coğrafyalardan bakan gözler için tam bir curcuna görüntüsü veriyor olabilir. Ama biraz yaklaşıp, daha net görüntü aldığınızda bu siyasi çeşitliliğin Hindistan'da göreceli olarak yolsuzluğun, hırsızlığın azaltılmasında, inovasyonun, sistem kurucu anlayışın tahakkukunda, en doğru politikaların tespit ve tatbikinde büyük kolaylık sağladığı fark ediliyor. Bir yerde mutlak bir siyasi çoğunluk olması orada siyaseti güdenlerin kontrol edilme ihtimalini neredeyse sıfırladığı için kendi haline bırakılan nefslerin hata yapma ihtimali çok büyüktür. Kimse kendi vicdanına bırakılmamalıdır. Murakabe vasıtaları olmak zorundadır. Ve siyasi iktidarlar için en iyi kontrol aracı da güçlü bir muhalefettir. Güçlü muhalefet, retoriği sağlam, her hatayı tespit eden, konuşan muhalefet anlamına gelmiyor. Çünkü muhalefet istediği kadar net konuşsun, etkili konuşsun, eğer siyasi iktidar "halk ne olursa olsun beni yine seçer" eminliğindeyse herhangi bir itiraz, herhangi muhalefet umrunda olmayacaktır. Hatta politika üretirken en iyi politikalarla da çok uğraşmayacaktır. Minare ne kadar yüksek olursa olsun imam bildiğini okuyacaktır.

En iyi, en etkili politikalar en gayret isteyen, en risk alınan politikalardır. Eğer iktidardan kolay kolay düşmeyeceğine inanan bir anlayış yönetimdeyse niçin kendini zahmete sokup en gerçek değişim ve gelişim için uğraşsın ki? En kaliteli, adil olunmak zorunda kalınan yönetim, muhalefetin nefesinin ensede hissedildiği siyasetin hakim olduğu yönetimdir. İnsan tekinde bile gelişme için şart olan, bir şeytanın varlığıdır. Hiç etkisi olmayacak bir şeytan, zayıf bir şeytan insanın gelişmesine değil bilakis daha da gerilemesine, bizzat şeytanlaşmasına vesile olacaktır. İşte Hindistan'da mevcut durum; kuvvetli ve pusuda bir muhalefet ve iktidardan her an düşme endişesi içindeki mecburi istikameti gayret ve adalet ve inovasyon olan muktedirleri doğuruyor.

Hindistan'da 29 eyalet var. Bu eyaletlerin 18'inde nüfus 25 milyonun üstünde. En kalabalık eyaletin nüfusu 200 milyon, iki eyaletin nüfusu 100'er milyon. Bu eyaletlerin hepsinin hükûmet ve başbakanları var. Kalabalık eyaletlerde ikişer meclis var. Ülke çapında genel seçimlere girme yeterliliğine sahip 7 siyasi parti varken, bir ve daha fazla eyalette seçime girebilen lokal partilerin sayısı en son 50 civarında idi. (2018 yılı başı itibariyle.)

Hindistan'ın politik sistemi geniş çapta yolsuzluk ve hırsızlıkla da anılıyor ama birbiri kontrol eden siyasi partiler ve bu partilerle saf tutan basın sayesinde herhangi bir yolsuzluk çok hızlı ortaya çıkarılıp, kamuya mal edilebiliyor. Zaman ilerledikçe Hindistan'ın kavga ede ede daha kaliteli bir sisteme ulaşacağını öngörüyoruz.

Sistemlerinde fakir ülkelerde neredeyse bir zorunluluk olan "askeri darbe"lerin görünmeyişi de dış mihrakların bu ölçüde dengeli ve her alt kültürün tespit edildiği, eşit muamele gördüğü bir "sistem"e müdahalelerinin çok zor olmasından kaynaklanıyor. Evet, bir ülkeye dış mihrakların her konuda ve sıklıkla, kolayca müdahale edebilmesini istiyorsanız altyapısında bir sürü farklı sistem ve altkültürlerin dengeli biçimde oturmadığı acemi ve baştansavma bir düzenlemeyle yasama, yürütme ve yargıyı tek bir kişiye veya zümreye verin ve seyredin gavurların kademe kademe bütün mevzileri ele geçirişini. Özgüvenin bir sisteme değil de şahsi iddialara dayananı rasyonel değildir.

