Nuri N. Dokuzoğlu

Nuri N. Dokuzoğlu


Ahmet Uluçay'ın Sineması Olmak

18 Kasım 2021 - 08:52

Ahmet Uluçay ile ilgili bir yazı kaleme almak istedim. Hayat hikayeleri ve başarı hikayeleri eskiden çok ilgimi çeken hikayeler değildi. Ta ki, başarının ve başarmanın tadını ve de önemini hissettiren insanları tanıyana dek…

Uluçay çok büyük bir adam! Hikayesini bilenler vardır mutlaka. Kütahya’nın bir köyünde doğan ve o köyde yaşamını bir şekilde devam ettiren bir insan. Toplumun ezberine mahkum olmamış, mevcut toplumun kodunu, fiili olarak reddetmiş, ilkokul mezunu olmasına rağmen talebe olmayı ve kendini geliştirmeyi başarmış bir insan…

Uluçay, küçük bir köyde yaşamını idame ettirirken kader, onu sinema ile tanıştırır. İzlediği bir filmden etkilenir ve yönetmen olmaya karar verir. Yanında iki arkadaşı ile bu hayalin peşinden koşarlar. Anadolu’da bir köyden bahsediyoruz! Elbette ki köylülerin çoğu onları anlamaz ve onlar da buna rağmen bin bir meşakkatle bu hayalin peşinden koşmaya devam ederler.

Köydeki okula, film gösterimi yapmak için bir ekip gelir. Herkes filmi seyrederken Uluçay, filmin nasıl bir şey olduğunu, fotoğrafların nasıl hareket ettiğini anlamak için film makinasını inceler. Sonra da bir film makinası yapmaya karar verir. Arkadaşları ile beraber tahtadan bir film makinası yaparlar ve bir müddet sonra köyde film izletirler. Aynı köylüler, film çekimlerini yadırgadıkları ve bunu algılayamadıklarından, Uluçay ve arkadaşlarını psikolojik bir baskıya maruz bırakırlar. Ahmet Uluçay ve arkadaşları bütün bunlara rağmen çekimlere tavuk kümesinde devam ederler. Bunun gibi çabalarla bu alanda artık bilgi sahibi olmaya başlamışlardır. Zaman ilerler ve Uluçay artık büyümeye başlar. Ailesi sinemaya olan bu ilgisinden hoşnut değildir. Kendisine destek olmadıkları gibi düzenli bir iş yapıp para kazanması yönünde telkinde bulunurlar. Gel zaman, Uluçay ve arkadaşları bir kısa film çekerler. Tabi gerekli kazancı elde edemezler. Uluçay, yokluğun etkisiyle başka işlere yönelir. Şoförlük ve tavukçuluk yapar. Ama sinema düşüncesi hiçbir zaman aklından çıkmaz. Aynı zamanda çok okuyan bir insandır. İlkokul mezunudur ama bilgi seviyesi sıradan bir ilkokul mezunundan çok daha farklıdır. Kendisi ile yapılan röportajlarda sinemadan başka bir işi yapamayacağını vurgulamıştır. Ondandır ki kendi hayatını anlatırken şoförlük ve tavukçuluktan iflas etmesini şükrederek anlatır. Daha sonra evlenir, çoluk çocuğa karışır. Ama hayalinden vazgeçmemiştir. Yine kısa film yapmaya, bu sefer de kendi ailesi ile yokluğun içinde yaşamaya ve proje üretmeye devam etmiştir. Filmleri köyde çeker, sonra İstanbul’a giderek kurguyu tamamlar.

Bu şekilde filmler çekerken artık uzun metraj çekmeye karar verir. İlk uzun metrajlı, kendisinin ve arkadaşlarının hayat hikayesinden esinlenen ve de ödüllü filmi olan “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmini çeker. Film, birçok kesim ve izleyici tarafından beğenilir. Artık ülkemiz ve sinema camiası Uluçay’dan haberdardır. Geç fark edilmiş bir değer olarak... Öncesinde geçirdiği epilepsi hastalığı ve beyninde oluşan tümörle birlikte hastalığı artar. 2009 yılında Rahman’a kavuşur.

Hayat hikayesini kabaca incelediğimiz insan Ahmet Uluçay, Anadolu irfanının varlığını unutturmayan ender şahsiyetlerden. Bence gerçekten müstesna bir isim. Gerçekçi olalım. Anadolu’nun bir köyünden normal şartlarda böyle bir kişinin ortaya çıkması pek mümkün değildir. Genel kabulün dışında, kaderini, gayretine eş görmüş bir kişilik. Sıradan bir insan ve yönetmen olmadığı, hâl ehli olduğu filmlerinde ve konuşmalarında anlaşılıyor. Onca imkansızlığa rağmen çalışıp üretmesi, çevresindeki olumsuzluklara rağmen inandığı yolda devam etmesi son zamanlarda memleketimizde alışılmış bir davranış değildir. Bunun bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Kurgucusunun anlattığı bir durumu da aktarmak isterim. Kurgucu, bir dönem, bazı rahatsızlıklardan ötürü geceleri uyuyamadığından bahseder. Ama ne zaman Ahmet Uluçay kurgu için yanına gelse rahatsızlığının hafiflediğini anlatır. Mistik bir vurgu amacım yok elbette. Bahsetmek istediğimi anlayanlar oldu mutlaka. Ayrıca bilgisinden ve o bilgilerin derinliğinden bahsederek, birlikte hangi ortama gitseler, kendisine olan ilginin her seferinde arttığını ve onu can kulağıyla dinlediklerini anlatır. Yaptığı işe verdiği önem ve kalite algısının da bir hayli yüksek olduğundan bahsetmek de önemlidir diye düşünüyorum. İstediği açıyı ve sahneyi yakalamak adına basit bir sahne için bile saatlerini harcadığı anlatılır. Yönetmen için bu önemli bir meseledir diye düşünüyorum.

Marka isimler önemlidir. Ahmet Uluçay’ın marka bir isim olduğu kanaatindeyim. Kendisini 2009 yılında kaybettik. Rahmet olsun. Fakat bu isimleri her alanda oluşturmak mümkün. Hatta çok elzem bir mesele. Ahmet Uluçay, aynı zihin dünyası ile daha farklı ve imkanın çok olduğu bir ortamda olmuş olsaydı ürettikleri ne oranda olurdu? Ya da aynı hastalıklara yakalanıp aynı şekilde mi hayatı son bulurdu? Bunlar ayrı birer tartışma konularıdır. Fakat onun hasta yatağında bile proje ürettiğini, aklına gelen fikirleri çevresindekilere aktarmaya devam ettiğini biliyoruz. “Son nefeste bile fidan dikmeyi” idrak etmiş bir yönetmenimizin olmuş olmasını şahsım adına gurur verici bir durum olduğunu ifade etmek isterim.

Nuri N. DOKUZOĞLU 01.05.2019 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum