Ahmet Kubilay

Ahmet Kubilay


Karpe Diyem

31 Ekim 2021 - 10:17

Öylesine geçen hayatlar. Geçip de giden hayatlar...

İnsan bazen duygularından ibarettir. Aslında çoğu insan sadece duygularından ibaret. Özellikle altkültürün yoğun ve yaygın vebası altında inim inim inleyen ve bu inlemelerinin sebebini, illetini, kaynağını fark edemeyecek kadar görmez olmuş bir kalabalığın içinde gördüğümüz, göreceğimiz, henüz görmesek de var olduklarını muhkem kaziyeyle bildiğimiz insanlar yalnızca basit duygularından ibaret.

Bu insanları hormonları yönetiyor. Üstüne fakirlik. Üstüne bir sonraki günün bile ne getireceğini hesaplayamamaktan kaynaklanan korkular. Bütün bir hayatları korkuyla geçiyor. Korku da onları nerede güç görüyorlarsa, kimin güçlü olduğunu vehmediyorlarsa oraya, ona, onlara tabi olmaya itiyor. Karı, koca, patron, lider, hacı, hoca. Herkesin çoban olduğuna dair bir rivayet var lakin bu bahsettiklerimizin çoğunun tek bir çobanı var: beyinlerindeki duyguları yöneten kimyasallar. Bir türlü biyoloji ve kimyayı aşıp da ruha ait hayat dairesine çıkamıyorlar. Hep alttalar, hep aşağıdalar.

Günlük hayatın basit duyguları üzerinden tuhaf bir "ânı yaşama" halindeler. Ama bu "Ademoğlu ibnül vakit olmalı, vaktin çocuğu olmalı" fehvasınca yaşanan bir hal değil. Daha çok koyun gibi, kedi gibi masum ve mübarek hayvanlardaki türden bir o ân dışında başka bir ânı görememe hali. Bir gözünün gördüğünden daha uzağa düşen açıyı hesaplayamama hali. Mesela, sabit bir eğim açısıyla daire çizen bir aracı gözleriyle takip etseler, o araç bir duvarın arkasında gözden kaybolsa aracın çizdiği yay itibariyle belli bir süre sonra nerede olabileceğini tahmin etmekte çok zorlanırlar. Yayın eğimini hesaplamak zahmetli geleceğinden görüş açılarının dışındaki aracın artık düz bir çizgide ilerlediğini var sayarlar. İki unsurlu bir süreci tahmin etmekte çok zorlanırlar.

Matematik, istatistik, görecelik, gelişim. Bunlara çok inanmazlar. Anlamazlar. Yüzünden, yüzeysel tarafından anlar gibi olurlar. Genelde de ne unsurdan, ne süreçten, ne tahmin edilebilirlikten de habersiz; kişiler, olaylar ve süreçler hakkında gafildirler. En kötüsü bilmediklerini, çalışmış olsalar nelere sahip olacaklarını, hangi hayırları kaçırdıklarını da bilmezler.

Yaşadıkları kalabalığın içinde gelişme kodu neredeyse olmadığından on sene görmedikleri bir tanıdıklarını hâlâ aynı yerde diye düşünürler. Sürprizlere kapalıdırlar. Hayatın nice nice sürprizlere gebe harika bir süreçler bütünü olduğunu bilmezler. Âmiyane tabirle ot gibi yaşarlar. Fütüvvet ehli akıların temel meselelerinden biri de "sürpriz unsuru" olmaktır. Şaşırtın. Şaşırmayı bilmeseler de şaşırtıcı olun.

Bütün bu birbirine dolaşmış altkültür yumaklarının çözümü derin imâna, derin bir idrake ulaşmak, yüksek bir farkındalığa çıkabilmekten geçiyor. O çözüm de yine aynı alt kültürün şartları yüzünden, havanın oksijensizliği, gıdaların bereketsizliği, hallerin güdümsüzlüğü yüzünden çok zor gerçekleştirilebiliyor.

Ne diyelim. Çalışacağız. Çalışmaya devam edeceğiz. Bütün yollar aslında Rabbe çıkıyor. Bizi götüren yollar ceza veya mükafat, ak veya kara aslında hep aynı yere çıkıyor. Bunu idrakte derinleşeceğiz ve bir görev şuuruyla etrafımızı derinleştirmekte kararlı bir sebatla devam edeceğiz. İnşallah. Aman ha, inşallah demeyi unutmanın bedeli ağır olur.

Ahmet Kubilay 2018-01-08 16:49:58

YORUMLAR

  • 0 Yorum