Ahmet Kubilay

Ahmet Kubilay


Yüzyılların Vebası

31 Ekim 2021 - 10:01

Cimriler, ahmaklar kitabı başlıklı eski Arap edebiyatından günümüze kalan eserler var. O günün insanlarının mizah idraki, humor seviyesi hakkında fikir veriyor. Anlatılanların çoğu bugün çok zekice gelmiyor. Bu türden eserlerin bir kısmında, hikaye edenler, bazı hikaye edilen devrin meşhurlarının itibarına tarihe kayıt düşülecek şekilde saldırma niyetiyle hareket ediyorlar gibi... Sanki o eski mübareklerin de bugünkülerden çok farkı yok, küçük küçük geçim - kalım hesapları içindeler.

Belki bir ömür aynı şeyleri söyleyen adam olmamak için bazı şeyler üzerinde durmuyorum. Bazı şeyleri konuşmuyorum. Ama aynı mantıkla, hep aynı şeyleri yapmış olmamak için yemek yemeyecek, su içmeyecek değiliz ya! Hatta tam aksi. Nasıl ki yemek ve içmek bir ihtiyaçsa bunu konuşmak, bunu yazmak, bunun üzerinde yoğunlaşarak sorunun yeni boyutlarını, çözüm ve tedavinin yeni tekniklerini icat ve keşfetmek şart.

Evet, konumuz almazlık. Şeytanın her yerde kol geziyor oluşu. Ve kavmimizin içine düştüğü dört beş asırdır devam eden (bir kavle göre üçyüz yıl) hastalık çukurunun ürettiği kodlarla örülmüş matris. Bu matrisin fani hayatta ve tarlası olduğu ahirette büyük kayıplara yol açacak kadar bereketsizlik ve güdümsüzlüğe sebep oluşu.

Fethedilmesi gereken bir çok ifade kalesi var. Ancak ehlinin anlayacağı şeyler bunlar. Fark edilmeyince verdiği onca zarara rağmen asla anlaşılamayan bir durumlar bütünü. Almazlık, almazlık matrisi.
 
Bununla mücadelenin ilk adımı, elzem adımı, yeter ve gerek şart adımı, bu sıkıntının varlığını kabul etmek. Tam da sıkıntı bize had safhada zarar veriyorken bunu fark etmek. Ee, ne var bunda, sıkıntı varsa fark edileceğine göre insan bu sıkıntının kaynağı üzerinde de düşünecektir ve ister istemez bir çözüme ulaşacaktır. Hayır işte, öyle olmuyor. Sıkıntının varlığına delil, bizzat o zirveye vurmuş sıkıntı anında sıkıntıya maruz kalan öz bünyenin bunu fark etmemesi. Dışardaki ehillerin fark ettiği ama sıkıntıya maruz kalanın bunu fark etmediği çok hastalıklı, vebadan da, Aids'ten de beter, insanoğlunun tarihi birikimi boyunca alenen fark etmediği, kayıtlara girmiş en ciddi hastalıktan bile beter bir hastalık bu. Dışardakiler fark eder, maruz kalan fark etmez. Tedavinin yolu da tam hastalığın zirve anında, maruz kalanın bu hastalığın varlığını kabul etmesidir.
 
Bir anda, her şey bir anda oluverir. Şahıs bu sıkıntıyı önceki tecrübesinden hareketle kabul ettiğinde her şey değişir. Fırtına kesilir, kara bulutlar dağılır, hava günlük güneşlik olur.

Şahsın önceki tecrübesi ne demek? Kendisi gibi en az bir kaç şahitle beraber başka bir insanda aynı hastalığın zirve yaptığı ânı görmüştür. Hiç şüphesiz, beş duyunun şahitliğinden de daha üstün bir kesinlikle sorunu idrak etmiştir. Sonra aynı şahitlerin, başka bir zaman diliminde, kendisinde de aynı hastalık zirve yaptığında, ona dönüp, "sende hastalık var" dediği an, savunma ve inkar yoluna sapmadan kabul etmesinde yatıyor tedavi.

Hastalığın zirve ânı diyorum. Neden? Çünkü bu altkültürün belki de ta kendisi olan bir hastalık. Her yerde. Elle tutulup, gözle görülmüyor ama her yerde. Ve ancak zirve anlarında maruz kalanın kabul etmesiyle tedavi edilebiliyor. Sanki bir yerlerde bizzat hastalığa maruz kalanın basabileceği bir düğme var. Tek yapması gereken o zirve anında o düğmeye basmak...

Hastalık ancak zirve anlarındaki varlığını kabulle giderilmeye başlanabiliyor. Diğer zamanlar hastalığın var olduğunu kabul etmiş olmak önemli değil. Her şahsın, kendi hastalığının, kendisinin hastalığa maruz kalışının zirve yaptığı anda kabulüyle mümkün olan bir tedavi var. Başka tedavi şekli, dışardan tedavi şekli yok. Dışardan verilebilecek mucize bir hap, serum yok. Bunu tedavinin başka yolu yok.

Bu konuya sık sık geleceğim. Çünkü bize bir imparatorluğa kaybettiren, hadi diyelim ki üstün bir coğrafi, sosyokültürel, askeri güç inşaı dünyevi ve haliyle fani bir meseledir; hayır, bize ahireti de (en doğrusunu Allah bilir) kaybettiren bir hastalıktan, almazlıktan, koca bir kavmi Yecüc Mecüc esareti altına alan bir alt kültürden bahsediyorum. Bunun kavimde yansımalarının onlarca versiyonu, onlarca alt-altkültürü var.

Hakkında ciddi bir literatür inşa edilmesi gereken bir husus bu. Her ne kadar yıkıcı sonuçları buz gibi ortadaysa da kabul edilmemesi halinde bırakın tedaviyi varlığının bile fark edilemeyeceği bir hastalıktan, hastalıklı bir altkültürden bahsediyorum. Sistem kurmak, iş yapmak, ortaklık yapmak, hikmete ulaşmak, anlaşmak, huzurlu olmak, şu, şu ve şu, insanı insan yapan her şeyde korkunç zararlar veren bir hastalık bu. Modern zamanların kavmimize has vebası. Asrın vebası almazlık, son birkaç asrın da vebasıdır.

Ahmet Kubilay 2018-01-04 16:39:50

YORUMLAR

  • 0 Yorum