Hindistan pek çok alanda kendine has modellere sahip. İşte bu orijinal yerli modele sahip olmak bir ülkenin gelişmesinde ve hayatiyetinde korkunç önem arz eden bir husus. Mesela Hindistan "süper üniversite"lere sahip. 3 Idiots filmini seyredenler bilecektir. Her yıl yarım milyon gayretli adaydan ancak 100-200'ünü bünyesine katan türden çoğu teknik üniversite olan bu eğitim kuruluşları özellikle son yirmi yılda, her yıl daha da etkisi artan ve yoğunlaşan biçimde Hindistan'ı şimdiden geleceğe taşıyor. Hindistan uzun süre bu süper üniversiteler üzerinden özellikle ABD'ye beyin göçü verdi. Ama sıkı aile yapısı, devam edegelen sistem fikri ve töre anlayışı ABD'de yaşayan 3,5 milyon civarındaki Hintli'yi Hindistan'da yaşıyormuşcasına Hindistan'a da katma değer üretir halde tutuyor.

Aynı Hindistan'da başka bir örnek olarak Mumbai metropolünde Dabbawala, Türkçesi "sefertasçılar" olan bir sistem var. Bu, beş çeyrek asırdır devam eden bir sistem ve 6 milyon "işlemde" ancak bir hata payıyla ulaştıkları iş görme yeteneği iş okullarında örnek olarak okutuluyor ve rekor sayılıyor. Evet, bu sistemi kuranlar çoğu doğru dürüst eğitim görmemiş, yaşadıkları bölgede de dışlanma sınırında yaşayan çok fakir bir "kast"a mensup insanlar. Ama 125 yıldır yürüyen bir iş modelleri var. Bir köşe yazısının sınırlarını zorlayacak kadar çok yerli milli model örneği olan Hindistan'ın bu kadar orijinal iş yapabilme becerisinin kökünü "âri ırk" kodlarında ve çok sesli demokratik modellerinde, farklı renkler ve altkültürlerin birbirini kontrol ediyor olmasında görüyoruz.

Gelecekte ABD hakimiyetini zayıflatacak ve/veya yıkacak yine ve/veya onunla rekabet edebilecek güçler hangileri? Geleceğin süper gücü Rusya mı, Çin mi? gibi sorular her geçen gün daha fazla soruluyor. Bu satırların yazarı cesur bir öngörü ve tahminle diyor ki Hindistan'ı yabana atmayalım. Kendine has bir iç denge ve dış müdahaleye büyük oranda kapalı yerli karar mekanizmalarıyla Hindistan çok  tehlikeli geliyor. 

İnsan düşünen bir varlık.

Aslında Kur’an'da 600 küsur yerde "akletmez misiniz" sorusu kibar bir retorik olarak değil sert bir emir olarak geçiyor. Aslında yürümeyen, işlemeyen bir sistemden nemalananlar, bundan büyük menfaati olanlar olabilir. Akledince ulaşılan şeyleri söylemeye korkanlar da çok olabilir. Ama aklın yolu birdir. Büyük güç, çok seslilikle inşa edilir. İstişare, çok ve ehil bir hazirunun fikriyle işlerin yürütülmesi direkt bir emr-i ilahidir. Gerçekten etkili bir sistem kurmak da farz üstü farzdır. Onun için kendini kandırma huyu olan kavimlerin bu huylarından vazgeçmesi, kılavuz istemeyen görünen köyleri görüp, şehre tebdil etmesi gerekir. Hicret şehir inşaı projesi ve hamlesidir.

Taşra yıkılmalıdır. Fillere gelince, çok kıymetli,  hafızaları çok güçlü, insanlıkları yüksek varlıklardır. Bizim filler, rüyalarında Hindistan'ı görüp, aslında çok zengin bir ülkenin efradı olduklarını hatırlayıp biraz galeyana gelmelidirler. Bu galeyan yakıp yıkma değil, delilik seviyesinde aşırı gayretle üretmek, kurmak, yapmak, etmek manasınadır. Mübarek Kur’an'daki ifadesiyle bu bizimkiler, yani bunlar, işte bunlar inanan ve salih amel işleyen "fil"lerdir.

Ahmet Kubilay 2018-01-06 13:48:57

YORUMLAR

  • 0 Yorum