Olan bitenler o kadar açıkça düşük zeka ürünü ki, analiz yapmak, tenkit etmek çok saçma geliyor. Misal, bir lokantaya gitmişiz. Çorba söylüyoruz. Garson kepçeyle masaya gelip çorbayı masaya, önümüze döküyor. Etrafta bunu gören diğer müşteriler de hiç şaşırmıyor. Aynen işte öyle. Ne tepkisi vereceksin? Bu nasıl bir delilik Allahım!
Bu deliliğe almazlık diyoruz ve asla şaşırmıyoruz. Bu asırlardır böyleydi de son dönemlerde iyice zirve yaptı. Daha doğrusu iyice çukur yaptı. Bu günlük hayatı engelleyecek bir şey olarak görülmemeli. Almazlara rağmen kendi ortak yürüyüşümüzü zekice kurgulamaya devam etmeliyiz.
Anlatmayı çok severim: Bi köyde yaşlı, kimsesiz, zayıf bir adam varmış. Köyün edepsiz gençleri bu adamı kış günü suya atmışlar. Sırf eğlencesine. Adam da sakin sakin çıkmış sudan. (Başka ne yapabilir ki!) Gençlere dönmüş: “Ben ıslandım, kururum da, bu akıl akıl değil gençler!” demiş.
Bu delilik örüntüleri toplamından oluşan, hem ülke çapındaki hem günlük hayattaki gündemleri ciddiye almıyoruz elbette. Lakin bu ciddiye almayışımız kayıtsız kaldığımız anlamına gelmiyor. “Köylüleri öldüremeyiz ama onları görmezden gelebiliriz” ifadesinden çıkardığımız bir taktikle onları medeni ölüm halinde tutacak güce erişecek kuvvetli bir akış inşaı peşindeyiz. Doğrusu budur. Ahali için de, dünya için de, tarih için de, vicdan için de doğrusu budur. Bin yılın vebası, bin yılın AIDS’i “bir şekilde” etkisiz hale getirilmelidir.
Nasıl? Kendi dünyamızı kuraracak. Kendi evrenimizi inşa ederek. Bu çok şiddetli, çok abartılı bir iddia gibi görünebilir. Anlamayan için öyledir. Aslında o kadar kolay ki. Mesele, kartopunu yokuştan aşağı bırakmak. Bıraktığımız bu mütevazı kartopu çığa duracaktır.
Efruğ Kimki YANARDAĞ
YORUMLAR